Yavuz `İzak` Arditi ile Objektifin önünde ve arkasinda...

Ester YANNİERBiz Burgazadalılar "Affedersiniz! Bu fotoğraftakini tanıyor musunuz?" diye bir ses duyarsak hiç telaşlanmayız. Zira bu sesin sahibinin Yavuz `İzak` Arditi olduğunu ve bize bir gün, bir şekilde çektiği fotoğrafımızı olabildiğince şık bir çerçeveyle vereceğini çoktan biliyoruz... Aramızdan biri olan Yavuz Arditi`yi yakından tanı

Röportaj
9 Ocak 2008 Çarşamba

Uzun yıllar amatörce basketbol sahalarında, tenis kortunda görmeye alışık olduğunuz  İzak Arditi namı diğer Foto Yavuz son yıllarda  Burgazlıların merakla yolunu gözlediği kişi oldu. gerçek mesleği tekstilci olan Arditi`nin en sevdiği iş  hobi olarak yaptığı  fotoğrafçılıktır. Bu mütevazi ve neşeli insan  çektiği fotoğrafları,  sahiplerine hediye ettiğinde onlarındaki gözlerinde o an gördüğü ışıltı, kendisi için en büyük armağan.  Bu güne dek, fotoğraflarını alan kişiler adeta sessiz bir anlaşma gerçekleşmişçesine bir teşekkür amacıyla çeşitli kurumlara bağışta bulunurlar. Bu hikaye senelerdir böyle sürer gider...

Hayırsever Arditi ile  gençlik yıllarından bu günlere bir yolculuğa çıkmak istedik...

 

Asıl adınız İzak nasıl oldu da adınız Yavuz oldu?

Ben de bilmiyorum. Büyük ağabeyime Yavuz derlerdi... Basketbol oynadığım yıllarında Yavuz dediler, öyle de kaldı.

 

Fenerbahçe`deki spor yaşantınız olsun daha sonra ki amatör çalışmalarınız olsun renkli bir kişiliğiniz var. Biraz kendinizden bahseder misiniz?

İlk Fenerbahçe Basketbol Takımı kurulduğu 1947 yılından itibaren, iki yıl  süreyle takımda yer aldım. 1950`de askerlik görevim süresince Karagücü takımında spor yaşantım devam etti. Hayatımın en büyük kazancı ise 1957 yılında eşim Leyla ile evlenmem oldu.  Daha sonra iş hayatım ağır bastığından spor yerine, eğlenceyi tercih ettim. Ancak şimdi sporu bırakarak hata yaptığımın farkına varıyorum ve bu büyük bir acı veriyor.

 

Basketbola nasıl başladınız?

Ağabeylerim Milli Takım oyuncuları "Börek" ...Barokas, gibi oyuncularla oynamaya çok hevesliydim. Ceketimin iç ceplerine ayakkabılarımı yerleştirir, içime de şort ve tişört giyer antrenmanlarına giderdim. Takımın tamamlanmaması için dua ederdim, çünkü ancak o zaman beni oyuna dahil ederlerdi. Hatta benden kısa bir arkadaşım vardı, antrenmana sokacağım vaadiyle eşyalarını bana taşıtırdı. Yıllar sonra pota altı mücadelelerinde öcümü aldım... Caddebostan`da yaşadığımız yıllarda  Kermen ailesinin özel basketbol sahasında Özer Çiller ile basketbol oynardık. Eşimle de Caddebostan Sinagogu`nda tanıştık...

 

Fenerbahçe`den Yeşildirek Takımı`na uzanan bir basketbol yaşantınız var?

Askerlik dönüşünde bir Fener- Galata maçında kadroda yer almayınca işime ağırlık verdim. Bu arada Yeşildirek adında 2. kümede oynayan bir takım vardı. Tekstil piyasasından eski Demokrat Partili milletvekili Naci Öktem, `Yavuz, arkadaşları toparla, şu Yeşildirek Takımı`nı 1. lige çıkartalım` teklifinde bulundu.  Antrenörü ve takım kaptanı olduğum Yeşildirek takımında Miko Arditi, Rafael Memi, Vitali Benbasat, Haskiya Eskenazi gibi isimler vardı. Cemaatimiz bireyleri Yeşildirek takımını benimsemiş, taraftarımız olmuşlar, coşkuyla maçlarımızı takip ederlerdi. Naim Güleryüz arkadaşlarıyla maçlarımıza gelirlerdi.  Senelerce o takımda amatörce basketbol oynadım. 1. kümeye çıkmadık ama 3. kümeye düşmedik...

Yıldırımspor takımı oluşumu gündeme gelince eski bir oyuncu olarak yönetime çağırıldım.

Toplantılarda birisi federe bir kulüp olmamızın için bazı şartların gerektiğini dile getirdi. Bazı tanıdıklarımın aracılığıyla bunu halletme yoluna gittim ve başarılı oldum. Ancak kulüp yönetimi haberimi sevinçle karşılamak yerine, Sana bu görev verilmemişti. Nasıl olur da bireysel girişimlerde bulunuyorsun`` tepkisini aldıktan sonra bu tip işlerden soğudum... Ancak cemaate çektiğim fotoğraflarla desteğimi sürdürüyorum..

 

İki kez de Maccabiat Oyunları`na katıldınız?

1961 yılında  katıldığım son Maccabiat Oyunları için  iki yıl süreyle gerçek sporcular gibi antrenman yaptık. Eski Milli Basketbolcu Yalçın Granit bizi çalıştırdı. Basketbol, güreş, masatenisi, yüzme branşlarında katıldık.

Hareket tarihinden  beş gün önce gidişimizin yasaklandığı haberini aldık. Kostümler, formalar  dahil hepsi hazırdı.  Arkadaşımız Rafael Memi Ankara`da dönemin  Dışişleri Bakanı Selim Sarper`in makamına giderek  durumu izah etti, izin verilirse kafilenin başında Türk Bayrağını taşımak istediğini söyledi ve özel izin alarak Maccabiat Oyunlarına katıldık...Havaalanı çıkışında da bazı zorluklar yaşamamıza rağmen gitmeyi başardık. Basketbol takımı olarak Arjantin, İngiltere ve  Fransa`yı  yenerek üçüncü olduk...

 

Hayatınızın en büyük kazancı olarak nitelendirdiğiniz Leyla Hanımla nasıl tanıştınız?

Bayramlarda sinagoga özen gösteririm. Bir Roş Aşana günüydü, Leyla da annesiyle duaya gelmişlerdi. Onu gördüğümde hemen aşık oldum. Kipur günü belki tekrar görürüm ümidiyle tekrar sinagoga gittim. Sonra babamın dostları sayesinde evlendik. 11 yaş büyük olmama rağmen çok mutlu bir yaşantımız var, iki oğlumuz bir kızımız oldu. Leyla mükemmel bir eş ve çok iyi bir anne...

 

Geçenlerde Jak Kamhi`yle yaptığımız söyleşide Gül Apartmanı`ndan  söz ettik? siz de aynı apartmanın sakinlerindendiniz?

Apartmanların girişleri ayrı olmasına rağmen ortak bir teras vardı ve beraber oynardık. Epey bir dostluğumuz oldu. 1957`de evlenerek oradan ayrıldım. Yıllar sonra birkaç kere karşılaştık... Çok ilginç bir apartmandı, herkes birbirini tanırdı.  Gül Apartmanı Sahibi Jul Blumental "Sahibinin Sesi" firmasının da sahibiydi Colombia Plak şirketiyle iş yapardı. Jak Beresi diye bir bey vardı, o da Anadolu`dan gelen ve güzel sesleri olan amatörleri dinler Blumental`a yönlendirirdi...

 

Fotoğraf merakınıza gelirsek...

Çocukluktan gelen bir merakım vardı. Ancak pek de imkanım olmamıştı. Belirli bir yaştan sonra tekrar su yüzüne çıktı yaklaşık 20 yıldır amatörce fotoğraf çekiyorum. Çok verici olduğumdan bu işi büyük keyif alarak yapıyorum. Fotoğrafları çekerken- verirken çok zevk alıyorum. Fotoğrafı verirken o annenin, o babanın, o çocuğun gözündeki parıltı görmek çok farklı duygular uyandırıyor bende...

 

Dijital makinelerin hayatımızın küçük heyecanını yok ettiği duygusunu taşıyorum. Siz de dijital kameraya geçmediniz?

Evet ama yakın bir tarihte ben de geçeceğim... Filmleri stüdyoya yolladıktan sonra heyecan başlıyor. Basılanların bulunduğu paketi açtığımda heyecan doruğa ulaşıyor,  tek tek hepsini inceliyorum. 100 fotoğraftan bir-iki tanesini beğenmiyorum. Büyük heyecan...

 

Sergi açmayı düşündünüz mü?

Kendimi amatör  buluyorum. Türkiye`nin belli başlı fotoğraf sanatçıları da beğenilerini ilettiler, ancak kendimi yeterli bulmuyorum. Bir çok fotoğraf sergisinde, bu kişi herhalde torpilli olduğu için sergi açabildi dediğim oluyor.

Şimdi Türkiye`nin satıcılarını ve sabah erken saatlerde köpek gezdirenleri çekiyorum. Topkapı Sarayı`nı gün batımında çekmek için geç motorla dönüyorum. Çok güzeller...

Belki ilerde bunları sergilerim...

Çektiğim doğa fotoğraflarını ise beğeneceğini düşündüğüm bazı müşterilerime çerçeveleyip hediye ediyorum.

 

Siz yaştakilerin genç nesillere aktaracağı çok değerli nasihatler olduğunu düşünüyorum?

Öncelikle şunu öneririm; 50 yaşına kadar çok çalışın, 50 yaşından sonra da para kazanmak amacıyla çalışmayın.

Gençlere spor yapmalarını, içki ve sigara kullanmamalarını tavsiye ediyorum. Evliliklerinde fedakarlıktan kaçınmasınlar... İyi evlilik yoktur, sadece fedakarlık vardır.

Hayatta kaybettikten sonra anlaşılan iki değer var; özgürlük ve sağlık.