Boğaziçi Üniversitesi`nde yaz döneminde Cengiz Şişman ile Ya

Ester YANNİERABD`de Harvard Universitesinde Osmanlı ve Türkiye Yahudileri konusunda doktora yapan Cengiz Şişman yaz aylarında Boğaziçi Üniversitesi`nde Yahudi Tarihi ve Medeniyeti konulu bir kurs verdi… Dr. Şişman ile söyleşirken Osmanlı Yahudilerin tarihsel önemini, farklılığını ve başvuru kaynaklarını irdeledik…

Röportaj
9 Ocak 2008 Çarşamba

Sizi tanıyabilir miyiz? 
1994 Boğaziçi Üniversite’si  Psikoloji  Bölümü’nden  mezun olduktan sonra ilgim daha ziyade derinlik  psikolojisi,  Mistisizm, Sufisizm oldu ve daha sonra da oradan Kabala ile ilgilenmeye başladım. Kabala’da bir muhteşem bir derinlik gördüğüm için daha çok öğrenmek istedim. Bu nedenle ABD’nin Philadelphia şehrinde   Temple Üniversitesi’nde Yahudi Etüdleri’nde  lisans üstü eğitim aldım. İki  yıl sonra doktora için Harvard Üniversitesi’ne geçtim.  Kabala’ya halen ilgi duymama rağmen, tarih bölümünü tercih ettim. Bölümde en cazibi Osmanlı ve Türkiye Yahudileri  konusuydu. Okumalar ve araştırmalarla geçen yıllardan sonra 1997’de  sonraki yıllarda İsrail’e gittim. İlk yaz  mevsiminde dil kursuna devam ettim. Bu sırada İsrailli meslektaşlarla tanıştım. Dolayısıyla  hem vizyonum, hem de kendimden beklentilerim arttı. Ayrıca ABD’de bu sahada çalışan Avigdor Levi, Aron Rodrigue, Bernard Levis gibi önemli isimlerin yanı sıra  genç akademisyenlere de tanışıp konum hakkında tartışma fırsatı buldum. Sonunda doktora konum :Osmanlı Doğu Yahudileri Tarihi oldu. Ancak  Kabala’ya ilgi duyduğum için Sabetay Sevi konusu bana çok cazip gelmeye başladı. Konu, günümüzde Türkiye’de tartışılan, konuşulan, farklandırılan anlamıyla değil de, daha ziyade tarihi ve Kabalistik anlamıyla ilgimi çekti. Ve doktoramda Sabetay Sevi olayının, hareketinin hem Osmanlı, hem de Avrupa bağlamında nasıl bir yer işgal ettiği, anlamı ve  sonuçları üzerinde durmaya çalıştım. Doktora tezimin asıl merkezinde bu konu yer alıyor. Diğer ilgimi çeken ise Sabetay Sevi Kabala’sının Yahudi mistik tarihi içerisinde de çok önemli bir yer işgal ettiğini düşündüğümden,  Sabetay Sevi hareketinin oluşumu ve ilk 30ᆼ yılı üzerinde tarihsel bir doktora yapmış oldum. Tüm bunları yaparken  olayı yine Osmanlı Yahudileri tarihi içerisinde anlamlandırmaya çalıştım. Böylesi bir çalışmanın Sabetayist kökenli insanların da kendi tarihsel köklerini tanımaya yardım edeceğini düşünüyordum. Doktoramı tamamlamak 8 - 9 yılımı aldı. Bu süre içinde Osmanlı Yahudi tarihi ile ilgili yan projeler de oluşmaya başladı. Bunlardan bir tanesi  Hasköy Projesiydi. İbrani Üniversitesi’nde  meslektaşım  Yaron  Ben Neah  ile bu konu üzerinde çalışmaya başladım. Hasköy, 17. yüzyıldan başlayarak İstanbul’un  en kalabalık Yahudi kasabası olmuştur.  Osmanlı mahkeme kayıtlarına  (şeriyye sicilleri) bakarak bu kasabanın  monografisini çıkarmaya çalıştık.  17. yüzyıl mahkeme defterine baktık, Yahudilerle ilgili davaları çıkartarak  İngilizce  ve Türkçe yayınlamak üzere hazırladık.
İkinci proje ise bundan birkaç yıl önce üç ABD’li tarihçi ve iki İtalyan mimarla başladığımız Balat projesiydi.  "Yahudi mekanı nedir?" sorusuyla hareket ettik. Sadece bir Osmanlı semti olan Balat’la kısıtlı kalmayarak, Akdeniz etrafında tüm farklı kültürlerde, farklı tarihlerdeki Yahudi  mahalleleriyle karşılaştırmalı yaptık. Bundan çıkan genel sonuç; Osmanlı toplumundaki Yahudi mahallelerinin, diğer kültürlerde ve tarihlerde olduğu gibi içe kapalı değil, etrafıyla ilişkide olan bir toplum olduğu  ortaya çıktı.
Buna benzer projelere çalışmaya devam ederken, 2004 yılının Temmuz ayında  Harvard’ta doktoramı bitirdim ve Türkiyeye döndüm. ABD’de kalıp çalışmalarımı sürdürebilir  ya da Türkiye’ de çalışmalarıma devam edebilirdim. ABD’de Pittsburgh Üniversitesi’nden iş teklifi almama rağmen, çalıştığım konu Türkiye ve akademik anlamda konuştuğumuzda insanlar, arşiv malzemesi Türkiye’de olduğundan dönmeyi tercih ettim.  Hem ABD’ deki hem Türkiye’deki meslektaşlarımda konuşarak vardığım bir karardı.
Uzun vadede Türkiye’de bir Sefarad Kültürü Öğreti Merkezi açılması gerektiğine inanıyorum. Buradaki amaç eğer dünyada bir Sefarad kültürü merkezi olacaksa, farklı ve zengin sebepler yüzünden  bunun yeri İstanbul olmalı diye düşünüyorum. İsrail ve  İspanya’da birkaç Ladino merkezi açıldı.  Ancak İstanbul yüzyıllar boyu her zaman Doğu ve Sefarad kültürünün merkezi olmuştur.

Araştırmalarınızda size yol gösterecek kaynaklar var mı? Osmanlı Yahudi tarihinin kaynakları nelerdir?
Tarihçilik mesleğinde aklınıza gelen bir her hangi bir konu için, ilk başta kaynak bulamayacağınızı düşünüyorsunuz.  Bir süre sonra aslında başa çıkamayacağınız kadar kaynakla karşı karşıya kalıyor, çalışacağınız yeri ve konuyu daraltmak zorunda kalıyorsunuz.  Osmanlı Yahudi tarihinin kaynakları da pek çok; birincisi  Osmanlı kaynakları, ikincisi Yahudi kaynakları, üçüncüsü de  Osmanlı ve Yahudi olmayan batılı kaynaklar…  Batılı kaynakların içinde, seyahatnameler, misyoner kayıtları, tarihçiler, gelip giden raporlar vb sonsuz diyebiliriz.  Osmanlı kaynakları ise;  Osmanlı arşiv belgeleri, tasnifi hala bitmemiş milyonlarca belge  var.  Bunların içinde farklı  belge ve defterlerde kaynaklarda Yahudilerle ilgili konularla karşılaşmanız mümkün. Gayrimüslim defter serisi var, bunun haricinde her türlü defterle Yahudilerin isimleriyle karşılaşmak mümkün. Padişah fermanlarından tutun da, vergi kayıtları, şikayet defterlerine kadar pek çok belge. Elinizi attığınız herhangi bir defterde Yahudilerle ilgili kayıtlara rastlamak mümkün…
Bir diğeri  kaynak ise (şeriyye sicilleri) Osmanlı mahkeme mahkeme  kayıtları var. Hasköy, Balat, Eyüp, Üsküdar gibi Yahudilerin çok yaşadıkları  semtler olduğu için buradaki mahkeme kayıtlarında Yahudilerle ilgili pek çok sosyal, ekonomik ve kültürel bilgiye rast gelebiliyoruz kaynak bulabiliyoruz.

Osmanlı Yahudi tarihçiliğinde Yahudi kaynakları …
Öncelikle  Rresponsalar  yani ve Osmanlı hahamlarının soru ve cevaplardan oluşan büyük koleksiyonları var. Ne yazık ki bunlar tam olarak  ne Yahudi tarihçiliği için kullanılmış, ne de Osmanlı tarihçiliği için yeterince kullanılıyor. Burada büyük bir hazine yatıyor ve bunu değerlendirmek lazım.
Ayrıca çok az kısa da olsa Yahudi mahkemelerinin kayıtları söz konusu. Örneğin 19. yüzyıla ait Balat’tan bir defterimiz var. Osmanlı’da yaşamış Yahudi tarihçilerin yazmış olduğu tarihler,  diğer ahlak ve edebiyat kitapları  ve  küçük tarih kitapları bunlar kaynak olabilir.
Şu an dünyada özelde Osmanlı  Yahudi tarihçiliği ve genelde Sefarad tarihçiliği biraz geri kalmış bir tarihçilik maalesef. Aşkenaz ve batı Yahudi tarihiyle kıyasladığımızda bunu daha iyi anlıyoruz.
Bu konuda İsrail ve ABD’de gelişmeler var ancak bu yetersiz.  Beklentim ise Türkiye’de cemaatin kendi içinden daha profesyonel tarihçilerin çıkıp bu konuyla ilgilenmesi.  Birilerinin çıkıp kendi tarihlerini araştırmasının daha verimli olacağını, bunu yapacak insanların da desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Osmanlı Yahudi tarihini araştırdınız, günümüzde bir kıyaslama yaptığınız da nasıl bir tablo ortaya çıkıyor.
Osmanlı Yahudi tarihi derken tek bir tarihten bahsetmek söz konusu değil. O kendi içerisinde de değişen bir tarih, cemaatin gücü ve durumu her yüzyılda farklılıklar gösteriyor. Buradaki en büyük kırılma 15 yy’ın ikinci yarısında yaşanıyor. Bundan önce baskın kültür Romaniot kültürü. 1492 İspanya göçü sonrasında 16.yy Osmanlı Yahudi Kültürü Sefarad’laşıyor dominant kültür, Sefaradlar kültürü oluyor. Gündelik hayatta ve ticarette değil sinagogların içinde ritüellerde dahi bu fark gözlemleniyor.  16.yy Maranoların bir kısmı da Osmanlı topraklarına ve özelliklede İstanbul ve Selanikte  gelip yaşamaya başlıyorlar. 15. 16. 17 yy başı dahil Yahudiler için " altın çağ" demek mümkün. Dünya Yahudileriyle bağlantı halinde, ekonomomik ve entelektüel bir zenginlik söz konusu. 17. 18. yy sonunda bu zenginlik azalıyor. Osmanlı devletinin çöküşüyle bir çöküş yaşanıyor.
Diğer önemli bir husus da bu süreç içerisinde Yahudi cemaati ortak bir kimlik ortaya çıkartıyor. 18. yy cemaat adları kalkıyor. Bu tarihe kadar cemaatler geldikleri yerin ismini taşıyan yerleşimlerde yaşıyorlar. Osmanlı Yahudi kimliği oluşuyor. Farklılıklar kalkıyor. Uluslararası  bağlantı zayıflıyor, kısmı bir içe kapanma başlıyor. 19 yy  Allinace okullarının açılmasıyla resmin biraz değiştiğini görüyoruz. Diğer azınlıkların konumlarının değişmesiyle birlikte Yahudi Cemaati tekrar daha etkili (devlete ilişkiye giriyor) hale geliyor. Bütün tarihçilerin kabul ettiği bir şey de Osmanlı Yahudilerinin bazı problemler yaşasalar da Avrupa Yahudilerine göre en azından 19yy’a kadar daha rahat yaşadıkları şeklinde.
Türkiye Cumhuriyeti’yle yeni oluşan modern Türk kimliği, dini kimliğin bir parçası görmediği için kendisine bir ulusa ve bir dine dayadığı için Yahudiler ve diğer azınlıklar Osmanlı dönemindeki "azınlık/zimmi" statüsünü kaybediyorlar. 20. yy ise en Türk Yahudilerinin yaşadiğı önemli olaylar arasında büyük olay ise Varlık Vergisi olayı ve İsrail’in kurulması gösterilebilirve Varlık Vergisinin bu ülkeye  göçü tetiklemesi.
Günümüzle kıyasladığımızda değişkenlikler görüyoruz. 20.yy başında 100 bin olan Yahudi nüfusu bügün 20 bin civarına inmiş. Bu büyük bir kan kaybının nedenini sorgulamak lazım.
 Osmanlı dönemine, toplumun ve devletin pek çok alanında idarede önemli görev alan  Yahudiler görebilmek mümkündü. Toplum görece olarak daha çok etnik, daha çok dini bir toplum, çok farklı lisanlı, daha zengin bir toplum. Bugünkü toplum ise daha farklı. Eskiye Osmanlı toplumuna oranla daha cemaat daha"görünmez " bir cemaat oldu.  Beklenen ise entelektüel alanda, politik, ve sanat alanlarında cemaat bireylerinin daha faal olmaları.

Boğaziçi Üniversitesi’nde verdiğiniz kurstan söz eder misiniz?
Türkiye’ye  gelirken, düşündüğüm  projelerden biri Yahudilikle ilgili ders vermek veya bir takım girişimlerde bulunmaktı. Birkaç üniversiteyle görüşmelerim oldu. Yetkililer konuya sıcak bakmakla birlikte, daha önce yapılmadığı için  dersin konusu hakkında emin olmadılar. Yapacak insan ve geleneği olmadığından hiç düşünülmemiş. Bu sadece Yahudi cemaatinin değil, geniş toplumu da  anlamak için önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Osmanlı ya da Türkiye Yahudi tarihi bir "tarih" değil "şimdi" dir.
Kış aylarında Koç Üniversitesi’nde, dinler konusunu da kapsayan Medeniyet Tarihi dersi veriyordum. Sadece Yahudilik konusu üzerine Boğaziçi Üniversitesi ile görüşmüştüm ve burada meslektaşlarım "başlayalım, bakalım…" şeklinde düşündüler. Katılım olup olmayacağı benim için de sürpriz olacaktı. Herkese açık olan bu kurslara  başlamak için en az beş kişi lazımdı. Dersi alanlar arasında  iki Amerikalı, ABD’de okuyan yaz tatili için gelen Türkler, Müslüman ve Yahudi öğrenciler ve de dinleyiciler, toplam yaklaşık 20 kişi katıldı. Katılımcıların  konuya gerçekten ilgi duyduklarını gözlemledim.  Beklentimin üzerinde bir katılım yaşandı.
Türkiye’de böyle bir ders yapmak çok heyecan verici. Amacına da ulaştığını düşünüyorum, dersin sonunda Yahudi bir öğrenci gelerek, ilk başta konunun bu denli objektif  yapılacağını beklemediğini ve ancak farkı dersler sırasında görünce bunun için teşekkür etti. Bu açıklama benim için gerçekten çok önemliydi. Dersimize Tevrat döneminden başladık ve Ortaçağdan, Aydınlanmadan, İsrail – Filistin konusuna kadar geldik. Amacım konuyu akademik düzeyde öğrencilere açmak idi.  Tarih, Kabala, Holokost, İsrail, Türk Yahudi Cemaati konularını da dersin içinde vermeye çalıştım.
İslamiyet ve  Yahudiliğin karşılaştırılması, Kabalı’nın önemi, İsrail Filistin  gibi konularda çok başarılı dönem ödevleri yapıldı.  Dersin daha otantik olması için cemaatten de birilerin gelip konuşmasını istedim. Yahudi ritüellerini ve bayramlarını anlattığımız hafta Hahambaşılıkla irtibata geçtim ve Yusuf Altıntaş’ı gönderdiler.  Daha sonra Türkiye Yahudileri konusunda Araştırmacı/ Yazar Rıfat Bali’yi konuk ettik. Diğer bir dersi ise bir sinagogda yapmak istedim ancak bunu organize edemedik.

Kurslar devam edecek mi?
Gelecek yıl  bahar dönemi için Sabancı Üniversitesi’yle böyle bir ders konuştuk. Burada dersin çapı daha geniş olabilir. Ancak önümüzdeki yıl bir Ankara projem var. Oradaki herhangi bir yerde de benzeri dersleri açabilirim.  Hangi üniversite olur bilmiyorum ama bir üniversitede bu devam edecek.
Ayrıca duygusal olarak, Yahudi tarihi ve Kabala da gerçekten insanlık varoluşuyla ilgili çok derin izler görüyorum.