Coya DELEVİ
Yeryüzünde hiç kimse, hiçbir şey, ne Kral Şelomo ile, ne de yaptırdığı mabetle yarışabilirdi. Bu mabetin ilk temeltaşları konulduğunda, toprak, sanki onu taşımak istemiyorcasına, denizin dalgalarını andıran sularla taşları yuvarladı, temelleri yıktı. Şelomo, bir kaç değişik yerde inşaatı denediyse de, her seferinde aynı olayla karşılaştığında:
"Ey Toprak! Tanrı için bir mabet yaptırmalıyım, ama bunu başaramıyorum. Beni neden engelliyorsun?" diye esefle haykırdı. Toprak da, "Yüce Kral, Kutsal Mabet için uygun bir yer bulduğunda, ben gururla bu mabeti taşıyacağım" diye cevap verdi.
Ama Kral, günden güne günahın yayıldığını görüp derin bir umutsuzluğa düştü: "Bu Mabed`i yapmak için nereyi seçebirim? Cennetin kendisi bile ahlaksızlıkla dolu" diye düşündü.
Acaba, danışmanları ona bir ışık bir fikir verebilirlermiydi? Bunun gibi düşüncelerle, yüreğinde bir sıkıntı, kırlara doğru yola çıktı. Tüm kanatlı yaratıkların dillerini bildiğinden, onları yanına çağırdı: güvercine, kartala, atmacaya sordu. Durmadan yolculuk eden, değişik yerler gören leyleğe, kırlangıca, turnaya sordu. Hepsinin cevabı aynım idi:
"Ey Kral! Aradığın kutsal toprak parçasını hiç görmedik."
Gün bittti, güneş kayboldu. Karanlıkta gökyüzünde parlayan yıldızlar, Şelomo`nun sorularına aldırmadan, şarkılarına danslarına devam ettiler, yardım isteyen Kral`I umutsuzluk ve çaresizlik ile başbaşa bıraktılar.
Bir gün, Şelomo, bir zeytin ağacının altına uzandığında, orada, aynı boyda iki saman yığını ve ağaçın tepesinde de, tüm gün boyunca, yemeden, içmeden şarkı söyleyen cırcır böceğini gördü. Onu dikkatle dinleyen Şelomo, ne demek istediğini anlamaya çalıştı:
"Haşmetli Kral, benim gibi sen de Tanrı`yı yücelt, ona şükret. Zira, mabedin yükseleceği yeri buldun, onu şu an üzerinde yattığın toprak parçası üzerine kuracaksın."
Şelomo ayağa fırlayıp etrafına bakındı. Zeytin ağacı ve iki saman yığınından başka bir şey göremedi. Cırcırböceği devam etti:
"Bu topraklar, biri bekar, diğeri evli ve çok çocuklu iki erkek kardeşe ait. Hasat zamanı dolayısıyla, gördüğün gibi, ikisi de saman yığınlarını bağışladı. Dün gece bekar olanı şöyle düşündü:
- Kardeşimin bakmakla yükümlü olduğu bir eşi ve bir sürü çocuğu var. Doğrusu, onun hakkı benimkinden daha fazla olmalı. Benim yığından bir miktar alıp, farkettirmeden onunkine ilave edeyim. Bu suretle itiraz etme olanağı olmayacak. "Ve dediğini yaptı. Aynı gece, diğer kardeş eşine:
- - Kardeşim genç ve çok yalnız. Ona arkadaşlık edecek, yorgunluğunu giderecek kimsesi yok. Sanırım, onun benden fazla ürüne hakkı var. Gizlice gidip, bizim samandan bir miktar alıp, onunkine ilave edelim. Farkına bile varamayacak ve itiraz etme olanağını bulamayacak.``dedi. Ve, dediğini yaptı.
- Ertesi gün, iki kardeş kırlara gittiklerinde yığınların eşit olduğunu görünce çok şaşırdılarsa da, bunu belli etmediler ve sustular. Cırcırböceği devam etti:
- "Yüce Kral, iki kardeşin de bu gece de buraya geleceklerinden eminim. Bunun için, burada kal ve bekle ve onları izle."
- Böceğin dediği gibi, biri sağdan, diğeri soldan olmak üzere, ki ikardeş de ayrı ayrı geldiler. Kollarında, birbirlerine vermek istedikleri saman yığınları vardı. Kırın ortasında, zeytin ağacının altında karşılaştılar. İlkin ürktüler, fakat bir anlık şaşkınlıktan sonra, büyük bir coskuyla kucaklaştılar.
Bu uyum ve kardeş sevgisi karşısında, Şelomo duygulandı ve onlara yaklaşıp:
"Birbirinize sonsuz sevgi besleyen sizlerden, Kutsal Mabet`i inşa etmem için bu toprağı bana vermenizi rica ediyorum. Zira, bunun için, sevginizle özverinizle kutsallaşan bu yerden başka yeri düşünemiyorum. Size değerinin on katını vereceğim." dedi.
İki kardeş saygıyla eğilip, güçlü ve bilge Kral`ın arzusunu sevinçle kabul ettiklerini belirttiler. Böylece, zeytin ağacı ve saman yığınlarının bulunduğu yere ilk taşlar kondu. Ve, bu kez toprak sarsılmadı, sualar taşları sürüklemedi. Gökyüzü ilahi nağmelerle coştu. Zamanla bu kutsal toprak parçasında, İsrael`in Tanrı`sının anısına muhteşem bir Mabet, Beit Hamikdaş yükseldi.
Kaynak: Contes et Legendes D`İsrael