BBT’de bir eski iki yeni oyun

Alican Yücesoy’un sanat yönetmenliğindeki Bakırköy Belediye Tiyatrosu, ilginç çalışmalar sahnelemeye devam ediyor. Bu yazımızda 14 Nisan 2016’dan beri sahnede olan ‘Kıran Resimleri’ ile yeni prodüksiyonları ‘Ben Oldum Anne’ ve ‘Terör’den söz edeceğim.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
14 Mart 2018 Çarşamba

 İnci Aral’ın ‘Kıran Resimleri’

“Havasız şeyler olacak bugün... Düşümde gördüm... Olmayacak şeyler olacak... Ah, bir derin kuyuya girmişiz tutunacak elimiz kolumuz yoktur.”

İnci Aral’ın ‘Kıran Resimleri’, okurunu 1978 Aralık ayında yaşanan Maraş katliamına, resmi tarihin kaydetmediği o karanlık günlere götürür. Hedef, kentin Alevi mahalleleri ve solculardır. Düğünlerini, cenazelerini, umutlarını ve yoksulluklarını paylaşan insanların, bir haftalık süreçte adım adım geliştirilen provokasyonlarla kışkırtılarak nasıl kan döküp komşusuna saldıracak, öldürecek, yakacak hale getirildiği, bu korkunç olayların birebir ya da dolaylı etkilediği dokuz ayrı karakterin gözünden anlatılır.

Katliamdan bir yıl sonra Maraş’a giden ve şehri terk edip köylere sığınan tanıklarla görüşen Aral, “herkesin farklı ama aslında aynı hikâyesini”, kudurtulmuş katillerin saldırısını, öncesi ve sonrasıyla Şerife, Elif, Selver, Saliha, Zeycan, Özdemir, Sultan, Ökkeş ve Güher’in ağzından aktarır.

Her dönem farklı ayrıştırmalar yaratılarak beslenen bir ‘linç kültürü’nün sonucu olarak yaşananları, ‘insan’ı odağa alan bir ‘iyileşme fikri’nin hassasiyeti içinde ele alan Emrah Eren’in Aral’ın onayından geçerek gerçekleştirdiği ve yönettiği sahne uyarlaması 2016’dan beri sahneleniyor. Oyunun etkileyici dekor çalışması Barış Dinçel’e, müzikler Ayşe Tütüncü ve Çağlayan Çetin’e, kostümler Sadık Kızılağaç’a, koreografi Cihan Yöntem’e, ışık düzenlemesi Yakup Çartık’a ait. Dramaturg, Ceren Ercan.

Oyunda Defne Şener Günay (Şerife), Damla Karaelmas Gökhan (Elif), Gözde Ayar (Selver), Cihan İnan Bekâr (Saliha), Fidan Tek Koşar (Zeycan), Faruk Üstün (Özdemir:), Muhammet Çakır (Özdemir), Didem Germen (Güher), Ali Kil (O.) ve Sonya Dicle Akbaş (Sultan) rol alıyor. Senem Zeynep Ercan (Piyano), Çağlayan Çetin (Viyolonsel), Ebru Sonakın (Klarinet), Nilay Sancar (Keman), Ersin Toz (Gitar), Aykut Yıldırım (Bas Gitar), Melih Yüzer (Davul), Âdem Elkaya (Ud-Bağlama), Mehmet Boyacı (Kanun) ve Harun Koç (Perküsyon)’dan oluşan orkestra oyunculara refakat ediyor.

Emrah Eren, çok sağlam bir iş çıkarmış. İnsan aklına, vicdanına, onuruna sığmayan dayanılmaz bir vahşeti yaşayanları, neden kurban seçildiğini bile anlayamadan hayatları cehenneme dönenlerin öykülerini edebiyatın içinden çekip dört dörtlük bir tiyatro eserine çevirerek zorlayıcı bir edebi metinden çok başarılı bir tiyatro olayı yaratıyor. Sahnelemesi çok başarılı, sadece iki çemberden oluşmasına karşın görkemli etki yaratan dekoru çok etkileyici. Danslı, müzikli anlatımı trajik öyküye ‘cuk’ oturuyor. Davulların kullanımındaki yaratıcılık özellikle görülmeye değer.

İlginçtir, BBT’nin neredeyse bütün oyunları kapalı gişe oynarken bence bütün İstanbul’un koşarak izlemesi gereken Kıran Resimleri, ayda sadece iki kez sahnelendiği halde Müşfik Kenter Sahnesinde ancak üçte iki dolulukla oynanıyor. Seyircinin tamamı, oyun bittiğinde neredeyse içgüdüsel şekilde yerinden fırlayarak bin kişiymişçesine çığlık çığlığa alkışlıyor ama, yine de genel izleyici sanki oyunla arasına bir mesafe koymuş. Kanımca, çok uzaklarda da gerçekleşmiş olsa, 40 yılın ötesinde de kalmış olsa yüzleşemediğimiz, unutmayı yeğlediğimiz o korkunç vahşete bakmaya zorlayan, yüzümüze tutulmuş aynada kendi umarsızlığımızı, duyarsızlığımızı görmekten hem birey hem de toplum olarak kaçıyoruz.

Şöyle bir toparlanıp yakın geçmişimizdeki utançlarla hesaplaşmanın zamanı geldi de geçiyor. Kıran Resimleri’ni izlemek bir sanat olayını yaşamanın ötesinde bir insanlık, vatandaşlık ve sosyal sorumluluk görevi. 17 - 23 Mart ve nisan ayında BBT Müşfik Kenter Sahnesinde.

 

BBT’de 
izleyemeyeceğim bir oyun

BBT bir ilke imza atarak +15/-25 yaş aralığındaki seyircisine ‘Oldum Ben Anne’yi hediye ediyor. Salonda koltuklarda oturmayın. Sahneye gelin, yanımıza oturun. Uzak kalmayalım birbirimize, bu çok yakın bir hikaye size.  Ne de olsa: “Genç seyirci için yapılacak tiyatro seyircisi kadar genç olmalı.”

Doğumdan başlayarak yetişkinliğe uzanan yolculuğunu anlatan bir gencin modern çağın çelişkileriyle, zorluklarıyla ve genç olmanın güzellikleriyle örülü hayatını tüm gerçekliğiyle yaşıtlarıyla paylaştığı ‘Oldum Ben Anne’, birkaç yıl önce 25 yaşımı üçüncü kez devirdiğim için istesem de izleyemeyeceğin bir oyun.

Balca Yücesoy yazmış, Doğacan Taşpınar yönetmiş dramaturgu: Irmak Bahçeci.

Tek kişilik oyunun yorumcusu Gözde Ayar. 15, 22, 29 Mart’ta BBT Müşfik Kenter Sahnesinde.

 

FerdInand von SchIrach ‘Terör’

Hayatı ne ölçüde siyah ve beyaz diye ayırabiliriz? Vicdan mantık ve etik hukuktan üstün müdür? Lars Koch bir kahraman mı yoksa katil mi? Yaşadığımız terör çağında güvenlik mi daha önemli yoksa özgürlük mü?

Almanya’nın ünlü ceza avukatlarından, 1964 doğumlu Ferdinand von Schirach 43 yaşında, anılarından esinlenen ilk öykülerini yayınladığından beri avukatlık ve yazarlık mesleklerini başarıyla birlikte sürdürüyor. 2015’te yazdığı ‘Terör’ BBT’nin yeni oyunu.

Nurkan Erpulat’ın yönettiği oyunun dramaturgu Irmak Bahçeci; dekor-ışık tasarımını Kerem Çetinel, kostüm tasarımını Tomris Kuzu, ses tasarımını Melih Yüzer üstlenmiş.

İçinde 164 yolcu olan uçağı ele geçiren teröristler 70 bin kişinin olduğu bir stadyuma düşürmekle tehdit etmektedirler. İzlemek ve mümkünse önlemek amacıyla olay yerine gönderilen savaş uçağının pilotu Binbaşı Lars Koch son anda uçaktaki 164 kişinin hayatı ile stadyumdaki 70 bin kişinin hayatı arasında bir seçim yapmak zorunda kalır. Koch, bir hayatın başka bir hayatla ölçülemeyeceğine hükmetmiş olan Anayasa Mahkemesi Kararına karşı çıkarak uçağı stadyuma girmesinden önce güvenli bir yerde düşürür.Uçaktaki bütün yolcular öldüğü için, Koch 164 kez cinayet suçuyla yargının karşısındadır. Sahne bir mahkeme salonu: Salonda sanık Lars Koch (Burak Dur), hakim (Fidan Tek Koşar), savcı (Gülce Uğurlu), avukat (Edip Saner) ve tanıklar, Yarbay Lauterbach (Çetin Etili), Fransizka Meiser (İlkin Tüfekçi).var. Kararı verecek olan halk jürisi ise biz seyirciler…

Terör’ün en etkileyici tarafı seyirciyi iyice içine çeken interaktif biçemi. Oyun sonunda verilen kısa arada oy kullanarak Koch’un suçlu olup olmadığına karar verecek olan izleyici, sadece tanıkların ifadelerine, savcının iddianamesine ya da avukatın savunmasına göre değil, yaşam deneyimlerine, yaşadığı toplumun sorunlarına, kişisel kaygı ve korkularına göre de düşünüp karar vermek durumundadır.

Sanık Koch, duygularını neredeyse hiç belli etmeyen tipik bir Alman subayı. Kararını insani iç çatışmalardan çok, matematiksel boyutta vermiş izlenimi bırakıyor. Bu yorum Koch’la bir empati kurmamızı engelleyerek kararımızı verebilmek için bizleri avukata ve savcıya yönlendiriyor.

Müvekkilinin 70 bin kişiyi kurtaran bir kahraman olduğunu söyleyen avukat, zeki, etkileyici, ancak ahlaki yönden tutarsızlıkları olan, Shakespeare’in ‘Julius Ceasar’ında Marcus Antonius’un ünlü demagojik söylevini anımsatan bir savunma yapıyor Hele hele, yasalara ve bürokrasiye tepkisini gösterirken kullandığı “Günümüzde uçağa binen herkes bir riske girdiğinin bilincinde olmalıdır, çünkü terör döneminde yaşıyoruz. Teröre karşı savaş içindeyiz! Savaşta her şey olabilir. Terörist sivil halkı acımasızca silah olarak kullanırsa biz de gerekirse bu silahı yok etmeyi biliriz” gibi faşizan ifadeler hukukçudan çok ayrılıkçı bir otoriter politikacının ağzına yakışır gibi.

Savcı olayda, ‘Terör uyarısı gelir gelmez stadyum neden hemen boşaltılmadı? Uçaktakilerin teröristi etkisiz hale getirmesi söz konusu olamaz mıydı? Neden bu seçenek hiç hesaba katılmadı?’ gibi bazı çelişkili durumlara dikkat çekerek başlıyor. Ancak bunları da bir kenara bırakarak işin özüne girerek, kanunlara karşı gelindiğinde hukuk devleti kavramının zedeleneceğini, anayasaya ve kanunlara aykırı davranmanın adalet olgusunda onulmaz yaralar açacağını ifade ediyor.

Sonuçta görevimiz, bir insanın yaşamının başka bir insanın ya da insanların yaşamından daha değerli olup olmadığına değil, insanın yaşam hakkını, yaşamın kutsallığını savunan anayasayı ne kadar önemsediğimize karar vermektir.

Benim izlediğim gece, bizim gibi anayasadan yana oy veren 53 kişiye karşın 57 izleyici Koch’u suçsuz buldu. Biraz hayal kırıklığına uğradığımdan eve döndüğümde biraz araştırma yaptım. Sonuçlar epey ilginçti. Oyunun Köln’deki galasında seyirciler sanığı suçlu bularak oylarını bir söyleşisinde Koch’un kesinlikle suçlu olduğunu söyleyen yazardan yana kullanmışlardı. Bizim Sahne Ankara’daki seyircilerin büyük çoğunluğu da bu kanıdaydı. Ancak Almanya’da en çok oynanan oyunlardan olan Terör’ün Almanya genelinde oylama ortalaması seyircilerin yüzde 60’ının Koch’u uçsuz bulduğunu gösteriyordu ki, bu durum terör korkusunun toplumun değer yargılarını nasıl alt üst ettiğinin bir göstergesiydi.  

Her hâlükârda sezonun en ilginç interaktif oyunu. Mutlaka yaşanması gereken bir deneyim.

15, 21 Mart ve nisan ayında BBT Turhan Tuzcu Sahnesinde.