Tenis tarihinde yeni çağın başlangıcı Paris 1968

2018 yılının Grand Slam serisinden ikinci turnuvası Fransa Açık veya daha bilinen adıyla Roland Garros geçen hafta başladı ve son haftadayız. Siz bu yazıyı okurken çeyrek finaller oynanıyor olacak ve yarı final tablosu şekillenecek. Erkeklerde Nadal tablonun üstünden finale doğru gidebilecek mi? Zorlu alt yarıda Djokovic ile genç Alman Zverev yarıda mı karşılaşacak? Kadınlarda Simona Halep dünya 1 numarası olarak finallerde şeytanın bacağını kırabilecek mi yoksa hep finalist 1 numara olarak mı kalacak?

Mete YAYLALI Spor
6 Haziran 2018 Çarşamba

Bütün bu soruların cevabını hafta ortasından itibaren alabileceğiz. Fakat merakla beklenen bir maçın sonucu ben yazıyı hazırlarken alındı. Maria Sharapova ile doğum izninden dönen Serena Williams maçı başlamadan bitti ve Serena sakatlık nedeniyle maçtan çekildi.

50 YIL ÖNCE... 
MAYIS 1968...

Tenis tarihinin en önemli devri açılıyordu. Bu tarihe kadar bütün major turnuvalar sadece amatör oyunculara açıktı. Amatör oldukları için ödül kazanmaları mümkün değildi. İyi oyuncuların turnuva giderlerini karşılayan sponsorları oluyordu elbette ama bunun dışında yaşamak için tek şansları gösteri maçlarıydı. Amatör bir yıldız oyuncu profesyonel olduğu andan itibaren artık major turnuvalara katılamamakta ve bu da turnuva sponsorları ile bu işten ticari çıkarları olanları tedirgin etmekte, kuralların değişmesi yönünde büyük baskı oluşmaktaydı. Fakat amatör sporcuların el altından para aldıkları söylentileri de vardı. Buna bahisler ve maç bağlama söylentileri de eklenince 1968 yılında tenis turnuva düzeninde bir değişime gidildi. Bütün turnuvalar amatör ya da profesyonel olmaksızın herkese açıldı ve ünlü Open Era (Açık Dönem) başladı. Turnuvalara para ödülü kondu, sponsorlar daha fazla işin içine girdi, televizyon yayınlarının değeri arttı, seyirci sayısında artış oldu.

Herkese açık olunca daha bir özgürlük ve eşitlik de oldu mu?

22 MART 1968

Sol görüşlü 150 öğrenci ve küçük bir sanatçı grubu Paris Üniversitesi Nanterre kampüsü yönetim binasını işgal eder ve bir toplantı düzenler. Fransa’daki sınıf ayrımcılığı ve üniversite üzerindeki devlet kontrolünü protesto ederler. Yönetim üniversiteye polis çağırır ama göstericiler bir bildiri yayınlayıp dağılır. Olaya karışanlar disipline verilir ve “22 Mart Hareketi” adını alır. Öğrencilerle üniversite yönetimi arasındaki gerginlik tırmanmaya başlar.

2 MAYIS 1968

Paris Üniversitesi yönetimi öğrencilerle olan çatışmaların artması üzerine Nanterre Kampüsünü kapatma kararı alır.

3 MAYIS 1968

Yaklaşık 400 öğrenci üniversitenin Sorbonne Kampüsünde protesto eylemine başlar. Polis okula girer ve öğrencileri dağıtır.

6 MAYIS 1968

Fransa Ulusal Öğrenciler Birliği (UNEF) ile Öğretmenler Birliği, Sorbonne’daki polis işgalini protesto eylemi çağrısı yapar. 20 binden fazla öğrenci, akademisyen ve halk desteğiyle Sorbonne’a yürüyüş başlatırlar. Polis kordonu altındaki yürüyüş bir süre sonra çatışmaya döner, polis önce cop kullanır fakat göstericiler çok kalabalıktır ve ellerine ne geçerse polise atmaya başlar, polis barikatları parçalanır, kaldırım taşları sökülür. Polis göz yaşartıcı gaz kullanır, yüzlerce gösterici tutuklanır. Aynı gün Lise Öğrencileri Birliği de olaylara karışır.

13 MAYIS 1968

Paris sokakları büyük gösterilere sahne olur, Molotof kokteylleri atılır, araçlar yakılır, polis barikatları yıkılır, polis ve öğrenciler karşı karşıya gelir. Hükümetin olayları bastırmada kullandığı sert yöntemler öğrenci hareketine büyük taraftar kazandırır ve dünyada sempati toplar. Sol işçi sendikaları bir günlük genel grev ilan eder. Bir milyon kişi Paris’te yürüyüş yapar, polis sokaklardan çekilmiştir. Başbakan Georges Pompidou acele bir açıklama yapar ve tutuklu öğrencilerin serbest bırakılacağını ve Nanterres ile Sorbonne kampüslerinin açılacağını bildirir.

Sorbonne açılır fakat öğrenci liderleri bu defa da okul yönetiminin halka devredilmesini talep eder. Sempati yerini yavaş yavaş antipatiye bırakır.

Grevler devam edecektir. Bir hafta içinde 10 milyon işçi greve gider ki bu Fransa’nın iş gücünün üçte ikisidir. Ülkede hayat durma noktasına gelir, fabrikalar işgal edilir. Tepkiler üzerine De Gaulle göstericilerin Elysee Sarayına yürüme ihtimalini ortadan kaldırmak için ülkeyi terk eder ve 29 Mayıs 1968 günü hükümet istifa etmese de seçim kararı alır.

1968 hareketinin nedenleri ve sonuçları üzerine makaleler, kitaplar hatta tezler hazırlanır.

Bir ay sonra 23 ve 30 Haziran tarihlerinde yenilenen seçimlerden yine De Gaulle çıkar.

1968 kuşağı diye bir kavram dünya toplumlarının hafızasına yerleşir.

Bütün bu olaylar olurken Paris’te bir şey daha olmaktadır.

FRANSA AÇIK TENİS TURNUVASI

Tenis tarihinin Açık Dönemi’nin ilk turnuvası 27 Mayıs 1968 tarihinde başlayacaktır, Paris’te ve tam da öğrenci olaylarının tırmandığı bir dönemde.

Zamanın bütün yıldızları Paris’e gelir. Avustralyalı Rod Laver ve Ken Rosewall, Amerikalı Pancho Gonzales, Romen Ion Triac. Kadınlarda Amerikalı yıldızlar Billie Jean King, Rosie Casals ve Nancy Richey, İngiliz Ann Jones, Fransız Françoise Durr ve Brezilyalı Maria Bueno.

Talihsiz bir zamana denk gelen turnuvaya birçok oyuncu katılamaz. Paris’te günün her saati olaylar vardır, otellerde kalabilmek mümkün değildir, hatta grevler yüzünden akaryakıt istasyonları kapalıdır, benzin yoktur, taksiler ve otobüsler çalışmaz, turnuva alanına bile ulaşmak zordur. Kadınlar ana tablosunda 32 oyuncu ilk turu oynamadan geçer, 17 maçta da oyuncular korta çıkmamıştır. Hatta dokuz oyuncu ilk turu bye ikinci turu walk over ile geçip doğrudan üçüncü turdan başlar. Erkekler de bundan farksızdır, ana tablo ilk turda 18 oyuncu maç saatinde hazır değildir. Turnuvadan tam bir hafta önce aynı sahada 1968 Fed Cup karşılaşmaları oynanmıştır. Amerikan takımı Paris’e gelmeden önce Brüksel’de birkaç gün kalıp durum değerlendirmesi yaparlar. Paris karışıktır. Sonra da otobüsle Paris’e geleceklerdir. Bazı oyuncular Amsterdam’da toplanıp taksilerle Paris’e ulaşır. Oyuncuların otelleri sürekli değiştirilir ve Roland Garros’a mümkün olduğunca yakın olmaları sağlanır çünkü benzin sıkıntısı vardır ve turnuva araçları zorlanmaktadır. Şehir çöp yığınları altındadır, oyuncuların dünya ile bağlantısı yoktur çünkü telefon hatları kesiktir.

Ortamın sporcular üstündeki olumsuz etkisi bir yana, fikstür sorunları da yaşanır. 1968 yılında elektronik sistemler kullanılmadığı için sabit fikstür uygulaması yaparlar. Önceki büyük turnuvalardaki seri başları hep seri başıdır. Yıldızlar yerini beğenmezse değiştirir. Fransız oyuncu Françoise Durr fikstürünü iki defa değiştirtir.

Turnuvanın ilk günü erkek oyuncuların ancak üçte biri Paris’e gelebilmiştir. Eksikler ve geç gelen oyuncular yüzünden turnuva programı yapılamamaktadır.

Açık Dönem’in ilk turnuvasında şampiyonluk ödülü erkeklerde $3000 ve kadınlarda $1000 olarak belirlenir. Bugün toplam ödül 39 milyon Euro’dur.

Açılış günü birkaç düzine Parisli zorlukla tribünlerde yer alır.

Üçüncü güne gelindiğinde Parisli tenis seyircisi sayısı 2000 kadardır ve çoğunluğu da yürüyerek stada ulaşmıştır. Haziran ilk günlerine ulaşıldığında olaylar biraz yatışmış, hükümet sertliği bırakmış ve grevler devam etse de Paris biraz sakinleşmiştir. Bunun sonucu da artık maçlarda 12 bin seyirci görülmektedir. Rod Laver çeyrek finalde Romen Ion Triac ile karşılaşırken seyirciler güzel bir maçın heyecanı ile yerini alır. 29 yaşındaki Triac, 30 yaşındaki rakibi Rod Laver karşısında müthiş bir puanla ilk seti alır ve kendini yere bırakır, üstü başı toprağa bulanmıştır. İnsanüstü bir eforla ikinci seti de alan Triac’da diğer üç set için bir şey kalmaz ve maçı 3-2 setlerle kaybeder. Maçtan sonra “Hayatımda ilk defa bir maçta bu kadar yorulup tükendim. Beni öyle bir koşturdu ki ikinci setten sonra böyle bir adamı yenebileceğimi düşünmedim bile!” diyecektir. Kadınlarda favori Amerikalı Billie Jean King yarı finalde vatandaşı Nancy Richey ile karşılaşır. Billie Jean müthiş bir atlettir, geri çizgiye çok hakim, çok etkili ve nokta atışlar yapabilen bir oyuncudur. Nancy Richey toprakta bu maçı kazanmanın tek yolunu bilir. Ya kendisi nete gelecek ya da rakibini nete çekecektir. İkisini de kullanır. Ağır zeminde kısa uzun toplarla Billie Jean’i yorar ve maçı kazanır. Finalde de toprağın kraliçesi İngiliz Ann Jones karşısında zafere ulaşacaktır. Erkekler finalinde de iki Avustralyalı Rod Laver ile Ken Rosewall karşılaşır. 34 yaşındaki Rosewall ilk Open Era şampiyonu olacaktır. Ken Rosewall şampiyonluk serisine 1974 Wimbledon ile son verdiğinde 40 yaşındadır.

İşte tenis tarihinde açılan yeni bir çağın ilk Grand Slam turnuvası, Avrupa’da özgürlüklere yeni anlam kazandırılan, geleneksel kuralların reddedilip otoritenin sorgulandığı, gençlerin hakkını aramak için sokağa çıktığı, eğitimde birey konumuna geldiği, ifade özgürlüğü ve tartışmaya önem verilen bir modele geçildiği 1968 yılının Mayıs ayında düzenlenmiştir.

Bundan tam 50 yıl önce bir mayıs ayında.

1968 Mayıs ayı hem tenis için hem de toplumlar için bu kadar önemlidir işte.

Mayıs 1968 günümüze birçok slogan kazandırmıştır ve sporda da geçerli olanı en güzelidir: Gerçekçi ol, imkânsızı iste!