Tiyatro Pera´nın yeni yolculuğu

Erdoğan MİTRANİ Sanat
15 Şubat 2019 Cuma

Tiyatro Pera’nın kurucusu ve sanat yönetmeni, oyuncu, rejisör, yazar, çevirmen, tiyatro eğitmeni  Nesrin Kazankaya, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Yüksek Devre mezunu. Almanya’da Essen-Folkwanghochschule’de reji eğitimi almış, uzun yıllar Devlet Tiyatrolarında oyuncu ve yönetmen olarak çalışmış.

Ankara Devlet Tiyatrosunda ‘Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu’nu kuran, 1998-99 sezonunda İstanbul Devlet Tiyatrosu müdürlüğü yapan, Devlet Tiyatroları dışında da oyun yöneten ve oynayan Kazankaya, 2000-2001  sezonunda Tiyatro Pera’yı kurmuş.

Dört yıllık bir Tiyatro Okulu ön hazırlığıyla, başta oyunculuk olmak üzere, tiyatro oluşumu alt yapı çalışmaları yapılarak kurulan Tiyatro Pera, Türkiye'de bu bağlamda belki de ilk özel tiyatrolardan biri. Aslında oluşumun temelleri, 1998 yılından itibaren, Sabahattin Özbakır’ın kurmuş olduğu ‘Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Okulları’nın yıl sonu temsillerinden biri olan Aristophanes’in ‘Lysistrata’sının ayda bir kez Muammer Karaca Tiyatrosunda sahnelenmesiyle atılmış.

2001 yılında, Nesrin Kazankaya’nın önerisiyle, Sabahattin Özbakır’ın Pera Güzel Sanatlar Okulları’nın Sıraselviler’deki binasının alt katında oluşturduğu sanat galerisinin bir bölümü, fuayesi aynı zamanda galeri olan bir tiyatro salonuna dönüştürülmüş ve Ariel Dorfman’ın ‘Ölüm ve Kız’ oyunuyla Tiyatro Pera, 18 Ocak 2002’de fiilen faaliyete geçmiş.

Klasik ve modern dünya edebiyatından seçmeler ve kendi yazdığı oyunlarla geniş bir repertuar var eden, sanat yönetmeni Nesrin Kazankaya, dramaturg Şafak Eruyar, oyuncu ve yönetmen yardımcısı Zeynep Özden’den oluşan ‘Tiyatro Pera Sanat Yönetim Kurulu’, oyuncuların akademik bir eğitim geçmişine sahip olmalarını istediğinden, tiyatronun sabit kadrosu, kendi okulları Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Bölümü mezunu öğrencileri arasından seçilmekte.

Burada Nesrin Kazankaya’nın tiyatro yapmaktan da önemli faaliyetine, genç ve yetenekli bir tiyatrocu kuşağının gelişimine ön ayak olma başarısına değinmek gerekir. Tiyatro Pera sanat yönetmeni ve Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Okulu bölüm başkanı Kazankaya, Pera Tiyatro Lisesi’nin programını oluşturarak Türkiye’de ilk kez bir tiyatro lisesinin açılmasını da sağladı. Yazmak, sahnelemek ve oynamakla yetinmeksizin, hâlen her iki bölümde de aktif olarak eğitmenlik yapmakta.

Ne yazıktır ki, başarının takdir edileceğine kıskanıldığı günümüz ortamında, yıllar boyunca, çoğu hâlen sahnelenmeye devam eden oyunlarla zengin bir repertuar oluşturan, çok sayıda ödül kazanan Tiyatro Pera, Beyoğlu’nu sanattan arındırma çabasının da etkisiyle geçen yıl, hem de sezon ortasında mekânından çıkartıldı. Seyirciden tamamen kopmamak için oyunlarını bir süre geçici mekân olarak Kenter Tiyatrosu’nda sahneleyen topluluk, bu sezon başından itibaren, tamamen elden geçirilip yenilenen BlackOut Şişli’de, yeniden çalışmaya başladı.

‘Her şerde bir hayır vardır’ derler. Abide-i Hürriyet Caddesindeki alışveriş merkezinin AVM’den bağımsız C blokunda, hem tiyatro hem okul olarak var ettikleri yerleşik mekân, düzgün, yepyeni ve kolay ulaşılır bir yer. Benim gibi toplu taşıma ile gelenler için Metro’nun Şişli-Mecidiyeköy İstasyonuna 5-6 dakikalık yürüme mesafesinde.

Tiyatro Pera’da sezonun yeni ve yepyeni oyunlarına ait izlenimlerimi önümüzdeki haftalarda paylaşacağım.

Ancak bu yazımda, üçüncü sezonunda hâlâ dopdolu oynayan bir tiyatro fenomeninden, ‘Vanya, Sonya, Maşa ve Spike’ adlı oyundan söz etmek istiyorum.

 “Vanya,  Sonya, Maşa  ve   Spike”              

 

 “Biz pulları yalardık…Yalanacak posta pulları yok artık, daktilo yok, mektup yok…”

 

1949 doğumlu Amerikalı oyun yazarı Charles Durang, tüm eserlerini güldürü tarzında kaleme almış bir oyun yazarı. Aktörlüğü ve şarkıcılığı da var. 22 yıl New York’da yaşadıktan sonra, hayat arkadaşı John Augustine ile birlikte Bucks County, Pennsylvania’ya taşınmışlar.

Yerleştikleri hoş ve biraz eskimiş çiftlik evi tepeden, arada bir mavi bir balıkçılın ziyaret ettiği bir göle bakıyormuş. Akla Çehov oyunlarını getiren bu mekânda Durang, çoğunu gençlik yıllarında izlemiş olduğu oyunlarında, Çehov’un o zamanlar kendine uzak bulduğu yaşlı karakterlerle, örneğin Vanya Dayı ile aynı yaşa geldiğini fark etmiş. Kırsalda geçen günlerin sıkıntısının ve yaşanmamışlıklara hasretin tükettiği Çehov kahramanlarının aksine, yıllarca kentte yaşadıktan sonra yeni ortamında mutlu olan Durang, ‘acaba’ diye düşünmeye başlamış. Acaba, yapmak istediklerini yapamasaymış… Acaba, ilgilenmek istedikleriyle ilgilenemeseymiş… Acaba, uzun hastalıkları boyunca ailesine bakmak için kurmaca bir karakter olan kızkardeşiyle birlikte ömrünü böyle bu evde geçirmiş olsaymış… Bu ‘acabalar’ giderek Vanya and Sonia and Masha and Spike’ adlı, ömür boyunca yaşanmış olan hayal kırıklıklarına odaklanan komediye dönüşmüş. İlk kez ABD’de 2012’de sahnelenen oyun,

Türkiye prömiyerini 19 Mayıs 2016’da, Nesrin Kazankaya’nın çevirisi, Şafak Eruyar’ın dramaturjisi, Yücel Ertan’in rejisiyle, 20. İstanbul Tiyatro Festivali’nde “Vanya, Sonya, Maşa ve Spike” adıyla yapmış.

“Vanya, Sonya, Maşa ve Spike”, günümüzde, Vanya ve evlatlık kardeşi Sonya’nın çocukluklarından beri yaşadıkları ABD'de kırsalının küçük bir kasabasındaki evde geçer. Tiyatro hayranı ebeveynlerinin çocuklarına Çehov karakterlerinin adlarını vermeleri sanki onların yazgılarını da belirlemiştir. Yaşlanmaya başlamış eşcinsel Vanya ile orta yaşa dayanmış olmasına karşın aşkı hiç tatmamış Sonya, günlerini kaçırdıkları fırsatları tartışarak geçirmektedirler. Evde bir de, adaşı gibi, doğru da olsa, hiç kimsenin inanmadığı kehanetlerde bulunan temizlikçi Kassandra vardır. Ömür boyunca ünlü sinema oyuncusu kardeşleri Maşa'ya ait bu evde, hiç çalışmadan, onun maddi desteğiyle yaşamış olan iki kardeşin düzeni, genç sevgilisi Spike ile birlikte bir hafta sonu geçirmeye gelen Maşa’nın, evi satma niyetini öğrendiklerinde alt üst olacaktır...

“Vanya, Sonya, Maşa ve Spike”,  Çehov oyunlarından ve karakterinden esinlense de özgün bir öykü oluşturduğundan, Çehov okumamış ya da izlememiş seyircinin de keyifle izleyeceği bir oyundur. Tabii ki Çehov’u bilenler için bu keyfi katlanarak artan bir keşfe dönüşecektir.

Mekân hem ‘Vişne Bahçesi’ni hem de ‘Martı’yı anımsatır. Moskova’ya dönmek için yanıp tutuşan ‘Üç Kız Kardeş’, taşra yaşamından nefret eden iki kız ve bir (gey) erkek kardeşe dönüşmüştür. Ayrıca Maşa, ‘Üç Kız Kardeş’in Maşa’sından fazla, ‘Martı’nın İrina Arkadina’sına yakındır. Bu durumda Vanya’nın, ‘Martı’nın Treplev’inden esinlenerek yazdığı oyunda bir molekülü canlandıran oyuncu adayı güzel komşu kızının Nina olması da tabii ki kaçınılmazdır. Ancak, Durang’ın bütün bu kişileri,  adlarını taşıdıkları kişiliklerin kimi karakteriyel özelliklerini paylaşsalar da özgün karakterlerdir.

Yapıtlarında dramatik ve gülünç unsurları bir arada kullanmış olan Çehov, oyunlarını ‘komedi’ olarak tanımlarken, onların salt birer güldürü olarak değil, bizdeki “güleriz ağlanacak hâlimize” ifadesinin karşılığı olan traji-komik metinler olarak algılanmasını istemiştir. Bu bağlamda, kahkahalarla izlense de, taşra yaşamının mutsuzluğunun anitezi olarak, başarılı kariyerine karşın  özel hayatı tam bir fiyasko olan Maşa’nın simgelediği modern insanın yalnızlığını ele alan ‘Vanya, Sonya, Maşa ve Spike’ tam anlamıyla çağcıl bir ‘Çehovyen’ komedidir. Öyle ki, oyunun kilit sahnesi olarak gördüğüm, günümüzde insanların birbirinden kopuk, bağlantısız yaşamasına, artık paylaşılan hiçbir anı kalmayışına Vanya’nın isyanını aksettiren o nefis monolog bence günümüzde yaşasaydı Çehov’un yazabileceği bir metindir.

Durang’ın güldürü öğelerini ustaca trajik bir alt okumayla  dengeleyen  bu çok başarılı metnine tek bir itirazım var; o da, epey kolaycı bulduğum mutlu sonu. Oyunu  izlerken karakterlerle  kurmuş olduğum  empati finalde onlar gibi bena da iyi gelse de, oyunu izleyabilseydi pek bir seveceğini tahmin ettiğim Çehov, sanırım böyle bitirmezdi.

Gelelim ‘Vanya, Sonya, Maşa ve Spike’ın Tiyatro Pera’daki sahnelenmesine.

Bu oyun için, tarihinde ilk kez bir misafir yönetmenle çalışmaya karar veren topluluk, sahnelemeyi Yücel Erten’e emanet etmiş. Yücel Erten de iki bölümlük uzunca oyunu, bir modern klasik olarak ele almış. Su gibi akan, hiç aksamayan bir tempo ile başarıyla sahneye koyuyor. Başak Özdoğan’ın sahne ve yönetmen yardımcısı da olan Zeynep Özden’in ışık tasarımları yeni mekâna uygulanırken, aynı dekor elemanlarının daha büyük bir oyun alanına yerleştirilmesi, kırsaldaki evin karakterlerle tezat oluşturan ferahlığını daha da güçlü olarak hissettiriyor. Fatma Öztürk’ün tasarladığı giysiler, özellikle Maşa ve Sonya arasındaki güzel-çirkin dengesini tersine çeviren parti kostümleri çok etkileyici.

Oyunun asıl heyecan verici tarafı altı oyuncusunun kusursuz toplu performansı. Devamlı anatomisini teşhire meraklı genç Spike olarak Doğan Akdoğan, Martı’nın kırılgan Nina’sı gibi oyuna girip, onu güçlü ve sevecen bir karaktere dönüştüren Gamve İpek, Yunan tragedyasından çıkmışçasına gerçeküstücü bir Kassandra canlandıran Başak Meşe çok iyiler. Oyuna güçlü ve gücünün verdiği iticilikle giren, sahte neşesinin gizleyemediği mutsuzluğu, yaşlanmaya başlamanın getirdiği güvensizliği açığa çıktıkça izleyicinin sempatisini kazanan Maşa olarak Nesrin Kazankaya çok başarılı. Hem Vanya’nın hem Durang’ın alter egosu olarak karakterine müthiş derinlik getiren bir misafir oyuncu Şerif Erol, 21. Afife Tiyatro Ödülleri’nde aldığı ‘Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu’ ödülünü fazlasıyla hak ediyor. Bir diğer misafir oyuncu da, müthiş komik Sonya yorumu ile en pasaklı hâlinde bile sahneyi aydınlatan Tilbe Saran. Son yıllarda çoğunlukla dramatik roller üstlenmiş olan Saran bu oyunda olağanüstü bir güldürü yeteneği sergiliyor.

Çok etkileyici bir metnin heyecan verici sahnelenmesi… Henüz izlemedinizse kaçırmayın. Seyretmişseniz bu sezon bir kez daha izlenmeye değer. Her çarşamba Tiyatro Pera BlackOut sahnesinde.        

İyi seyirler dilerim.