İran neyin peşinde?

Karel VALANSİİran`ın gizli nükleer çalışmalarının ortaya çıkarıldığı 2002 yılından itibaren, başta ABD ve İsrail olmak üzere ilgili ülkeler, İran`ın nükleer teknolojisinin ne düzeyde olduğunu öğrenebilmek ve nükleer bomba yapması olasılığına karşı Birleşmiş Milletlere bağlı U

Röportaj
9 Ocak 2008 Çarşamba

New York’ta geçtiğimiz hafta gerçekleşen Birleşmiş Milletler toplantısının en önemli konusu İran ve İran’ın nükleer çalışmalarının barışçıl olduğunu ve kendilerine gelen tehditlere kulaklarının kapalı olduğunu özellikle vurgulayan yeni başbakanlarının konuşması oldu. İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad söz aldığı toplantıda ülkesinin nükleer enerji üretme hakkını savundu. Ahmedinecad ayrıca, Isfahan nükleer merkezinde yürütmekte oldukları programı Kasım 2004’ten beri Avrupa üçlüsü olarak tanımlanan İngiltere, Fransa ve Almanya ile yaptıkları görüşmeler sebebi ile durdurdukları fakat bu görüşmelerden bir sonuç çıkmaması sebebi ile Ağustos 2005 itibari ile çalışmalarına devam etme kararı aldıklarını ifade etti.
Birleşmiş Milletler toplantısında tekrar gündeme gelen İran’ın nükleer alanında yaptığı araştırmalar, aslında uzun zamandır ABD, İsrail ve Avrupa Birliği ülkelerini endişelendiren bir konu. Bu sorunun ilk patlak verdiği tarih ise Ağustos 2002. Bu tarihte İran’ın Natanz ve İsfahan’da uranyum zenginleştirme tesisi inşa ettiği fakat bu konuda Birleşmiş Milletler’e hiçbir bilgi vermediği ortaya çıkarıldı. Eylül 2002’de İran ilk nükleer reaktör yapımına başladı. Aralık 2002’de çekilen uydu fotoğrafları bu iki tesisin varlığını ispatladı. ABD’nin kitle imha silahı yapmakla suçlaması üzerine İran, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (International Atomic Energy Authority - IAEA) inceleme yapmasına izin verdiğini açıkladı. Bu tarihten sonra başlayan incelemelerde bulunan "nükleer silah yapımına uygun zenginleştirilmiş uranyum" sebebi ile uranyum zenginleştirme çalışmalarını durduracağına dair bir protokol imzalaması için Avrupa üçlüsü tarafından İran’a baskı uygulandı. İran bu talebi yerine getirdi. Fakat imzalanan bu protokole rağmen İran’ın uranyum zenginleştirmeye devam edip etmediği hakkında bir ipucu bulunamadı. ABD İran’ın programa devam ettiğine inandığını dile getirdi.
Şubat 2004’te, Pakistan’ın nükleer bombasını yapan Abdülkadir Han’ın İran’a nükleer bomba yapma bilgisini (know how) sattığının ortaya çıkması ile gözler tekrar İran’a çevrildi. İran bu konuda bir açıklama yapmayıp zenginleştirmeyi durdurmayı kabul ettiğini duyurdu fakat yine durdurmadı. Bu gelişme üzerine IAEA İran’a nükleer programını tanıtması için bir süre tanıdığını açıkladı. Bu gelişmeler yaşanırken ABD İran’ı Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’na sevk etti. Kasım 2004’te Avrupa 3’lüsü ile görüşmeler sebebi ile İran çalışmalarına ara verdi, tesisler mühürlendi ve ilk defa IAEA yetkilileri inceleme için Parçin tesisine girebildi. Nisan 2005’te İran, İsfahan tesisini tekrar kullanıma açmayı planladığını duyurdu. Mayıs 2005’te ise İran, Avrupa 3’lüsü ile daha iyi ticari ilişkiler karşılığında görüşmelere devam kararı aldı ve kendilerinden Temmuz sonuna kadar detaylı teklif beklediklerini belirtti. Ağustos 2005’te Mahmut Ahmedinecad, İran’ın yeni Cumhurbaşkanı seçildi ve Avrupa’dan gelen tüm teklifler reddedildi. Başlanılan noktaya geri dönen görüşmeler kilitlendi.
New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler toplantısında  konuşan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, nükleer çalışmalarının barışçıl olduğunu ve savunma programlarında nükleer silaha yer olmadığını belirtti. İyi niyet göstergesi olarak mühürlenen tesislerin de tekrar açılacağını söyleyen Ahmedinecad kendilerine uygulanan baskının ve Güvenlik Kurulu’na gönderme tehdidinin kaldırılmasını talep etti. ABD, Rusya ve Avrupa Birliği, İran’ın Avrupa 3’lüsü ile görüşmelere devam etmesini ve İran’ın nükleer çalışmalarını tekrar durdurmak için gereken ekonomik teşvikleri desteklediklerini açıkladı.
1968 yılında imzalanan Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’na göre o tarihte elinde nükleer silah bulunduran ülkelerin (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere) silahı veya bilgiyi vermesini veya satmasını yasaklamış ve bu anlaşmaya imza atmış diğer ülkelerin de ancak barışçıl amaçlı ve IAEA’nın kontrolü altında nükleer enerji üretmesine izin vermiştir. Günümüzde nükleer silah yapabilecek teknolojiye sahip tüm ülkeler örneğin İsrail, Hindistan ve Pakistan bu anlaşmayı imzalamamıştır. Ayrıca Kuzey Kore anlaşmadan imzasını çektiğini ve nükleer silaha sahip olduğunu duyurmuştur. İran bu anlaşmaya göre yaptığı nükleer çalışmaların meşru olduğunu savunmaktadır.
İran'ın faaliyetlerini gizli bir şekilde başlatmış ve yürütmüş olması savunduğu gibi barışçıl amaçlarla nükleer çalışmalarını yaptığı hakkında şüphe uyandırıyor. İsfahan’da inceleme yapan bağımsız bir araştırmanın sonucuna göre İran’ın gizli bir silah üzerinde çalıştığına dair bir ipucu bulunmadığı ve daha önce bulunan silah yapımına uygun zenginleşmiş uranyumun İran değil Pakistan yapımı olduğunun açıklanması üzerine Avrupa 3’lüsü ve ABD, İran’ın BM Güvenlik Konseyi'ne havale edilmesini içeren taleplerini tekrar ettiler. IAEA’nın Viyana'daki merkezinde son gelişmeler değerlendirilerek İran’ın Güvenlik Kurulu’na sevk edilmesi 22 onay, 12 çekimser ve Venezuela’nın 1 ret oyu ile onaylandı, fakat tarih belirlenmedi. Daha önceki 7 oylamada İran’ın politik yollarla uzlaşmaya ikna edilmesi gerektiği kararı alınmıştı.
Dönüştürme, ham uranyumdan zenginleştirilmiş uranyuma kadar uzanan nükleer yakıt döngüsünde ilk aşaması. Uranyum düşük düzeyde zenginleştirildiğinde nükleer enerji olarak kullanılabiliyor. İran'ın bu teknolojiye sahip olduğu düşünülüyor. Eylül 2005’te açıklanan bir çalışmaya göre, İran’ın nükleer silah yapabilme bilgisine sahip olmasına daha en az on yıl var. İsrail’e göre ise birkaç senede bu bilgiye sahip olacak ve bu silahın mevzisinde İsrail ve Türkiye’nin de büyük bölümü yer almakta ve tüm bölge için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.