Kadıköy Yeldeğirmeni’nde bir gezinti

Kadıköy’ün önemli semtlerinden biri olan Yeldeğirmeni’nin tarihi çok eski zamanlara kadar gider. Yahudi toplumunun buraya yerleşim süreci ise 1872’de Kuzguncuk Dağhamamı’nda çıkan yangınla bağlantılanır. Konumuz Yeldeğirmeni’ni en önemli yapılarından biri olan Haydarpaşa Hemdat İsrael Sinagogu

Önder KAYA Perspektif
21 Şubat 2018 Çarşamba

Kadıköy’ün önemli semtlerinden biri olan Yeldeğirmeni’nin tarihi çok eski zamanlara kadar gider. Bölge, eski Kalkedon antik kentinin bir parçasını oluşturuyordu. Yeldeğirmeni semti eski zamanlarda Haydarpaşa çayırının sınırları içinde kalıyordu. Bu çayıra Ahmed Rasim alt sınıftan halkın devam etmesinden dolayı ‘Züğürt Çayırı’ diye isim takmıştı. Haydarpaşa çayırı eski kartpostallarda da görülebileceği üzere Osmanlı ordusunda süvarilerinin talim sahasıydı. Çayır adını Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Haydar Paşa’dan alır. Bölge 20. yüzyılın ilk yarısında Kadıköy halkının en önemli gezi ve piknik alanlarından biriydi. Çevresinde ise Uzun Çayır, Kuşdili Çayırı, Paşa Çayırı, Moda Çayırı gibi başka mesire alanları bulunuyordu. Doğma büyüme Kadıköylü olan Dr. Müfid Ekdal bu çayırda yağlı güreşler yapıldığından bahseder. Ayrıca onun verdiği bilgiye göre milli atlet Ömer Besim Koşalay da bu çayırda antreman yapıyordu.

Semtin adı Sultan I. Abdülhamid zamanında halkın un ihtiyacını karşılamak amacıyla burada yaptırılan ancak bugüne kadar ulaşmayan dört yeldeğirmeninden gelir. Dr. Müfid Ekdal babasından bu değirmenlerden birinin kalıntılarının 1920’lere kadar geldiğini dinlemişti. Bazı kaynaklarda ise yeldeğirmenlerinin halkın ihtiyacına değil sarayın ihtiyacına binaen yaptırıldığı yazılıdır. I. Abdülhamid’den sonra işbaşına geçen III. Selim döneminde ise Yeldeğirmeni’ndeki ilk sokaklar oluşmaya başlar. Bununla beraber semtin kimliğinde Yahudi cemaatinin ayrı bir rolünün olduğu gerçek. Yahudi toplumunun buraya yerleşim süreci 1872’de Kuzguncuk Dağhamamı’nda çıkan yangınla bağlantılanır. Tarihsel süreçte Kuzguncuk, Yahudi toplumunu İstanbul’da en yoğun olarak yaşadığı mekanlardan biridir. Yüksek bir noktada yer alan Dağhamamı semtinden pek çok Yahudi, Yeldeğirmeni’ne göç etti.

Yeldeğirmeni’nde hemen her milletten insan yaşardı. Türkler daha ziyade fırıncı, kahvehaneci, şekerci, helvacı olurken meyhaneciler, aktar, kırtasiyeci ve marangozlar Rumlardan çıkardı. Yahudiler ise seyyar balıkçı, tenekeci, camcı olurdu. Çaycı ve tütüncüler İranlılardan, bozacı ve ciğerciler Arnavutlardan, sütçü ve muhallebiciler ise Bulgarlardan çıkardı.   

Zaman içinde buraya yakın bir noktada Haydarpaşa garının tesis edilmesiyle semt, iş olanakları açısından da rağbet gören bir mekan oldu. Buna Kadıköy semtinin 19. yüzyıl sonlarındaki gelişim sürecini de eklemek lazım. Tüm bunların neticesinde İstanbul’un ilk apartmanları burada yükselmeye başlar. Bu apartmanların önemli bir kısmı Yahudi cemaatinden insanların mülkiyetindeydi. Apartmanların ortaya çıkışı hem Batılı yaşam tarzının bir yansıması hem de nüfustaki artışa paralel yerleşim arazisinin olmaması ile alakalı bir durum. Bu da kısa bir süre içinde bölgenin değer kazandığının bir kanıtı olsa gerek. Bu apartmanlar arasında en meşhurları bir dönem Hilal-i Ahmer yani Kızılay’ın başkanlığını yapmış olan Dr. Celal Muhtar Özden tarafından yaptırılan Celal Bey apartmanı, bir diğeri de Haydarpaşa garında çalışan İtalyan taş ustalarının ikametine tahsis edilen İtalyan ya da diğer adıyla Valpreda Apartmanıdır. Bu apartmanlar dışında 1909’da Levi Kehribarcı tarafından yaptırılan Kehribarcı Apartmanı ile bugün Ankara Apartmanı olarak bilinen Menase Apartmanı semtin varlıklı Yahudilerince yaptırılan apartmanlardı. Kehribarcı apartmanı bir dönem Mario Levi’ye de ev sahipliği yapmıştır. Semtin en önemli abidevi yapılarından biri ise yazımızın ana konusunu teşkil eden Hemdat İsrael Sinagogudur.

 

HAYDARPAŞA HEMDAT İSRAEL SİNAGOGU

Yeldeğirmeni semtinin en önemli mabedi Hemdat İsrael sinagogu olsa gerek. Bu sinagogun açılış tarihi 1899’dur. Öncesinde Osmanlı yetkililerinden izin istenmiş, sinagogun planı takdim edilmiş ve planda gösterilen ölçülerin dışına çıkılmaması şartıyla sinagog yapımına Osmanlı yetkililerince izin verilmişti. İznin en temel nedenlerinden biri özellikle 1872’de çıkan Dağ Hamamı yangını sonrasında Kuzguncuk Yahudi cemaatinin pek çok üyesinin buraya taşınmasıydı. Sinagogun yapılacağı arazi büyük ölçüde cemaat içinden bağışlarla temin edilmişti. Sinagogun yapımı için Barones Clara de Hirsh de önemli miktarda bağışta bulunmuştu. İçinin tefrişi sırasında Saray’ın kuyumcubaşısı olan Aronaçi Efendi Moda’daki evinde bulunan devasa bir avizeyi kendi elleriyle sinagoga hediye etmişti. Bu avizenin bir eşinin Dolmabahçe Sarayında olduğu söylenir. Mermer Ehal ise Yithsak Rosa tarafından yaptırıldı.

Sinagog Uzun Hafız Sokak ile İzzettin sokakları arasında kalacak şekilde inşa edildi. Bugün de iki sokak sinagogun dış kapısının önünden geçen dar bir koridorla birbirine bağlanır. Mabedin ana giriş kapısı normalde güney tarafındandır. Ancak hâlihazırda sinagoga az önce bahsi geçen koridor üzerinde bulunan bir kapıdan girilir. Biz yine ana kapıya dönelim. Ana kapıdan girildikten sonra sinagoga iki yandan çıkan beyaz bir merdivene ulaşılır. Merdivenlerin sonlandığı mabede giriş kapısının hemen üzerinde yapının inşa kitabesi yer alır. Kapıdan içeri girildikten sonra sağda kalan oda ‘midraş’tır. Solda kalan kısım ise ahşap bir merdivenle kadınlar kısmına yani ‘azara’ya çıkar. Azara kısmındaki oturma yerleri son derece ilgi çekici mahiyettedir. Sinagogun tam ortasında ise Ehal Akodeş ve Teva kürsüsü yer alır. Tevrat rulolarının saklandığı Ehal Akodeş beyaz mermerden inşa edilmiş olup üç basamakla çıkılır. Teva ise ilginç bir şekilde sinagogun batı duvarına bitişik bir şekilde konumlandırılmıştır. Esasen bu plan, mekânın akıllıca kullanıldığının göstergesidir. Zira bu sayede iki önemli kısım sinagogda bulunan herkes tarafından görülebilmekte ve burada okunan dualar ya da yapılan konuşmalar mabedin her yerinden duyulabilmektedir. Benim de katıldığım 2018 Ocak ayı içinde gerçekleştirilen Tu Bişvat töreninde Hahambaşı İsak Haleva da Ehal Akodeş’te konuşmak yerine Teva’da konuşmayı tercih etmişti.       

Sinagogun ilk hahamı aslen Bulgaristan muhaciri olan Rabi Menahem Farhi’dir. Alliance Okullarının yanı sıra bazı Yahudi mekteplerinde İbranice dersleri veren Rabi Farhi, aynı zamanda bazı gazeteler için yazılar kaleme alıyordu.   

Bir hafta sonu Yeldeğirmeni’ni dolaşmaya niyetlenecek olursanız son zamanlarda buralarda yoğunlaşan nezih cafelerde ve sahaf dükkânlarında da vakit geçirebilirsiniz. Bunun dışında şu an Kemal Atatürk Ortaokulu olarak hizmet veren eski Saint Euphemie Fransız Mektebini ve bugün etkinlik alanı olarak kullanılan aynı okulun kilisesini, Osman Gazi İlkokulu olarak hizmet veren eski Alman mektebini, barındırma yurdu olarak kullanılan ve Prof. Semavi Eyice’nin de bir dönem eğitim gördüğü eski Saint Louis İlkokulunu, Haydarpaşa Garında çalışan Alman mühendisleri için yapılan Sungit Apartmanını, Rum Kilisesini, Rasim Paşa Camiini de mutlaka görün.

KAYNAKÇA

Arif Atılgan; Yeldeğirmeni, İstanbul 2010

Ömür Barkul; “İstanbul’da İlk Apartmanlaşmalar ve Yeldeğirmeni Evleri”, İstanbul, sayı: 6, Temmuz 1993, s. 103-105

Ömür Barkul; “Yeldeğirmeni”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 7, İstanbul 1994, s. 462-463

Müfid Ekdal; Bizans Metropolünde İlk Türk Köyü Kadıköy, İstanbul 1996

Adnan Giz; Bir Zamanlar Kadıköy, İstanbul 1988

Naim Güleryüz; İstanbul Sinagogları, İstanbul 1992

Gönül Halıcı; İstanbul Anadolu Yakasında Tarihsel Bir Gezinti, Tarihsiz.

Tamer Kütükçü; Kadıköy’ün Kitabı, İstanbul 2014

Anri Niyego vd.; Haydarpaşa’da Geçen 100 Yılımız, İstanbul 1999

Adil Serhan Şahin; Kültürel Miras Alanlarının Dönüşümünde Yeni Bir Yaklaşım: Yeldeğirmeni Örneği, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2013