Zvi Hecker: Mimari güncel politikayla uyumlu

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba
Mim. Hayim BERAHA   Yahudilikte geçmiş ve gelecek tüm değerleriyle o kadar iç içedir ki,  yaşam bu birlikteliğin bir arada yeniden kurulmasında yatar. Bu da mimarın var oluşa katkısındaki evrensel sorumluluğunu gerektirir. Mimarlar Kongresi için kentimize gelen Zvi Hecker`in görüşlerini yansıtıyoruz   Kariyeriniz boyunca yaşadığınız dönüşümü biraz anlatır mısınız? Bence sanatçı kendi motifleri hakkında gerçekten  çok az şey söyleyebilir. Ancak başka mimarların çalışmaları ile  parallellikler kurabilir. Frank Lloyd Wright  eserlerinde geometrikten dekoratife, sonraları da daha dinamik bir imaj sergilemiştir. Sanki üç ayrı mimar tarafından yapılmış gibi düşünebilirsiniz  sonuçta bu üç  ayrı tarz üç  farklı mimarın  ünlü olması  için yeterli olacaktı  ama Frank Lloyd Wright`ın esas dehası bu üç tarzı tek bir mimarın hayatında bir araya getirebilmiş olmasında yaşar. Bilemiyorum yaşlanmaktan mı, bir konuya kendinizi adamış olmanızdan ötürü mü belli bir dönüşüm gerçekleşiyor. Ama tabii zaman değiştikçe projeler ve içerikleri de değişti mesela, Berlin`deki Musevi lisesini tasarlarken daha çok özgür bir ortam yaratabilmek önemli idi...  Schipholl`deki Askeri Akademi`deki eğitim binasında,  yapı bir kaleyi andırıyor. Tam olarak bu  imajı yansıtması için uğraşmadım ancak içeriğin yansıdığı bir tasarım oldu.   Politik, teknoloji ve mimarlık çerçevesinde bu günümüzü yorumlar mısınız? Mimari bence şu anda heryerde belli bir modanın takip edilmesi haline geldi... aslına bakarsanız bu güncel politika ile de çok uyumlu bir durum oluşturuyor. Bugün bana politika hakkında fikrimi  sorarsanız size İngiltere`deki politik gündemi örnek gösteririm. Birbirinden farklı programlar sunan iki asıl parti yapılanması vardı: Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi. Bugün baktığınızda iki farklı partinin aynı program çerçevesinde çalıştığını görüyorsunuz. Artık Muhafazakar Parti ile İşçi Partisi aynı programı uyguluyor. İşçi Partisi  ve  Muhafazakar Parti arasında bir fark kalmadı, Tony Blair Muhafazakar Parti`nin altındaki halıyı çekti. Artık en önemli konu merkezde olmak. Herkes hem mimari, hem de  siyasi oyunun merkezinde olabilmek için çaba gösteriyor. Putin`in de Blair`in de politik ajandaları arasında  artık bir farklılık yok; hepsi aşağı yukarı aynı. Hiçkimse kendi programını üretip bunun devreye girmesini beklemiyor, artık sadece programları olabildiğince fazla pazarlama, satma peşinde koşuyorlar. Böylece bugünün pazaryeri tıpkı mimarlık kongre temasında olduğu gibi: herkes en çok satacak olan ürünü  pazarlama peşinde. En azından eski pazaryerinde baharat satan ile gümüş satan ayrı kişilerdi. Bugünün mimarlık ortamında herkes herşeyi satıyor. `Baharat mı istiyorsun? Al sana baharat! Gümüş mü istiyorsun? Al sana gümüş!`  İşte globalleşme böyle işliyor.  İşçi Partisi Muhafazakar Parti`nin, Muhafazakar Parti de İşçi Partisi`nin programını satıyor. Kim daha iyi pazarlayabiliyorsa onun programı tercih ediliyor. Ürün aynı, baharat ve gümüş aynı markette satılıyor. Herhangi bir ayrım veya ustalık yok. Tek kalan bölünme İstanbul Kapalıçarşı`da; orada gümüş satan baharat satmıyor. Herkes kendi ürününü kendi kimliğine bürünmüş halde o mekanın bir parçası olarak varoluyor. Eğer konferans konuşmalarına bakarsanız hepsinin aşağı yukarı aynı benzerlikleri taşıdığını göreceksiniz. Umarım ben biraz farklıyım çünkü birçok sanatçı gibi ortaya yeni birşey koymayı degil mevcut durumla ilgili ne yapabileceğimi anlamaya çalışıyorum. Bu benim ne  kadar hümanist olduğum ile ilgili değil, bir sanatçı olarak çevrenin verileri ile neler yapılabileceğini anlamak için çaba göstermemden kaynaklanıyor. Esas olarak eğer iyi bir bakışınız, iyi bir gözünüz  varsa,  baktığınız şeyi, örneğin kimsenin hoşlanmadığı basit bir taş parçasını  birseylere dönüştürebilirsiniz. Bunun sebebi  farklı olmaya çalışmak degil, sanatçının kendini tekrar etmekten duyduğu sıkıntıdır.   Peki bu çerçevede diaspora kimliği? İlk kurulduğu yıllarda, İsrail`deki Yahudilerin diaspora Yahudilerini dışladığı bir dönem vardır. 1950ᇐ`lardan bahsediyorum. Esas olarak İsrailliler ve dışarda yaşıyan bazı yahudiler vardı. Fakat bu durum artık  değişti. İsrail hiç bir diasporaya  komünizmin yaptığı gibi herhangi bir şeyi dikte etmemektedir. İsrail  henüz tam anlamı ile problemlerinden arınabilmiş  bir deney değildir. Yahudilere güvenlik sağlayacağını söylemiş ancak henüz bu amacına ulaşamamıştır. Tüm bu deneyden görülen o ki, İsrail`de yaşayanların, İsrail  dışında yaşayan Yahudi topluluklarına göre daha fazla  refah içinde  olduğu  iddia edilemez. Sonuçta başından beri farklı yerlerde yaşayan Yahudiler vardır. Ve Yahudiler yaşadığı ortama büyük katkılarda bulunmuştur. Mesela Almanya`da yaşayan Yahudi topluluğunun, Alman ve Avrupa kültürüne büyük katkıları olmuş ve geniş  bir itibar görmüştür.  Avrupa`nın en büyük sinagogu Berlin`dedir, Sinagogun 1866`daki açılışını bizzat Bismarck yapmıştır. O zamanlarda Yahudi toplulukları sadece işgücü yönünden değil, kültürel katkılarindan dolayı da saygınlık kazanmıştı.   Güncel durum hakkında neler düşünüyorsunuz? Kentsel planlama bu şartlarda nasıl mümkün olabilir? Bir devlet kurma fikri, Yahudilerin Filistin`de bir yurt kurması, barış içinde yaşamak ve oradaki halktan birşeyler öğrenirken aynı zamanda  ellerinden gelen katkıları sunma anafikrini taşıyordu. Şimdi artık bu fikir ortadan kalktı ve duvarlar üzerine duvarlar yapılıyor. Filistin`de Araplar olmadan yaşama fikri bence  gerçekçi değil. Çünkü o zaman bir getto yaratmak zorundasınız. Zaten en büyük getto Brooklyn`dedir ve orada da  altı milyon Yahudi yaşar. Neden Filistin`de de bir başka getto yaratılsın? Yahudilerin yaşadığı yeni  bir getto oluşturmak...  Siyonizmin  kurucularının fikri bu değildi. Bu ne Hertzel`in, ne  Martin  Buber`in ne de Gershon Sharon`un fikriydi. Mendelsohn 1922`de Filistin`in doğasını mahvettiğimizi düşünüyor, ağlıyordu, `26 ve `30`da ülkeyi mahvettiğimizi anlatan mektuplar yazıyordu. Şimdi ise, ayrımı nasıl inşaa edeceğimizi düşünüyoruz. Bence bir duvar inşaa etmek aynı hikayenin sadece bir devamıdır.   Biraz da Avrupa`da eski sinagog binaları ile ilgili yaptığınız projelere değinmek istiyorum. Mesela Lindenstraße`deki sinagog ile ilgili projenizden bahseder misiniz? Her bir mekanın kendine özgü bir siyaset anlayışı, ideali ve her birinin söyleyeceği bir hikayesi vardır. Bu bir sanatsal eylem oldu, daha önce de  belirttiğim gibi sanatçı gelir ve kendine ne yapabileceğini sorar, kendisinin orada olan ile nasıl varedeceğini sorgular. Ayrıca sinagog tasarımı için açılmış olan yarışma da, jürisi ve yönetimi ile iyi düzenlenmişti ve sanatçıların istediklerini gerçekleştirmeleri için olanak sağlıyordu. Bu avluda  eskiden bir sinagog vardı Yahudi Cemaati  kalan araziyi sattı.  Sigorta şirketi sinagog yerine kendi binalarını yapmaya başladığında Yahudi cemaati bu sefer bu duruma karşı çıktı ve bu eski sinagogun izlerinin tekrar ortaya çıkacağı bir proje arayışına girildi. Açılan yarışmada birinci olduk ve projeyi yaptık.   Lindenstraße`deki sinagog ile ilgili kavramsal çerçeveyi ve konsept metninizi biraz açıklayabilir misiniz? Talmud`daki her sayfa kutsal metinlerin farklı dönemlerdeki açıklamaları ile doludur. 4. yüzyıldan ``Gemara``, 2. yy için ``Mişna`` kutsal kitabın yorumlarıdır. Ortaçağ`da Raşi hepsi hakkında yazmıştır. Bizim çalışmamız da bu çerçeve içinde anlaşılmalıdır. Bu bir parça toprak üstünde geçen 1000 yılın tarihini anlatır. Eskiden bir sinagog olan şimdi Lindenstraße` de bir avlu... Biz oraya geçmişinde olmayan hiç bir şey ilave etmedik. Anıt sahası sıralardan oluşmakta ? tıpkı orada geçmişte bulunan sinagogtaki gibi binanın ve ordaki cemaatin yokoluşuna şahitlik yaparcasına sıralar aynı yerde inşa edildiler. Tıpkı Talmudik metinde olduğu gibi sıralar, ağaçlar, yollar zamanın ayrı katmanları. Eski sinagogdan tek kalan sıraları oldu. Yıkım kalıntıların üstünde büyüyen ağaçlar ve çalılar tarafından temsil ediliyor. Günümüzün ifadesi  Berlin`in bina şartnamesindeki itfaiye yolu olarak tabanda işaretlendi. Tüm bu bileşenler  kutsal bir metnin parçaları gibi biraraya geliyorlar. Sıraların ve izlerin arasında büyüyen ağaçlar, yabani otlar bir yazıdaki duraklamalar, noktalama işaretleri oluyor. Bu çizgilerin arasında dolaşmak tıpkı satırlar arasında olmak, bir okumanın parçası olmaktır. Bu kayboluşun hikayesidir, sıralar mezarlığa dönüşüyor. ezarlığın  hatları, yazının satırlarına dönüşüyor.