3. Başka Sinema Ayvalık Film Festivalinde etkileyici bir İngiliz filmi
Şiddet kullanımında ve izleyicide rahatsızlık yaratmadaki becerisiyle öne çıkan Thomas Clay, filmini bir ‘püriten western’ olarak tanımlıyor. Clay’in karakter tahlilleri çok iyi yapılmış senaryosundaki altı kahramanı arasındaki güç dengesi sürekli olarak el değiştiriyor. Bir tiyatro oyunundaki gibi, tamamına yakınının tek mekânda geçen konusuyla film dönem atmosferi yaratmakta çok başarılı.
Pandeminin tırmanışa geçip vaka ve vefat sayısında ciddi artışların yaşanması bütün ülkeleri yeni tedbirler almaya zorladı. Sokağa çıkma yasağı getiren, kısmi karantina uygulayan ülkeler olduğu gibi kısıtlamaları hayata geçiren ülkeler de oldu. Sanat hayatı da COVID-19’un etkisinin artarak sürdürmesinden nasibini aldı. Bizde de (evvelce biletleri satılan) açık hava konserleri, tiyatro oyunları gibi etkinlikler yasaklandı.
Sinema salonları, eski günlerde olduğu gibi izleyiciyi çekebilmek için aldıkları tedbirleri açıkladı. Yaz sezonunun ağır topları olacakları düşünülen ‘Tenet’, ‘Mulan’ gibi gişe şampiyonu adaylarının beklentilere cevap veremedikleri görüldü. Bu iddialı filmler sinema izleyicilerini salonlara çekemedi. İptal edilen film festivalleri yanında, seçkilerini çevrimiçi online aracılığıyla sinemaseverlere buluşturmayı amaçlayan festivaller oldu. (9-20 Ekim tarihleri arasında yapılması planlanan İstanbul Film Festivali bunlardan biri.)
Aynı şekilde 3. BAŞKA SİNEMA Ayvalık Film Festivali, altı filmden oluşan seçkisini, İstanbul Film Festivali ile işbirliği yaparak online olarak sinemaseverlerin beğenisine sundu. İkinci gün gösterilen ‘Fanny’nin Yepyeni Hayatı / Fanny Lye Deliver’d’ bence bu yılın en iyi filmleri arasına girebilecek kalitede olağanüstü bir film.
Hiç bir şey görüldüğü gibi değil
Yönetmen Thomas Clay kendi sözleriyle ‘püriten western’ olarak tanımladığı filmde, sağlam bir sinematografiyle gerilim tansiyonunun film boyunca düşmemesini sağlıyor. Bir tiyatro oyunu gibi, iki saatlik süresinin tamamına yakınının tek bir mekânda geçen konusuyla, ‘Fanny’nin Yepyeni Hayatı’, gergin bir atmosfer yaratmada çok başarılı. Ayrıca Clay tarikatlara, dini kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan sahte dindarlara ciddi eleştiriler getiriyor.
Thomas Clay senaryosunu yazarken öykünün yorumunu, en cahil karakteri, ilkesiz, nefes alır gibi yalan söyleyen, Makyavelist, hafif meşrep bir genç kadın olan Rebecca’nın iç sesinden aktarmayı tercih etmiş. Her an seks yapmaya hazır (fahişe dememek için) Rebecca üzerinden Clay İngiltere’deki cinsel özgürlüğün tohumlarının daha o çağlarda atıldığını söylüyor. (Filmin konusu 17. yüzyılın ortalarında geçiyor.) Clay, cinsel açlık, bastırılmış arzular gibi zorlu temaların hakkını vermekte de çok başarılı.
Senaryosunda Clay müthiş karakter tahlillerine yer veriyor. İşlerin görüldüğü gibi olmadığını anladığımız, içinde müthiş sürprizler barındıran filmin son yarım saatinde, filmin bambaşka bir kulvara saptığını görüyoruz. İngiliz yönetmenin izleyiciyi ters köşeye yatırmakta müthiş bir becerisi var. Herkesin gizli ajandalarının olduğu, amaçlarına ulaşabilmek için her şeyi yapacaklarından emin olduğumuz karakterlerin tümünün, final sahnesindeki hayatta kalma savaşında bütün kozlarını oynadıklarını görüyoruz.
Tiyatro oyunu tadında film
İnsan ruhunun karanlık labirentlerinde bizleri bir geziye götüren Clay, bazı karakterlerinin kendilerinden beklenmedik reaksiyonlarını inandırıcı kılmaktaki ustalığını yazar olarak gösteriyor.
Filmin konusuna gelince... Film 1657’de İngiltere’nin batısındaki Shropshire kırsalında, gözden uzak bir çiftlik evinde yaşayan savaş gazisi John Lye (Charles Dance), karısı Fanny (Maxine Peake) ve küçük oğulları Arthur’un hikâyesini anlatıyor. Dindar ailenin pazar ayine katılmak üzere hazırlanmasıyla başlayan filmde, yokluklarında çiftlik evine çıplak bir çiftin gizlice girmelerine tanık oluyoruz.
Evde buldukları giysileri üzerlerine geçiren karizmatik genç Thomas (Freddie Fox) ve karısı olarak takdim ettiği Rebecca (Tanya Reynolds), Lye ailesine panayırda soyulduklarını ve peşlerindeki kötü adamlardan kurtulmak için evlerine sığındıklarını anlatırlar. John’a aynı orduda savaştıklarını söyleyen Thomas’ın açıklamaları pek inandırıcı olmasa da, merhametli Fanny’nin ve oğlu Arthur’un ısrarıyla emekli subay, çifti evine almayı kabul eder.
Kısa zaman sonra üç yabancı çiftliğe gelir; bir şerif (Peter McDonald), yardımcısı ve John’un tanıdığı yerel bir polis memuru. Gizemli konuk çift göründükleri gibi değildir. Şerifin peşlerinde olduğunu bilen Thomas, Arthur’u rehin alarak, şantaj yaptığı John’a kendileriyle hiç karşılaşmadıklarını söyletir. Şerif aranan çiftin bir orji partisine katıldıkları için günah işlediklerinden arandıklarını, yargılanmalarını sağlamak için peşlerinde olduğunu anlatır. Gelişen olaylarla Lye ailesinin hayatı kabusa dönüşür. Fanny, John ve oğulları hayal bile edemeyecekleri olaylara maruz kalacaklardır.
Huzursuzluk yaratmaktan hoşlanan yönetmen
1979’da Brighton’da dünyaya gelen yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı ve bestekar Thomas Clay, harika çocuk olduğunu henüz 19 yaşındayken yaptığı ilk filmi ‘Motion’ (2001) ile gösterdi. Dört filmini de kendi yazdığı senaryolar üzerine bina eden Clay, filmlerinde izleyiciyi rahatsız ve huzursuz eden bir sinema konseptini sürdürüyor.
İkinci filmi ‘Büyük Coşku Robert Carmichael / The Great Ecstasy of Robert Carmichael’2005 Cannes Film Festivalinde gösterildiğinde fırtınalar yarattı. Ardından gelen ‘Soi Cowboy’ (2008) Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yaptı. On yıllık bir suskunluk döneminin ardından gelen ‘Fanny’nin Yepyeni Hayatı / Fanny Lye Deliver’d’ ile Clay, kariyerinin ilk dönem filmini yaptı.
Filme adını veren Fanny Lye ilginç bir karakter. Genç bir hizmetçiyken savaş gazisi, hayatını topal bir insan olarak sürdürmek durumunda kalan, toprak sahibi John Lye’dan evlenme teklifi alan genç ve güzel kadın hayatı boyunca duygularını gizliyor. Fanny, kendisini yoksulluktan kurtaran ama hor gören, sık sık şiddet uygulayan, aşırı dindar ama sert ve otoriter kocasını hiç sevmemiş, hep cinsel açlığını bastırmaya çalışmış bir kadın. Oğlu Arthur’a olan sevgisi yüzünden itaat ettiği kocasına katlanmak durumunda kalmış.
Filmin Türkiye haklarını satın alan firma filmi (spoiler veren) ‘Fanny’nin Yepyeni Hayatı’başlığıyla vizyona sokmayı tercih etmiş. Filmin orijinal isminin Türkçe karşılığı ‘Fanny Teslim Etti’. Fanny’yi canlandıran İngiliz aktris Maxine Peake (46), çok iyi yazılmış rolünün hakkını veriyor. Kendisini ‘Judy’ (2019) ve ‘Her Şeyin Teorisi/ The Theory Of Everything’ (2014) filmlerinden hatırlıyoruz. İngiliz sinemasının eski tüfeklerinden Charles Dance savaş gazisi, engelli John Lye rolünde başarılı.
Filmin tokat etkisi yaratan etkileyici ve sarsıcı final sekansında güç dengesi, bu bölümde yer alan altı karakter arasında sürekli olarak el değiştiriyor. Clay’in senaryosu müthiş bir matematikle, her karakteri güçlü ve aciz durumlara düşüren pozisyonlara sokuyor. Bu bölüm genç İngiliz yönetmenin, bir mizansen ustası kadar iyi bir senaryo yazarı olduğunu da kanıtlıyor.
Bu filmi izledikten sonra, şiddet kullanımında ve rahatsızlık yaratmadaki meylini gördüğümüz Thomas Clay’in, bir Michael Haneke veya bir Gaspar Noé olma yolunda emin adımlarla ilerlediğini söylemek mümkün.