Şef Ronen Nissan ile başbaşa...

Ester YANNİERGeçtiğimiz günlerde kısa süreliğine şehrimize gelen İsrailli orkestra şefi Ronen Nissan için İstanbul`da olmak bir ayrıcalık… Daha önce Mersin ve Adana`da dinletiler veren Nissan, sonbahar aylarında CRR`de konser vermeye hazırlanıyor…

Röportaj
9 Ocak 2008 Çarşamba

İsrail doğumlu orkestra yönetmeni Ronen Nissan’ın  babası, Adana kökenli; ailesinin bir kısmı  halen Türkiye’de.  "İstanbul’da olmak bir ayrıcalık" diyen Nissan, şehri iyi tanıyor ve çok seviyor. İsrail’de  askerliği süresince müzisyenliğini sürdürdü. Ardından  iki yıl Kudüs Müzik Akademisi’nde eğitim aldı. Sonraki  altı yılı  College of Music Mannies’te  orkestra yönetmenliği eğitimiyle geçti. Yedi yıl süreyle New York’ta yaşadı. Şans eseri, tanıştığı Viyanalı bir sanatçının yardımıyla bir orkestrada iş bulunca üç aylığına Viyana’ya gitti. New York’a geri döndüğünde esas bulunması gereken yerin Viyana olduğunun ayırtına vardı ve on yıldır orda.

Şefliğini yaptığınız orkestradan söz eder misiniz?
Bir oda  orkestrası… Yaklaşık hepsi İsrailli ya da Yahudi  onbeş kişiden oluşuyor. İlginçtir, son yıllarda İsrailli bir çok başarılı sanatçı, Almanya  Berlin’i  tercih ediyorlar. Ya eğitimlerine devam ediyorlar ya da büyük orkestralarda görev alıyorlar. Farklı orkestralarda çalsalar dahi, zaman zaman beraber çalınca özellikle Yahudi veya İsrailli kompozitörlerin eserlerini tercih ediyorlar.

Wagner çalmıyorlar yani…
Hayır, Wagner’i başkaları çalıyor. Aslında Wagner’i çok severim… Ancak bu orkestranın Wagner’i çalmaya ihtiyacı yok.
Bu orkestrayla irtibat kurmamın nedeni Yahudi kompozitör Victor Ulman’dır. Prag doğumlu olan Ulman, Viyana’da eğitimini tamamladıktan sonra Prag’a geri dönerek gazetecilik kariyerini yaptı. Ancak Naziler onu Terezin’e götürdüler, orada iki ay yaşadı. Auschwitz’e gönderildi ve orda yaşamını kaybetti.  Terezin’deyken  bir çok beste yaptı. Son  piyano  sonatını  Yahudi folkloru müziği üzerine yapmış.  Belki de öleceğini anladığından bunu  tüm çocuklara adadı.
Bu sonatı orkestraya uyarladım. Ve şimdi  bunu nerede çalacağımızın karar aşamasındayız Amsterdam, Zürih veya neden İstanbul olmasın…

Türk müzisyenlerinden tanıdıklarınız var mı? Düşünceleriniz nedir?
2001 yılında  Mersin Üniversitesi Orkestrası’yla çalmak üzere  bir davet aldım. Aynı zamanda Mersin Oda Orkestrası’yla beraber de çalıştım. İlk Türkiye ziyaretimi o zaman gerçekleştirdim. İyi müzisyenler, nazik insanlardı… Çok güzel yemekler yedim…  Adana Senfoni Orkestrası üyeleri konserimi izlemek üzere Mersin’e geldiler ve orkestralarını yönetmemi istediler. Ziyaretimi onlar için iki hafta uzattım. Çukurova Orkestrası’yla Adana’da  iki konser daha verdim.
Çok güzel bir deneyim oldu. Sadece klasik müzik çaldık… Mersinli öğrenciler, İstanbullu ve  Adanalı profesyonel sanatçılarla beraber oldum. Bir kısmıyla halen irtibatımızı sürdürüyoruz…
2002’de  tekrar konser vermek üzere Mersin’e geldim.

Siz dahil İsrailli sanatçılar kendi ülkelerinde gelecek göremedikleri için mi dış ülkeleri tercih ediyorlar?
İsrail çok küçük bir ülke, sadece beş milyon insan var… Buna rağmen, çok  konser verilir. Sanat oldukça önemlidir ve çok sayıda müzisyen vardır. İyi düzeyde bir müzisyen olmak istiyorlarsa yurt dışına çıkmaktan başka çıkar yolları yok. Bir görev  için on kişi başvurur.

Ülkenin sizin gibi nitelikli müzisyenlere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum…
Evet, İsrail’in bizlere ihtiyacı var ancak, bizler İsrail için çok fazlayız. Çok fazla müzisyen var.
Rus göçmenlerle bu sayı daha da arttı ve düşünceler değişti. Sadece Rusya’dan  üç  büyük senfoni  orkestrası kurulabilecek kadar müzisyen geldi. Bugünkü İsrail Filarmoni Orkestrası’nda yer alanların isimlerine bakarsınız bunu daha iyi görebilirsiniz.  Çok da iyiler…
1970- 1990 yılları arasında  çok sayıda İsrailli sanatçının benim gibi ABD’ye göç ettiğini biliyoruz. Ancak son beş-yedi senedir ABD yerine  Almanya’yı tercih ediyorlar.

II. Dünya Savaşı’nda yaşanan bunca olaydan ve Avrupa’daki  antisemitizme rağmen  neden Almanya?
Geçmişte yaşanan üzücü olaylar nedeniyle Almanya’da daha iyi karşılanıyoruz. Günümüzde Almanya’nın İsrail ile belki de en iyi ilişkide olduğu ülke olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca   Avrupa’da İsrail’in tek dostu Almanya. Almanya’da Uzakdoğulu sanatçılar yerine benzer kültürden gelenleri tercih ediyorlar.

Sizce klasik müzik eğitimi okul yıllarından itibaren verilmeye başlanırsa, daha çok dinleyiciye sahip olabilir mi?
Avusturya, Almanya, İsviçre de klasik müzik halen günlük yaşantının bir parçası.  Berlin Belediyesi’nin bir çok maddi sorunu olmasına rağmen üç opera evi ve dokuz orkestrasını  ayakta tutmaya çalışıyor.

Tüm sanatçıların bir misyonu vardır. Sizinki nedir?
Mersin ve Adana’ya geldiğim yıl  Arjantin’e de gitmiştim. Çok farklı iki kültür, insan ve müzik. Müziğin insanları birleştirici bir güç, hatta tek yol olduğunu gördüm. Arjantin’de ilk yarıda Mozart çaldık ikinci yarıda tangolar çaldık.  Türkiye’de ise Beethoven’in  ardından Türk  müzisyenlerden örnekler çaldık… Klişe bir söz olabilir ama müzik evrensel bir dildir. Doğu -batı nerede, hangi ülkede olursan ol, Hıristiyan, Yahudi, Müslüman fark etmez müzik sayesinde dinleyiciyle aranda bir bağ oluşur…
Şimdi tek düşüncem tekrar Türk dinleyicisiyle buluşmak…