Liana Yakar
Kitabevinde Albert Camus’un ‘Yabancı’ adlı kitabı gözüme çarptı. Elime alıp sayfaları karıştırmaya başladığımda ilk sayfasındaki ilk cümleyi gördüğüm anda “Bu kitabı alıyorum” dedim. Kitap şu cümleyle başlıyordu: “Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.” Aklımdan şunu geçirdim hemen. Hangi insan annesinin ölümünü bu kadar kolayca ve umursamazca söyleyebilir ki? Ölüm hayatımızda yaşadığımız en üzücü ve en önemli olaylardan biriyken hele, nasıl kolayca ve umursamazca yazılan bir ifadeydi bu? Kitaptaki ana karakter hayatını bir kurallar çerçevesinde yaşamıyor. Daha çok kendi içinde yaşayan, etrafında olup bitenlerden habersizce yaşayan bir insan. Duyguları ve hissiyatları olmayan biri. Ona göre hayatında olup biten hiçbir şeyin en ufak bir önemi yok. Her zaman için fiziksel ihtiyaçlarına daha önem veren bir karakter. Annesinin cenazesinde bile duygusuz oluşunu kendince şöyle açıklıyor; çok uykulu olduğunu ve yorgun olduğunu, olup bitenin çok da farkında olmadığını söylüyor. Annesini sevdiğini fakat bunun pek de bir önemi olmadığını söylüyor. Hayatını hissiyatsız bir şekilde idame ettiriyor. Oysa gerçekten bizi biz yapan duygularımız değil mi? Sevgi, hüzün, öfke, mutluluk her biri bizi ifade eden duygular. Onun için dünün ya da yarının bir önem yok; hayatta yaşadığı en önemli olayın bile onun gözünde hiçbir önemi yok. Kitabı kesinlikle alın ve okuyun. Özellikle pandemi döneminde, hislerimizin giderek karmaşıklaştığı dönemde kitap bir kere daha bize duyguların ne kadar önemli olduğunu, duygu olmadan yaşadıklarımızın yarım kaldığını hatırlatıyor.