Web´den Seçmeler

İzak BARON Diğer
30 Mayıs 2018 Çarşamba
  • ORTADOĞU’DA ÜÇ CİDDİ DEVLET VARDIR. TÜRKİYE – İRAN VE İSRAİL…

Görüldüğü gibi Türk Yahudi ilişkileri  yüz yıllarca kavgasız sürmüştür.

İkinci Dünya Savaşı sırasında, dışişleri görevlilerimiz Yahudilere Türk kimliği vererek Türkiye’ye gelmelerini sağlamıştır.

80 Yahudi’nin hayvan vagonunda Gestapo’nun elinden kurtarılarak kaçırılması çok bilinen bir olaydır.

Yahudi asıllı Alman bilim adamlarının Türkiye’ye gelmeleri ve üniversitelerimize yaptıkları önemli katkılar yadsınamaz gerçektir..

Son yıllarda bir takım güçler ülkemizde bir Yahudi düşmanlığı yaratmaya çalışıyorlar..

Bunu da Türkiye-İsrail üzerinden geliştirme çabasındalar.

Ortadoğu’da üç ciddi devlet vardır. Türkiye – İran ve İsrail…

Diğerleri İkinci dünya savaşından sonra masa üzerinde cetvel ile çizilmiş sınırları olan uyduruk devletlerdir. Geçmişleri olmadığı için gelecekleri de yoktur.

Bu devletleri oluşturan uluslar da yoktur.

Terörist olan İsrail değil  uyduruk Arap devletleridir.

Dünyada kan döken sözde Müslüman terör örgütlerinin arkasında Ortadoğu Arap devletleri bulunmaktadır.

Emperyalizmin büyük planında Türkiye-İran- İsrail çatışması vardır.

Bu tuzağa düşülmemelidir.

Orhan Selen

http://www.anayurtgazetesi.com/yazar/Israil-dusmanligi-yanlistir/31973

 

  • TEPKİ ÇEKME PAHASINA İSRAİL’İN KUDÜS TALEBİNİ YERİNE GETİREN, İRAN İLE NÜKLEER ANLAŞMADAN GERİ ÇEKİLEN TRUMP YÖNETİMİ, GOLAN’DA DA AYNI ADIMI ATAR MI?

ŞİMDİ İsrail, ABD’nin Golan’daki fiili durumu kabul ederek kendilerine meşruiyet kazandırmasını istiyor. Ve güvenliği gerekçe gösteriyorlar. Reuters ajansına konuşan İsrail Enerji Bakanı Israel Katz, “Bu adımı atmak için mükemmel zaman” diyor, bu sayede İran’a ABD başkanlık açıklamasıyla ‘acı verici bir yanıt’ verileceğini savunuyor.

Ayrıca bu hamleyle Filistinlilere de ‘İsrail ile barış yapmalarının kendileri için iyi olacağı’ mesajı verileceğini ima ediyor.

Öte yandan Suriye Devlet Başkanı Esad’ın İran’ın piyonu olup olmadığını gösterme fırsatı bulacağını da iddia ediyor. Likud Partili Bakan çok iddialı. Birkaç ay içinde ABD’den bir yanıt alınabileceği inancında.

İsrail, bu dağlık araziyi, bölgede askeri hakimiyet kurma açısından da önemli görüyor. Nitekim Suriye’deki İran destekli milisler ile karşılıklı saldırılar son dönemde burada tansiyonu yükseltmiş durumda. İsrail daha önce de Suriye’nin Golan’a sınır bölgelerinde İran askeri üslerine izin vermeyeceğini açıklamıştı.

İSRAİL belli ki, Golan’da egemenlik için Washington nezdinde çabalarını sürdürüyor. Nitekim ABD Kongresi’nde de İsrail’in bu hamlesini destekleyen girişimler olduğu anlaşılıyor. Tepki çekme pahasına İsrail’in Kudüs talebini yerine getiren, İran ile nükleer anlaşmadan geri çekilen Trump yönetimi, Golan’da da aynı adımı atar mı?

ABD yönetimi, her ne kadar sembolik de olsa böyle bir adıma destek vermeyi seçebilir. Ancak bu tek taraflı girişim, bölgeyi yeni bir gerilimle daha karşı karşıya bırakacaktır.

Nilgün Tekfidan Gümüş

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/nilgun-tekfidan-gumus/israilin-yeni-talebi-40847572

 

  • MEVCUT DEĞERLENDİRMEYE GÖRE NETANYAHU ORTALIĞI DAHA FAZLA KARIŞTIRMADAN TÜRKİYE İLE KRİZİ KENDİ KENDİNE SÖNMEYE BIRAKACAK. YENİ BİR KRİZ ÇIKANA KADAR...

İsrail’de şimdi Türkiye’yle bağları korumak için bu kadar çırpınmanın yersiz olduğunu, Erdoğan’a pabuç bırakmamak gerektiğini savunan sesler yükseliyor. Sağ cenah açık açık Erdoğan’ın sadece güçten anladığını söylüyor, merkez sol da üstü kapalı olarak aynı görüşü paylaşıyor. Lapid Ermeni soykırımının tanınmasını savunuyor. İsrail, Ankara’nın baskısı ve ikili ilişkileri rayında tutma kaygısıyla böyle bir adıma bugüne kadar hiç yanaşmamıştı. Dahası eski Likud bakanlarından Gideon Saar ve Netanyahu’nun eski kabine sekreteri Zvi Hauser gibi isimler kuzey Suriye’deki Kürt bölgesinin tanınmasını ve Erdoğan’a karşı desteklenmesini savunuyorlar. Başka bir deyişle İsrail’in kendi menfaatleri adına daha fazla inisiyatif almasını ve Erdoğan’ı yumuşak karnından vurmasını istiyorlar.

İşte bu nedenle Netanyahu bir ikilemle karşı karşıya. Son bir yıldır tabanının dayattıkları doğrultusunda hareket eden, özelde Eğitim Bakanı Naftali Bennett’in, genelde de sağın her türlü kaprisine uyan Netanyahu Erdoğan’a karşı daha sert bir tutum izleme eğiliminde. Uluslararası boyutta Netanyahu en rahat dönemini yaşıyor. ABD’den mutlak bir destek, Sünni ittifakta yer alan pek çok Arap devletinden de perde arkasından destek alıyor. İçeride ise hükümetin karşısında nerdeyse hiçbir siyasi alternatif yok. Ancak Türkiye’yle ilişkileri kesmenin İsrail için şu an isabetli bir adım olacağı tartışmalı. Peki, neden? Örnek olarak Salih El Aruri vakasını ele alalım.

Hamas’ın Batı Şeria’daki silahlı faaliyetlerini yönetmekle itham edilen Aruri Katar’dan gönderilince Ürdün’e taşındı, bir süre Lübnan’da kaldıktan sonra da İstanbul’a sığındı. İsrail Aruri’nin hareket serbestisini kısıtlamak, hatta kendisini sınır dışı etmek için Türkiye’ye baskı uyguladı, Aruri’nin Türk topraklarından terörist faaliyetler yönettiğini kanıtlayan istihbarat bilgileri sundu. İsrail istihbarat kaynaklarına göre Türk tarafı bir müddet ayak sürdü ama neticede iş birliği yaptı. Gerek İsrail’in baskısı gerek uluslararası baskılar nedeniyle üst düzey Hamas yöneticileri son yıllarda sürekli ülke değiştirmek zorunda kalıyor ve Netanyahu, Erdoğan’a Türkiye’yi Hamas’ın yeni güvenli limanı yapması için bahane vermek istemiyor.

Öte yandan Türkiye’nin Doğu Kudüs ve Harem-i Şerif meselelerindeki dahli giderek artıyor. Harem-i Şerif’in koruyucusu olan İslami vakfın faaliyetleri Ürdün’ün sorumluluğunda ama Erdoğan Haşimi krallığının giderek nüfuz kaybı yaşadığının farkında. Başka bir deyişle Erdoğan burada bir boşluk oluştuğunu gördü ve bundan istifade etmeye başladı. Bu bağlamda Doğu Kudüs konsolosunun kovulması Türkiye’nin Kudüs’e yönelik artan ilgisine darbe indirmiş oldu.

İsrail istihbaratına göre Türkiye son yıllarda Harem-i Şerif’te faal olan çeşitli İslami örgütlere milyonarca dolar akıttı. Amaç, İsrail tarafından yasaklanan Murabitun ve Murabitat gibi grupların yerine yenilerini koymak. Müslümanlara ait kutsal mekânları koruma iddiasında olan bu iki oluşum, Yahudilerin Harem-i Şerif bölgesinde dolaşmasını engellemek için erkek ve kadınlardan nöbet grupları oluşturmuştu. İsrail bu grupları yasaklayıp bölgeden uzaklaştırınca yeni gruplar ortaya çıktı. Bunların bazılarına Türkiye ön ayak oldu ve kaynak sağladı.

Mevcut değerlendirmeye göre Netanyahu ortalığı daha fazla karıştırmadan Türkiye ile krizi kendi kendine sönmeye bırakacak. Yeni bir kriz çıkana kadar...

Ben Caspit

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2018/05/israel-netanyahu-turkey-elections-erdogan-hamas-gaza.html#ixzz5Go76LWyM

 

  • İSRAİL’İN İRAN’IN (ESAD AİLESİ YÖNETİMİNDEKİ) SURİYE’DE OLUŞTURDUĞU NÜFUZ VE ETKİDEN DUYDUĞU RAHATSIZLIĞIN GİDEREK BÜYÜDÜĞÜ DE BİLİNEN DİĞER BİR HUSUSTUR

Orta Doğu bölgesinde İsrail ile İran arasında da bir çatışma ve mücadelenin yaşandığı bilinmektedir. İsrail-İran çatışması (daha önceki bir yazımda değindiğim şekilde) 1979 yılından (Tahran’daki rejim değişikliğinden) bu yana sürmektedir. İsrail-İran mücadelesinin yoğunlaştığı ülke ise Lübnan’dır. İsrail, İran’ın (Hizbullah yoluyla) Lübnan’da kurduğu nüfuz ve etkiden rahatsızlık duymaktadır. İsrail’in Filistinli grupların (Hamas ve İslami Cihat) İran’la kuruduğu ilişkilerden ve Tahran’ın bu gruplara silah sağlamasından da tedirginlik duyduğu bilinmektedir.

İsrail’in İran’ın (Esad ailesi yönetimindeki) Suriye’de oluşturduğu nüfuz ve etkiden duyduğu rahatsızlığın giderek büyüdüğü de bilinen diğer bir husustur. Suriye iç savaşı sırasında İran’ın Suriye’de olan askeri varlığı büyük ölçüde büyümüş; Şam rejimi, Hizbullah ve İran arasındaki askeri ittifak çok daha görünür olmuştur. İsrail’in (Suriye’deki iç savaşı Şam rejiminin kazanmakta olduğu bir ortamda) Suriye’de artan İran askeri varlığından büyük bir tedirginlik duyduğu ortaya çıkmakta, İsrail’in Suriye’deki İran askeri varlığına karşı düzenlediği askeri operasyonların sayısı giderek artmaktadır. Suriye’nin hızla İsrail ile İran arasında açık bir çatışma alanı haline geldiği izlenmektedir.

Tahran’ın bölge politikalarına karşı İsrail ile Suudi Arabistan arasında meydana gelen yakınlaşma (zamanla) daha fazla görünmeye başlamıştır. İran karşıtlığı İsrail ile Suudi Arabistan (ve yerel müttefikleri) arasında yakınlaşmayı ortaya çıkartmıştır. İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki bu yakınlaşmanın (aralarında resmi diplomatik ilişki bile bulunmayan) bu iki ülke arasında bir ortaklığa (hatta ittifaka) dönüştüğüne işaret edenler bile bulunmaktadır. Şimdi Trump Yönetimi (ABD’nin siyasi, ekonomik ve askeri gücüyle ve Obama Yönetimi politikalarından ayrılarak) İran karşıtı İsrail-Suudi Arabistan cephesinin yanında yer almaktadır. ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesinin ve (İran’a yönelik) 12 maddelik talep listesinin arkasında yatan tablo budur.

Ancak bu tabloda Suudi Arabistan (ve Arap ülkesi müttefikleri) için önemli bir sorun bulunmaktadır. Başbakan Netanyahu (İran’a karşı) sertleşirken, Filistin sorununda da çözümden giderek uzaklaşmakta ve (İsrail topraklarını Filistinliler aleyhine) genişleten politika ve uygulamalara ağırlık vermektedir. Netanyahu, Arap ve İslam Dünyalarının içinde bulunduğu kötü, bölünmüş durumdan istifade ederek, Filistin sorununu (uluslararası beklentileri hiçe sayarak) kendi istediği şekilde “çözmek” için harekete geçmiş, artık gerçek bir “iki devletli çözümden”  tamamen uzaklaşmıştır. Trump Yönetimi de (yine kendinden önceki ABD Yönetimlerinin tutumlarından ayrılarak) Başbakan Netanyahu’nun bu uzlaşmaz ve genişlemeci politikalarını desteklemektedir.

Başbakan Netanyahu’nun uzlaşmaz, şiddet eğilim ve ağırlıklı politikaları ve Trump Yönetiminin bu politikaları destekleyen kararları karşısında, Filistinliler Arap ve İslam Dünyalarından, uluslararası toplumdan yardım ve müdahale beklemektedir. İran tehdidini ön plana çıkartan Körfez Arap ülkeleri hükümetleri Filistin sorununu ve Başbakan Netanyahu’nun Filistinlilere yönelik şiddet politikalarını görmemezlikten gelmeye ve unutmaya (daha) eğilimli gözükmektedir. Ama (bu ülkelerinki dahil) Arap halklarının görüş ve tutumları (kendilerini yönetenlerden) oldukça farklıdır. Arap halkları için Filistin sorunu, Filistinlilerin (ve Kudüs’ün) geleceği hala önemlidir. Arap Yönetimleri (demokratik çoğulcu seçimle iktidara gelmeseler de) halklarının Filistin sorunu konusundaki tutum ve görüşlerini görmezden gelememekte, tamamen bir kenara itememektedir. Filistin sorunu Orta Doğu’daki (bölgesel güçler arasındaki) cepheleşmeleri daha da dengesiz ve karmaşık hale getirmektedir.   

Oğuz Çelikkol

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/oguz-celikkol/vasington-ve-tahran-ile-tom-ve-jerry-40850904

 

Netten okumalar

 

  • NE ZAMAN SEÇİM OLSA İSRAİL'LE KAVGA EDİYORUZ – MURAT AĞIREL

https://odatv.com/ne-zaman-secim-olsa-israille-kavga-ediyoruz-23051854.html

 

  • EVANJELİK TARTIŞMASI YAHUDİLERİ İKİYE BÖLDÜ – SERDAR TURGUT

http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/1980181-evanjelik-tartismasi-yahudileri-ikiye-boldu

 

  • DARİO MORENO'YU NASIL KAYBETTİK?

https://nostaljininsesi.blogspot.de/2018/05/dario-morenoyu-nasl-kaybettik.html

 

  • 127 ÖĞRENCİ ARAŞTIRDI: TARİH EĞİTİMİ VE BARIŞIN DİLİ – ELİF ÜNAL

http://bianet.org/bianet/genclik/197586-127-ogrenci-arastirdi-tarih-egitimi-ve-barisin-dili

 

  • GOLAN HESAPLARI: KAOSTAN LÜTFA, TAMPONDAN PETROLE – FEHİM TAŞTEKİN

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/05/29/golan-hesaplari-kaostan-lutfa-tampondan-petrole/

 

Takılan tweetler

 

Haliç Postası‏ @HalicPostasi 22 May

Daha fazla

Allah sadece insanları değil, yapıları da yetim, öksüz, kimsesiz bırakmasın! Takipçi arkadaşlar Kasturya paylaşımlarımdan belki bıkmıştır ama insan görmeden edemiyor işte! Yıllar önce yıktırılan ve kalıntıları yağmalanan Kasturya Sinagogu'nun son bakiyeleri de elden gitmek üzere.

Asıl ibadethane binası zaten yok artık ama iç mekandan geriye kalan büyük mermer parçalar ve avlu duvarları ile bunun üzerinde yer alan iki güzel kapı da günden güne yok olmaya doğru gidiyor..

 

 

Sinagog avlusunun batı tarafında yer alan asıl giriş kapısı ise ötekine göre biraz daha iyi durumda ama yavaş yavaş o da sona doğru yaklaşıyor sanki..

 

 

https://twitter.com/HalicPostasi/status/998947857657925632

 

Onur Yüksel‏ @onur_yukselo 28 May

Daha fazla

2015 yılında yapılmış çok güzel bir yerel tarih çalışması. Tire Yahudileri’nin resmi evlilik,dini evlilik, defin ve okul kayıtları / Murat Sanus - Edip Adanalı.Eser, Tire Belediyesi’nin, İzmir Musevi Cemaati’nin ve Tire’deki çeşitli okulların arşivlerinde çalışılarak hazırlanmış

 

https://twitter.com/onur_yukselo/status/1001144251454050305

 

Diyarbakirlisaripişo‏ @saripiso1 22 May

Daha fazla

@juramentadox @sozyerli adlı kullanıcılara yanıt olarak

Diyarbakır'da musevi vatandaşlara "moşe"derlerdi. Diyarbakırlı yahudiler Gazi caddesi esnafi Yitshak Yemin, Mordahey ve Şalom Yemin sene 1948 . Kesin kaynaktan alınan bilgiye göre son yahudiler bunlardi. Önce istanbula sonra israile gittiler

 

https://twitter.com/saripiso1/status/998905984629313536

 

Cüneyt Özmen‏ @cnytozmen 21 May

Daha fazla

Alsancak stadı İzmir Musevi Makabi takımı ile levanten Vandere takımlarının karşılaşması

 

https://twitter.com/cnytozmen/status/998628057824092161