Bu deyim, Türkçe’de, nedense “incir çekirdeğini doldurmayan” nedenlerle çıkan anlaşmazlıkları anlatmak için kullanılır. Ama aslında ‘sudan sebepler’, tarihin her döneminde aşiretlerden, imparatorluklara ve ulusal devletlere uzanan her insan topluluğu için, onanmaz paylaşım sorunlarının, hatta kanlı mücadelelerin kaynağı olmuştur.
Batı dillerine farklı farklı telaffuz ile ‘rivalry’ olarak giren rekabet sözcüğünün, aynı nehrin kenarında oturan insanların (riverain), nehir sularının paylaşımı ile ilgili olması, Hint-Avrupa dillerinin geniş bir coğrafi alanda, bir yaşam gerçeğini nasıl yansıttığını göstermesi açısından ilginçtir. Evet, Ortadoğu’da hiçbir dilde, rekabet sözcüğü, nehirlerle doğrudan ilişkili değildir. Afrika ve özellikle Ortadoğu’da, çoğu kez rekabet, düşmanlık ve çatışmaların nedeni, etnik, dini, tarihi ve siyasi olarak gözükse bile, varolan uzlaşmazlıkların kökeninde, başta yerüstü ve yeraltı suları olmak üzere kıt kaynakların paylaşımı sorunları olduğu gerçeği yadsınamaz.
Bol olanı paylaşmak daha kolay. Amma ve lakin…
Suları bol Amazon, Tuna, Kongo ve Kolorado nehir havzalarındaki su paylaşımının, Ortadoğu, Afrika ve hatta Doğu Asya’daki paylaşım sorunlarından daha kolay olduğunu söylemek mümkündür. Yine de su, suyun akışı, su ürünleri ve yeraltı suları üzerindeki tasarruf rejimleri, Meksika ile ABD, ABD ile Kanada veya Macaristan ile Çek Cumhuriyeti için olduğu kadar, Çin ve Hindistan için de sorunludur.
Su paylaşımı, Nil Havzasında da hâlâ bir çatışma kaynağı olmaya devam etmektedir. Nil Nehri sularını paylaşan on ülke (Burundi, Mısır, Eritrea, Ethiopia, Kenya, Rwanda, Sudan, Tanzania, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti) birbiri ile sık sık anlaşmazlıklara düşmektedir. Kimi zaman, ülkeler ve rakip kabileler, El Şabab gibi bazı terör örgütleri aracılığı ile nehir kollarının akışını değiştirmekte, komşularını, su yoksunluğu ile dize getirmeye çalışmaktadır. Ama Afrika’nın sorunları bile, Dicle-Fırat ve Ürdün Vadisi (Levant) nehirleri ile ilgili paylaşım sorunları kadar karmaşık değildir. Öyle ki, bunca yıl Türkiye-Irak-Suriye arasında adeta derin dondurucuya konulmuş gibi duran su sorunlarının, Suriye iç savaşı çözüme yaklaştıkça yeniden alevleneceği, hatta bunun ivedilikle, Ürdün Vadisi ve Golan Tepeleri nehir ve yeraltı su paylaşım sorunlarını tetikleyeceği kehanetleri yapılmaktadır. Açıkça Ortadoğu’da sorunlar hep bir kaptan bir başka kaba boşalma eğilimindedir.
Ürdün Vadisi ve Golan için en değerli kaynak su
Azalan su kaynakları, İsrail, Batı Şeria-Gazze, Lübnan ve Ürdün için bir tehdit olma eğilimde gibi. Elbette ‘sudan sebeplerle’, Ürdün Vadisi ve Golan’da yeni çatışmaların çıkmasını, eski dostlukların bozulmasını, başta Ürdün ve İsrail olmak üzere AB ve ABD istemeyecektir. Türkiye’nin de kendi imkânları ile böyle çatışmalara fırsat vermeyecek politikaları desteklemesi kendi lehine de olacaktır. Ama ufukta beliren su sorunlarını, bire bir, bu havza ülkelerinin, hakkaniyet kriterlerini esas alarak, ortaklaşa çözmeleri beklenmeli. Burada su teknolojileri üzerinde özel ihtisası olan İsrail’e büyük bir görev düşmekte. Bu görev, su tasarrufu yöntemlerinin kullanılmasından, cılız nehir sularının paylaşımına, yağmur sularının toplanmasından, atık suların arındırılmasına kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Finansman desteği Dünya Bankası ve/veya benzeri kuruluşlardan sağlanabilir. Ama önce İsrail, Ürdün ve Lübnan’ın barışı bir karış suda boğmaması gerekir.
Yakın tarihlerde gittiğim bir uluslararası konferansta Ürdün’ün Golan Tepeleri civarında İsrail ile ortak doğal gaz aramaya hazır olduğunu duyduğumda, kulaklarıma inanamadım. Golan Tepeleri, bölge için azımsanmayacak bir yeraltı suyu kaynağı ise, oradan çıkacak suyu, paylaşmak, hatta sıkıntıdaki Suriye’ye bir “barış suyu” kanalı açmak yerine, bu doğal gaz hırsı nedir diye sormaktan da kendimi alamadım. Suyun insan ve insanlık için doğal gaz ve petrolden daha değerli bir kaynak olduğunun, Ürdün su havzasında da unutulmaması gerekir. O halde, gelecekteki bir çatışma ihtimaline karşı, Ürdün ve İsrail, özellikle Golan yeraltı su kaynakları ve Ürdün Nehri sularının tasarruf edilerek akılcı kullanımı için dostluğu perçinlemeli ve deniz suyu arıtmasının yarattığı çevre sorunları nedeni ile, su temini için daha fazla bir çözüm sağlamayacağını kabul etmeli.
Susuz ve çatışmalı yıllardan sonra Suriye için
Eğer çatışma tevatüratı, bir yandan alternatif çözümler üretilmesi, hemen alt yapı yenileme faaliyetlerinin başlatılması ve muhtemel çatışmaların böylece engellenmesi amacına hizmet ederse iyi olur. Normale dönecek bir gelecekte, tarumar olan Suriye tarımının yine üretken ve halkı besler hale gelmesi için olduğu kadar, insanların artan tarım dışı su kullanımı için ihtiyaç duyacağı suyun da şimdiden hesaplanması gerekir. Yani bir yakınlaşma için önce su müzakereleri başlatılmalı. Bu bence, Ankara ve Şam yönetimi arasında bir uzlaşma zemini de yaratabilir. Hatta Türkiye, Kuzey Irak’ta attığı yapıcı adımları hatırlayarak, özel olarak Kuzey Suriye’de, Asi ve Fırat’tan akan suların akışını (Türkiye’nin imkânlarına ve uzlaşmaya dayanarak), akan suyun temizliğini ve nehir sularının tarım alanlarına aktarımı için boru döşeme sistemlerinin teknik projelerini Şam’a aktarmaya hazırlanabilir. Akıllı su kullanımı ve su tasarrufunu biz pekiyi bilmiyoruz. Ama eğer Kuzey Suriye bunun eğitimine başlayabileceğimiz bir yer ise, buna da neden başlamayalım! ‘Sudan sebepler’in Dicle-Fırat ve Ürdün nehir havzalarında, yeni çatışmalara neden olmaması için atılacak dostluk ve bölgesel işbirliği girişimleri, daha çok su kaldırır. Ama bunların bölgedeki yapıcı katkılarına ciddi ihtiyaç var.