Kalbim Ege’de Kaldı

Yazın ortasında turistik bir tatil yazısı ile henüz gitmeyenlere tatili, gidip işe dönenlere ekonomiyi hatırlatalım. Haberin başlığını da Sezen Aksu, Şehrazat, Yelda Karataş’ın sözleri, Atilla Özdemiroğlu müziği ile atalım. Kapanışı Ege’den ‘Yaz Aşkı’ ile yapmadan önce araya biraz TÜİK istatistik katalım.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
25 Temmuz 2018 Çarşamba

Bacasız sanayidir turizm. Özal’la hızlanan turistik tesislerimizin yüksek seviyede hizmet ile yoğurulması ile Ege ve Akdeniz’de irili ufaklı birçok tatil köyünde, yabancı turistlerin şiş kebap lokum, güneş, deniz, kum ile buluşması ile ödemeler dengemizde cari açığın azalmasında önemli bir rol oynar. Ancak her şey dahil tesisler nedeni ile olması gerekenin altında bir gelir yaratır. Fakat burada ‘her şey dahil’e suç bulmak işin kolay tarafıdır. Turistik harcamalar sadece tatil köylerinde, Ege ve Akdeniz’de arttırılmaz. Örneğin Roma’yı ele alırsak, Aşk Çeşmesi, özelliği insanların oturup birbirine baktığından öte olmayan İspanyol Merdivenleri, Colosseum, belediye binası, Vatikan, San Pietro’dan ibaret Batı Roma’nın muadili eski Doğu Roma’nın başkenti İstanbul Yeditepe’de Sultanahmet Meydanı ve Camisi, Ayasofya, Yerebatan Sarayı, Cenevizlilerden kalma Galata Kulesi, Yedikule Zindanları, Pierre Loti, Prens Adaları, Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayı, İstanbul Boğazındaki Köprüler, Kız Kulesi, Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı, Kariye Müzesi, Patrikhane, Ortaköy, Miniatürk, Hidiv Kasrı, Rumeli Hisarı gibi tarihi onlarca yere karşılık Roma şehri İstanbul’un katları kadar her yıl turist çeker. Bu listeye ülkemizden Mor Gabriel Manastırı, Sümela Manastırı, 500. Yıl Vakfı Musevi Müzesi, Kleopatra Yolu, Hatay Saint Pierre Kilisesi, Truva, Kapadokya, Pamukkale, Efes, Aspendos, Soli, Manavgat, Ani Harabeleri, Van Gölü Akdamar Adası, Tuz Gölü, Mardin, Şanlıurfa Balıklıgöl, Göbeklitepe, Zeugma, Topkapı Sarayı, Konya Mevlana, Nemrut Dağı, Ayder Yaylası, Edirne Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, Varda Köprüsü ve daha niceleri dahil değil. Siena, Toscana, Napoli, Sardunya, Venedik, Pisa Kulesi, Floransa, Uffizi de azımsanacak yerler değil, kabul ancak İtalya’yı her yıl 50 milyon civarında turist ziyaret ederken, Roma’da her otobüsten ayak bastı parası alınırken en az İtalya veya Roma kadar turizmde ülkemizin de pazarlamada etkin olmasını arzu etmek ve görmek istemek her vatandaşımızın hakkı. 2017 yılında İtalya’ya 51,5 milyon turist giderken bu Türkiye’de 32,5 milyon olmuş. Yaklaşık 2/3 kadar turist çekebilmişiz. Fakat bu rakam son yıllara ait değil genelde böyle.

Turizmde etkin olmak gerek

Turizmde etkin pazarlama, tanıtım, tesis sayısı, kalifiye eleman, hizmet seviyesi, turistik yöreler, vb. tabii ki önemli ancak kruvaziyer turizmi, inanç turizmi, kültür turizmi, kongre turizmi, sağlık turizmi, spor ve doğa turizmi, şans oyunları ve eğlence turizmi, yaşlı turizmi gibi farklı turizm dallarını gözden kaçırmamak lazım. Bizim çocukluğumuzda gemilerle gelen turistleri kılıç kalkan ekibi karşılardı. Şimdilerde kruvaziyer görmek, toptancı paket tur alan Thomas Cook gibi şirketleri Anadolu destinasyonuna çekmek için daha fazla çalışmamız gerekiyor. Özellikle belli destinasyonlara çalışan havayolu şirketlerimizin artan varil petrol fiyatları ve kur karşısındaki durumlarını turizm açısından ayrıca değerlendirmek gerekiyor.

Geçen sene üniversite sınavları sonrasında puanı tutmasına rağmen binlerce öğrenci tercih yapmadı. Bu durum Turizm Otelcilik bölümlerine de yansıdı. Bacasız sanayiye olan ilgiyi azaltacak topraklar değil Anadolu. Hele Ege. Medeniyetin, bilimin, matematiğin, felsefenin, tıbbın ve daha birçok bilimin yüzyıllardır beşiği iken. Çökertme’den çıktım da Halil’im, aman Bitez Yalısı bir cennette zeytinyağından incire daha işlenecek çok cevherimiz var.

 

Stratejik atılım

Turizm’in 365 gün istihdam yaratması için daha stratejik bir atılım ve yol haritası güncellemesine ihtiyacımız bulunuyor. Nitekim özet TÜİK rakamları da bunu destekler nitelikte. Ege’de bir Avrupalı bize göre 5,5 gün fazladan konaklarken, bir ABD’li 4,8 gün fazladan yüzerken bu sürede onlara daha fazla döviz bıraktıracak strateji kastettiğimiz. TÜİK verilerine göre bizlerin ortalama turizm harcamaları dolar bazında gerilerken yurtiçinde Türk Lirası bazında artıyor gibi bir durum var. Kişi başı turizm giderimiz 900 dolar seviyelerinden 600 doların altına doğru inmiş durumda. Öte yandan ortalama 8,6 geceleme ile yurtiçi harcamamız 457 Türk Lirasına çıkmış. Salt yerli turist ile turizm ekonomisini tek başına büyütmek mümkün değil. Avrupalı turisti nasıl çekebiliriz çalışması puzzle’ın önemli bir parçası. Örneğin yine grafiklerde görebileceğimiz üzere Hollandalı, İngiltereli turist sayısında önemli bir azalma var. İsrail’e giden ve İsrail’den gelen turist sayısında artış net bir şekilde gözlemleniyor. Kardeşim incoming tur rehberliği yaptığında Klasis Otel’de bir sezon İsrail’den gelen turistlere rehberlik yapmıştı. Henüz o günlere yaklaşamasak da gidişat olumlu yönde. Bu arada 1998’de İstanbul’daki Galatasaray-Rosenborg Şampiyonlar Ligi maçında Rosenborg ekibinin de rehberiydi kardeşim. Hatıra Rosenborg tişörtünü hâlâ giyerim, sağlam tişörtmüş. Avrupa Kupalarında da henüz o günlere yaklaşamasak da gidişat olumlu yönde (inşallah). Mayıs’ları göremediğimiz geçen zaman diliminde yazları İsveç’i, İzlanda’yı izlemek de bir o kadar sıkıcı oluyor. Parantezi kapatıp tekrar grafiklerimize dönersek Yunanistan’a giden yerli turistlerimizdeki artış Ege ve Akdeniz’deki turistik işletmelerimiz için önemli bir gösterge olmalı. Bu haberimizde Gürcistan verilerini koyduk, çünkü Bulgaristan verileri Avrupa’ya gidişleri de kapsıyor ancak Bulgaristan’a çıkışlarımızda da önemli bir artış var. Bu iki destinasyona çıkışların ana nedeni de iyice incelenmeli. Keza Suriye’ye çıkışlar doğal olarak sıfırlanmış durumda.

Yazımıza Ege’den başladık. Oradan devam ederek haberimize yavaş yavaş noktayı koyalım. Sabuncubeli Tüneli gerçekten çok önemli bir sorunu çözmüş. Tebrikler. İzmir-Manisa geçişi çok kolaylaşmış ancak Akhisar ve Manisa’da trafik hala tıkanıyor, yol genişletmeye veya alternatif güzergaha ihtiyaç var. İstanbul’dan, Osmangazi Köprüsü’nden İzmir’e gidiş kolaylaşmış ancak daha çok kişinin (uçak fiyatlarındaki artış da dikkate alınınca) arabayı tercih etmesi nedeni ile iki şerit yollar özellikle Bursa civarında yetersiz kalıyor. Trafikte sıkıştığınızda Bursa Gölyazı Köyü iyi bir alternatif.

Uluabat Gölü kıyısındaki küçük ada köyünün etrafında sandallarla gezmek çok keyifli. Hele sazlıkların arasından geçip, leyleklere el sallarken, nilüfer çiçeklerinin görkeminde kendinizi ayrı bir dünyanın içinde buluyorsunuz. Gölde sazan ve turna balığı çıkıyor. Adadaki restoranlarda yayın balığı da var kerevitlerle beraber ancak bunların ikisi dışarıdan geliyormuş. Faik Bey Konağı butik otel ve restoran olarak tavsiye edilir. Servis biraz yavaş ama yemekler ve manzara güzel. İzmir’in dağlarında açan çiçeklerin arasından Özdere’ye doğru yol alıyoruz. Özdere’de Club Marvy bu senenin ‘in’ mekanlarından. İki koy üzerine doğanın içerisinde ağaçları bozmadan yapılmış güzel binalar kadar tüm tesis güzel. Her şey dahil ve “a la carte” bölümler arasında istediğiniz gibi tercih mümkün. Ancak deniz mahsullerinin olduğu İskele ve İtalyan restoranlarına rezervasyon için hızlı olmalı. İstanbul’daki Eataly restoranlarını düşünün, ana restoran aynı. Fakat sadece İtalyan yok, mutfakta yok yok. Her şey gözünüzün önünde hazırlanıyor. Riyadh’da Radisson Otel’de çok ünlü bir Japon Balık Restaurant’ı vardı. Aşçı gözünüzün önünde sizin tercihlerinizi pişirirdi. Bana orayı hatırlattı ve en az orası kadar başarılı Marvy’de yemekler. Yazımıza Ege ile başladık. Ege’nin diğer tarafından bir şarkıcı ile bitirelim. Mısır’da yaşayan Yunan asıllı bir Yahudi ailenin Fransız vatandaşı şarkıcısı George Moustaki. Kardeşim müzikte benden çok başarılıydı. Sahnede küçükken “Le métèque” söylemişti yine bir yaz akşamı Antalya’da. “Qui me donnent l’air de rêver”.