Öyküler ve Efsaneler` AVRAAM (HZ. İBRAHİM) GERÇEK TANRI`YI NASIL TANID

Viktor APALAÇİFarklı kültürden gelen iki insanın, İrlanda kökenli bir Amerikalı kadın ile göçmen olarak Londra`da yaşayan Beyrutlu bir Arabın yasak aşkını anlatan film, sınıf ayırımı, iletişimsizlik, sevginin tükenişi, vefasızlık, yalnızlık temaları üzerine özgün şeyler söylüyor. 11 Eylül sonras

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

Nuh’tan sonra gelen nesiller, çoğaldıkça, yavaş yavaş, Tanrı’dan uzaklaştılar; güneşe, aya, hayvanlara tapan putperestler oldular. Yalnızca, Terah’ın oğlu Avraam ilahi yolda yürümeye devam edip, Tanrı’nın lütfuna erişti.
Kral Nemrut’un nefretinden korumak amacıyla, babası, Avraam’’ı bir mağarada sakladı. Bu zoraki hapsi süresince, Tanrı’nın adı dudaklarından, sevgisi ise yüreğinden eksilmedi.
"Acaba, eşsiz Yaradan’ı, bir gün görebilecek miyim?" diye kendi kendine sordu durdu.
Uzun seneler boyunca yaşadığı karanlıktan ışığa çıktığında, toprağı ve gökyüzünü hayranlıkla seyretti, sonra, kalbi coşku ile dolu haykırdı:
"Bu uçsuz bucaksız toprakların, bu gökyüzünün yaratıcısı kim?".
O sırada doğmakta olan güneşin ihtişamı, parlaklığı, göz kamaştırıcı güzelliği karşısında secdeye vardı ve güneşin kainatın Tanrı’sı olduğuna hükmetti. Gün boyunca güneşi seyretti, akşam, yerini parlak aya bıraktığında, böylece kayboluveren güneşin, yeryüzünün efendisi olamayacağına kanaat getirdi. Ve lacivert gökte gümüş gibi parlayan dolunaya bakarak:
"Herhalde, etrafında kalabalık (yıldızlar) bu harikulade ışık, efendimiz, Tanrı’mız olmalı…" dedi.
Saygıyla diz çöktü. Gece ilerleyip de ay ve yıldızlar birer birer kaybolduklarında, hayal kırıklığında uğrayan Avraam, üzüntü ve esefle:
"Görüyorum ki bu parlak nesne de, kainatı yaratan yüce Tanrı değilmiş." dedi.
Bunun üzerine Tanrı, kendisini sevgi, saygı ve coskuyla arayan kuluna göründü. Böylece Avraam, Efendi’sini gördü ve onu tanıdı.

AVRAAM BABASININ PUTLARINI YOK EDİYOR
Terah, put imalatı yapan, gerçek bir putperestti ve oğlu Avraam onu, bu yanılgıdan kurtarmak istediğinde öfkelenmiş, kendi işine bakmasını emretmişti. Avraam, ister istemez bu buyruğa uydu ve ilahların heykellerini yapmaya devam etti.
Babasının evde olmadığı bir esnada gelen bir alıcıya, Avraam yaşını sordu. Adamın yetmişbeş yaşında olduğunu duyunca, hiddetle:
"Yetmişbeş yaşındasın  ve tek bir gün içinde ürettiğimiz bu taş parçalarına tapıyorsun. Kır saçlı, yaşlı bir insanın yirmidört saatlik bir ilahın önünde eğilmesi bir aptallık" dedi.
Mahçup olan yaşlı adam sessizce uzaklaştı. Aynı şeklide, Avraam, daha sonra gelen tüm alıcıları kovdu.
Nihayet, yaşlı bir kadın, un dolu bir kaseyi putlara sunmak üzere yaklaştığında, isyan eden Avraam, eline geçirdiği baltayla büyük bir heykel hariç, diğerlerinin tümünü kırdı ve baltayı bu heykelin eline yerleştirdi.
Babası Terah eve döndüğünde, gördüğü manzara karşısında öfkeye kapıldı ve bu olanların sebebini sordu:
"Yaşlı bir kadının getirdiği unu paylaşmayan ilahlar şiddetli bir kavgaya tutuştular ve en büyükleri eline geçirdiği bu baltayla hepsini yok etti" diye izah etti.
"Bu söylediklerin doğru değil. Benim heykellerim asla hareket etmez, söz söylemezler" diyen Terah, hırsla Avraam’ın üzerine yürüdü.
"Babacığım, bu itirafından sonra, nasıl olur da, kendilerini korumaktan aciz, cansız taş parçalarını saygı duyup onlara taparsın?" diyerek doğru yolu göstermek istedi.

AVRAAM VE KRAL NEMRUT
Kral Nemrut’un Avraam’a düşmanlığını çok iyi bilen Terah, buna rağmen, oğlunun değerli nasihatlerini dinlemek yerine, öfkesine yenik düşerek, Avraam’ı kralın adamlarına teslim etti. Nemrut, Avraam’ı huzuruna davet etti ve ateşe tapması için zorladı. Avraam, "Yüce kralımız, neden suya değil de ateşe ibadet edelim? Ateşi söndürebilen su, şüphesiz daha kudretli."
Bu sözler üzerine, suya tapmasını emreden krala, Avraam, "Bilemiyorum, bulutlara tapmak daha akıllıca olmaz mı? Zira onlar, içlerinde suyu taşıyorlar ve yeryüzüne yolluyorlar." diye devam etti.
"Öyleyse bulutlara tap" diye emretti. Nemrut. Avraam bir kez daha itiraz etti "Madem ki, güce, kuvvete tapmamız gerekiyor, bulutları önüne katan, onları kovan rüzgar bizim ilahımız olmalı…"
Bütün bu konuşmalardan, sözlerden son derece sıkılan Nemrut, Avraam’a, rüzgara tapmasını emretti ve bu suretle onun putlara yaptığı saygısızlığını bağışlayacağını ilave etti.
Avraam, "Yüce kralımız, rica ediyorum, hiddetlenmeyiniz. Ama, ben ne ateşe, ne suya, ne bulutlara, ne rüzgara ne de ilah dediğiniz putlara taparım. Ben ancak, bütün bunları yaratan Yüce Tanrı’nın önünde diz çökerim" diyerek özür diledi.
Bunun üzerine Nemrut, ateşin gücüne inanmayan Avraam’ı cezalandırmak gayesiyle, onun kızgın ateşe atılmasını emretti. Lakin, tüm oradakilerin şaşkın bakışları önünde Avraam, alevlerin arasından sağ ve salim çıktı.
Ulu Tanrı, kendisine inanan ve onu yücelten bu kulunun, yüce görevini tamamlaması için, ölmesini izin vermedi…

Öykülerin Kaynağı:
Contes et Legendes D’İsrael