Öyküler ve Efsaneler

Coya DELEVİADEM`İN YARATILIŞITanrı, birgün, Adalet, Barış, Hakikat ve Merhamet meleklerini çağırıp, şöyle dedi: "Gelin, hep birlikte, bize benzeyecek olan insanoğlunu yaratalım."Adalet Meleği İlahi hakanın tahtına yaklaşarak, "Yüce efendimiz, size yalvarırım, her attığı adımda haksızlık yapacak olan insanı yaratmaktan vazgeç

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Aynı şekilde, aynı rica ile gelen Barış Meleği,
"İnsanoğlu kainat için bir talihsizlik olacak. Kin ve nefretle kararan yüreği, kardeş sevgisini, birliği tanımayacak. Anlaşmazlık ve çıkar, baba ile oğulu, karı-kocayı ayıracak, milletler ve imparatorluklar kanlı savaşlara girecek."
Hakikat Meleğinin de bir çift sözü vardı.
"İnsan karakterinin en belirli özelliği, yalancılık olacak: aile içinde yalan, Tanrı’nın evinde yalan, adalet içinde yalan. İnsanlar arasında, milletler arasında yalan sürüp gidecek."
Ve sıra Merhamet ve İyilik Meleğine geldiğinde, bu ilahi yaratık, sonsuz bir sevgiyle Tanrı’nın önünde diz çöktü.
"Ulu Tanrı, size rica ediyorum, insanoğlunu yaratırsan, her attığı adımda, ona destek olmaya söz veriyorum. Hırs ve hata, onu kötülük yapmaya ittiğinde, ona doğru yolu göstermek, Tanrı’nın yolunda yürümesi için cesaret vermek üzere her zaman yanında olacağım."
Tanrı, Merhamet ve Meleği’nin bu sözleri üzerine, Adem’i yarattı. Ve doğumundan ölümüne kadar, yanlış ve günahlarla yaşayan insanoğlu, her an kendine doğru yolu gösterecek, kötü dürtülerden uzak tutacak koruyucu meleğine her zaman ihtiyaç duydu.

KABİL’İN CİNAYETİ
Adem’le Havva’nın oğulları, Kabil ile Habil (Kain ve Abel), dünya nimetlerini paylaşmak için anlaşmışlar, Kabil toprakları alırken, Habil koyun sürüsüne sahip çıkmış, çobanlığı üstlenmişti.
Fakat çok geçmeden, aralarında, şüphe, çekemezlik, kötü niyet giriyor, Kabil kardeşini toprakları üzerinde dolaşmakla suçlarken, Habil’de, diğerinin üstündeki elbiselerin ona ait olduğunu, üstündeki her şeyi çıkartmasını söylüyordu. Bu kavgalar gittikçe büyüdü ve hepimizin bildiği trajik sona ulaşıldı.
Kabil, günün birinde, şiddetli bir münakaşa sonunda, eline geçirdiği kalın bir değnekle kardeşine vurup onu kanlar içerisinde cansız bıraktı. Habil’e yardım edecek kimse yoktu. Yalnızca sürünün bekçi köpeği, yırtıcı kuşlar ve vahşi hayvanlar tarafından parçalanmasını engellemek için, sadakatle sahibinin vücudunun başında bekledi.
Adem’le Havva, olanlardan habersiz, Habil’in geç kalması üzerine, onu aramaya çıktılar. Onu, o halde bulduklarından, acıdan yürekleri parçalandı. Sevgili oğullarının cansız vücudunu ne yapacaklarının kararsızlığı içinde gözyaşlarını tutamadılar. Onu, oracıkta, o halde bırakmaya gönülleri razı olmuyor, ama toprağa vermek de akıllarına gelmiyordu.
O anda, onlara bu fikri veren, gagası ile toprağı kazıp, ölmüş yavrusunu gömen bir karga oldu. Ve, onlar da, bir çukur kazıp, Habil’i gömdüler. Bunun içindir ki Tanrı, ölülerine bu kadar özen gösteren kargaları ödüllendirir ve ebediyete kadar aç kalmamalarını sağlar.
Nesiller boyu, aziz ölülerinin anılarına sevgide, saygıda kusur etmeyen, onları unutamayan kullarını, Tanrı daima hatırlayacak ve ödüllendirecektir.

MOŞE VE KUZU
Moşe, çölde kayınpederi Yitro’nun sürülerini otlatırken sürekli kardeşlerinin Mısır’da çektikleri eziyeti düşünürdü. Böyle daldığı günlerin birindi, sürüden bir kuzunun eksildiğini farkettiğinde, onu aramaya çıktı ve kuzuyu oldukça uzakta bir kaynaktan su içerken buldu.
Yorgun hayvancağızı kucağına alan Moşe, "Zavallı yaratık, senin bu kadar susamış olduğunu bilseydim, bizzat kendim suya götürürdüm" diyerek kuzuyla beraber sürünün yanına döndü.
Moşe’nin merhamet dolu sözlerini duyan ve davranışını gören Tanrı, çok hoşnut oldu ve gökyüzünden seslendi:
"Ey Moşe, inanıyorum ki, küçücük bir hayvana bu kadar ilgi gösteren sen, hemcinslerine de çok iyi davranacaksın. Sen, ulusun İsrael’in koruyucusu olacak, onları Mısır’daki kölelikten kurtaracaksın" dedi.

MOŞE’NİN ÖLÜMÜ
Tanrı meleklerini topladı ve şöyle dedi:
"Moşe ölüm döşeğinde. İçinizden biri onun ruhunu teslim almaya gidecek." Hiç bir melek bu görevi üstlenmek istemedi. "Yüce Efendimiz, bizi bağışla. Yeryüzünün ender gördüğü iyi bir insan olan, ömrü boyunca hiç kötülük yapmamış, size saygı ve sevgide kusur etmemiş olan bu kulunuza, böyle kötü haberi götürmek görevini bize vermeyin."
Yalnızca Samael, Moşe’ye, bu dürst insana yapacağı kötülüğün sarhoşluğıu içinde, görevi kabul etti. Yanına vardığında Moşe, ulusuna son sözlerini yazmakta ve dua etmekteydi. Tanrı sevgisiyle aydınlanmış bu yüzdeki huzur ve güzellik Samael’i ürküttü. Kılıcını düşürerek oradan kaçtı.
Huzuruna çıkıp, hiç bir meleğin Moşe’nin ruhunu alamayacağını söylemeye çalıştıysa da, Tanrı bu görevi bir kez daha Samael’e verdi.
İnsanoğluna beslediği kinden güç alan Samael, bu kez de Moşe’ye görünme cesaretini gösteremedi ve Tanrı katına geri dönüp, güçsüzlüğünü itiraf etmek zorunda kaldı.
Bunun üzerine, Tanrı, gökyüzünden inip, sevdiği kulunu öptü, onu yanına çağırdı ve bizzat toprağa verdi.
Hiç kimse, Moşe’nin mezarının yerini öğrenemedi. Fakat, ruhu, bizi aydınlatmak, umut vermek için ebediyen bizimle beraber olacak ve yaptıkları nesiller boyu, sonsuza kadar yaşayacak.


Öykülerin Kaynağı:
Contes et Legendes D’İsrael