Nietzsche’nin antisemit olup olmadığı yıllar boyunca tartışılan konulardan biri olmuştur. Hayattayken yayınlanan eserleri, çeşitli anekdotlar ve mektuplarında bu konudaki düşüncelerini net biçimde ortaya koyan Nietzsche’nin antisemit bir düşünür gibi sunulmasının ardında tam bir kardeş kurbanı olması yatar. Yaşamının son on yılını bakıma muhtaç, yatalak bir hasta olarak geçiren bu büyük deha hezeyanlar içinde deliliğin zindanlarında çürürken, bakımını üstelenen ve koyu bir antisemit olan kız kardeşi Elizabeth eserlerine yaptığı eklemelerle ondan antisemit bir düşünür yaratma çabasına girişir. Böylece tarih, bir insana yapılacak en büyük ihanetlerden birine, düşüncelerine taban tabana zıt fikirlerin kendisininmiş gibi gösterilmesine sahne olmaya başlar.
Nietzsche’yi dönemin güçlü antisemit iklimine ilişikmiş gibi gösteren en önemli zemin Wagner ile olan dostluğudur. Bu süreçte yazdıkları, ileride dönemin düşüncelerine getirdiği eleştirilerin tomurcuklarını taşısa da, o günün dünyasında antisemit unsurlarla dolu olan Wagnerian kültür hareketini yüceltiyormuş gibi algılanır1. Oysa bu hatalı bir çıkarımdır. Bu görüş ayrılığı Nietzsche’nin Wagner’le olan dostluğunu nihai olarak bitirmesine neden olur. Bu kopuşun ardından akıl sağlığını kaybetmesine yakın bir döneme kadar Nietzsche, hayatındaki en yakın dostluk ilişkisini Yahudi yazar ve düşünür Paul Rée ile yaşar.
Rée’nin eserleri ve karakterinin Nietzsche’nin Yahudiler konusundaki görüşlerini hayranlık noktasına getirdiğini söylemek yanlış olmaz. 1877’de Çözülen Prometheus’u okuduktan sonra Yahudi şair Siegfiried Lipiner yazdığı mektubunda, “Yahudi olup olmadığını bana açık yüreklilikle söyler misin? Son zamanlarda bu kökenden gelen bir genç adamdan beklentilerin ne denli yüksek ve kusursuz olabileceğini pek çok kez deneyimledim” diyecektir2.
1878’de basılan ‘İnsan, Pek İnsanca’ kitabında Yahudileri ‘insanlık tarihinin en büyük acılarını çekmiş halkı’ olarak tanımladıktan sonra çekilen bu acıların onların ruhlarını ne denli güçlendirdiğinden bahsederken yaşamı boyunca acılar içinde olduğu ve güçlendirmek için didindiği kendi benliği ile bir özdeşlik kurduğu göze çarpar3.
Bu konudaki bir diğer örnek azılı bir antisemit olan Bernhard Förster ile evlenip aryan bir koloni kurmak için Paraguay’a giden kız kardeşi Elizabeth’e, kurmaya çalıştıkları koloninin antisemit karakterli olduğunu öğrendiğinde yazdığı mektubunda karşımıza çıkar. 1887 Noel’inde kaleme aldığı bu mektubunda Elizabeth’e ağır bir dille seslenen Nietzsche, “Bu kendin ve benim için yaptığın en büyük aptallıklardan biri! Antisemit bir liderle hayatını birleştirmeyi seçmen yaşam algımla tümüyle çelişen bir durum olması nedeniyle beni yeniden öfke ve melankoliye boğdu. Antisemitizme karşı su götürmez bir karşıtlık içinde olmak benim için bir onur meselesidir” diyecektir.4
Ne var ki, bu mektubun üzerinden kısa bir süre sonra 1889’da Nietzsche’nin zihinsel çöküşü hızlanır. 1889 Şubat’ında Allgemeine Schweizer Gazetesi onun bu durumunu Shakespeare’in Hamlet oyununda, Ophelia’nın Hamlet’in delirdiği sahnedeki ‘Ne büyük bir zihin çöktü burada…’ başlığıyla haberleştirir5. Bu çöküş, Nietzsche’yi hayat sahnesinden alırken yeni bir düzen kurulmasına neden olur. Kurulan bu yeni düzende Nietzsche bakıma muhtaç bir deli, Elizabeth ise onun bakımından sorumlu kız kardeş konumundadır. Sonraki otuz yıl boyunca Elizabeth’in tek gayesi, Nietzsche’nin yayınlanmış ve yayınlanmamış tüm eserlerini kendi zehirli görüşleri ile doldurup, antisemit bir külliyat yaratmak olacaktır.
Bu konudaki en büyük adımı 1883’te annesinin evinin zemin katında Nietzsche Arşivini kurmakla atar. Araştırmacıları ve öğrencileri bu arşive davet edip Nietzsche’nin üst kattan gelen bağırışları arasında metin okumaları yaptıkları bir ortam hazırlar. Okunanlar daha çok kendi antisemit görüşleridir. Zaman zaman davetlileri abisinin yanına götürerek onu bir sirk hayvanı gibi teşhir etmekten geri kalmaz. Bununla da yetinmez, belgesel niteliğinde bir kamera kaydı yaptırarak kendi kurduğu Nietzsche efsanesinin kayda geçirir. Bu kayıtta kamerada onunla göz göze geldiğimiz kısacık anda yüzündeki tuhaf gülümsemeden o güce sahip olmanın getirdiği haz açıkça okunur6.
Zaman içerisinde felsefi yazım dersleri de alan Elizabeth, ‘Güç İstenci: Tüm Değerleri Yeniden Değerlendirme Girişimi’ başta olmak üzere birçok eserini kendi antisemit düşünceleri ile yeniden yayınlar. Öyle ki Nietzsche’nin sağlığında basılmayan bu kitap, 1906 ve 1911 yıllarında genişletile genişletile tekrar basılır. Yıllar sonra Nietzsche araştırmacıları konuyu yakından ele aldıklarında Elizabeth’in zehirli satırlarını ayrıştırmaya başlarlar. Bu araştırmacılardan biri olan Richard Schacht, 1718 Nietzsche alıntısının 861’inin Nietzsche’nin hiç yayınlamadığı bu kitaptan olduğunu ve onun görüşlerini taşımadığını ortaya koyar7.
Elizabeth’in Nietzsche’yi antisemit bir düşünür olarak sunma çabaları sonuç verir. Aryan kültürün temsilcilerini oluştururken bir elini Wagner’e uzatan Hitler, diğeriyle Nietzsche’ninkini tutar. Ünlü Nazi propaganda filmlerinden ‘İradenin Zaferi’, Nietzsche’nin sözde eseri ‘Güç İstenci’ üzerine inşa edilir. Hitler’in 1935 yılında Elizabeth’in cenazesine katılması ise düpedüz kriminal bir suçlu olan bu haris kişiliğin son zaferi olur.
Bugün artık tarih, yan yana mezarlarda yatan bu iki kardeşten Elizabeth’i suçlu bir antisemit olarak anıyor. Nietzsche’nin gerçeği haykıran çığlıkları ise ölümden sonra bile yankılanmaya devam etmekte…
1 Robert C. Holub, Nietzsche’s Jewish Problem: Between Anti-Semitism and Anti-Judaism, Princeton University Press, 2016, ss.1-2
2 Michael F. Duffy, Willard Mittelman, Nietzsche’s Attitudes Towards the Jews, Journal of the History of Ideas, Vol. 49, No. 2 (Apr. - Jun., 1988), pp. 301-317, s.304.
3 Agy., s. 304.
4 Walter A. Kaufmann, Nietzsche: Philosopher, Psychologist, Antichrist, Princeton University Press, 2013, s. 45.
5 Julian Young, Nietzsche, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, İstanbul 2015, s. 832.
6 Belgesel için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=Dejvc5prWsI
7 J. Young, Agy., s. 805