SilvIa PÈres Cruz eşsiz Latin müziği ile şubatta İstanbul’da

İnsanın içine işleyen yorumuyla dikkat çeken, albümleriyle dünyaca ünlenen İspanyol sanatçı Silvia Pères Cruz, Türk müzikseverlerle buluşmak için 20 Şubat’ta İstanbul’a geliyor. Pères Cruz, albümlerini, müziğini kariyerini Şalom’a anlattı.

Sanat
31 Ocak 2018 Çarşamba

Mükemmel sesi, içimize işleyen yorumuyla dikkat çeken, yer aldığı sinema projeleri ve çıkardığı albümleri ile dünyaca ün kazanan İspanyol sanatçı Silvia Pérez Cruz, son albümü ‘Vestida De Nit’in ve kariyerinin en güzel şarkılarını 20 Şubat’ta, İş Sanat’ta seslendirmek üzere İstanbul’a geliyor. Pérez Cruz ile konseri öncesi söyleştik.

Hakan AKOĞLU

 

Küçük yaşlarda müziğe başlayan Sílvia Pérez Cruz, Uluslararası Terenci Moix Ödülüne layık görülen ‘November 11’ ve ‘Granada’ albümleri ile müzik dünyasındaki yerini pekiştirdi. Sanatçı, 2001-2011 yılları arasında Las Migas, Immigrasons, Flame, Imagination, Coetus gibi flamenko, caz, pop, geleneksel Katalan müziği, İber halk müziği ve Güney Amerika folkloru tarzında ondan fazla farklı stildeki grupta da yer aldı.

Arjantin, Şili, Uruguay, Portekiz, Fransa ve tüm İspanya’da performans sergileyen Silvia Pérez Cruz, repertuarındaki klasik ve yeni şarkılarını seslendirdiği; düzenlemeleri Javier Galiana de la Rosa, Joan Antoni Pich, Carlos Monfort ile birlikte yaptığı son albümü ‘Vestida De Nit’ ile İstanbul’da müzikseverlerle buluşacak.

 Şarkı söylemek, oyunculuk ve enstrümanistlik… İlk olarak yeteneklerinizi nasıl keşfettiniz?

Aslında sanatın tüm bu dallarına küçük yaştan beri aşinaydım. Zaman içerisinde müziğe olan isteğim arttıkça babamın da desteğiyle önce 7 yaşında saksafon ve piyano eğitimi alarak müziği öğrenmeye başladım. Yaşım ilerledikçe müzik eğitimim armoni ve caz şarkıcılığı ile devam etti. Oyunculuk anlamında annemin sanat okulunda yapılan çalışmaları gözlemleme şansım oldu. Zaman içerisinde müzikle ilgili soundtrack çalışmaları yaparken kendimi sinema dünyasının içinde buldum.

 Albümlerinizde şarkıcı kimliğiniz dışında ne kadar etkili oluyorsunuz?

Enstrümanımdan, şarkı söylemeye başladıktan sonra biraz uzaklaştım. Albümlerde bestelerim ve aranjelere katkılarımla müziğimin kendi özgün taraflarını yansıtmaya çalışıyorum.

 Vestida De Nit’i hazırlarken çıkış noktanız neydi?

Olabildiğince samimi ve gerçek olmaktı. Uzun süre sound konusunda müzisyen arkadaşlarımla birlikte çalıştım. Albüm sadece benim bestelerimden değil aynı zamanda cover çalışmalardan da oluşuyor. Şu ana kadar dünyanın birçok yerinde çok güzel tepkiler aldım. 20 Şubat’ta da yeni albüm şarkılarını Vestida De Nit’in dünya turnesi kapsamında İstanbul’daki müzikseverlerle paylaşacağım.

 Müzikten sinemaya da geçtiniz. Bundan sonra her ikisi de birlikte mi devam edecek?

Hayat sürprizlerle dolu. Kendimi müzisyen olarak tanımlıyorum. ‘Cerca De Tu Casa’ filmi için şarkılar hazırlarken yönetmenin filmde aktris olarak da yer almamı istemesiyle kendimi oyuncu olarak buldum. Aslında farklı disiplinleri denemek benim için her zaman heyecan verici oluyor. Senaryoyu da çok beğenince başta çekincelerim olsa da teklifi kabul ettim. İspanya-Uruguay ortak yapımı, Uruguaylı yönetmen Alvaro Brechner’in yönettiği ‘Memorias Del Calaboza’ filminde de küçük bir rolüm var. Aynı zamanda film için şarkılar da hazırladım.

 Farklı tarzları başarıyla yorumluyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

Sanırım tüm tarzlar içerisinde kendimden bir şeyler bulmamla alakalı. Klasik, caz, flamenko okudum ama İber Yarımadası, Güney Amerika, Habaneras ve Küba müziğini de öğrendim. Eğer sözler, müzik ve armoni beni etkiliyorsa tarzın ne olduğunu düşünmüyorum. Hatta elektronik müzik, blues, rock veya punk’a da ilgi duyuyorum.

 Kariyerinize dönüp baktığınızda sizin için en özel anlar hangileri?

Müziğin evrensel bir dil olduğunu hissettiğim her an benim için çok özel. Sanat ile ilgili her zaman anı yaşamaya ve geleceği mümkün olduğunca az projelendirmeye çalışıyorum. En çok sevdiğim şey seyahat etmek ve şarkı söylemek. Farklı yerlerde farklı insanlarla müziği paylaşmak ve paylaştıklarımızın hepimiz üzerinde aynı etkiyi yarattığını görmek büyüleyici. Bir keresinde Brezilya’da, İber perküsyon grubu Coetus ile sahnedeydik ve Koreli bir grupla aynı sahneyi paylaştık. Aramızdaki enerji inanılmazdı. Bütün gece birbirimizi anlamadık ama basit müzik ritimleri ile iletişim kurduk. Bu bir müzisyen olarak beni en çok etkileyen anlardan biriydi.

 İstanbul’da konser vermek size neler hissettiriyor?

İstanbul’a daha önce gelmiştim. Çok özel anılarla döndüm. Dinleyicilerin sıcak ilgisi ve müziğime olan tepkileri, misafirperverlikleri hâlâ aklımda. Ben ve ekip arkadaşlarım tekrar İstanbul’a gelecek olmaktan dolayı çok mutluyuz.

Silvia Pérez Cruz

Sanat tarihçisi bir anne ve gitarist bir babanın çocuğu olarak, sanatla iç içe bir ailede büyüyen Sílvia Pérez Cruz, aynı zamanda başarılı bir saksafon sanatçısı. 12-18 yaşları arasında funk, bossanova ve caz gruplarında saksafon çalan ve İtalya, Macaristan, Fransa ve Norveç’te çeşitli mekânlarda şarkılar söyleyen sanatçı, 2001-2011 yılları arasında flamenko, caz, pop, geleneksel Katalan müziği, İber halk müziği ve Güney Amerika folkloru gibi onlarca farklı stilde müzik yapan Las Migas, Immigrasons, Flame, Imagination, Coetus gibi gruplarda yer aldı.

Nisan 2012’de yayımladığı ilk albümü ‘November 11’de aynı zamanda aranjör, besteci ve şarkı yazarı kimliği ile de dikkat çekti. Bu albümle 2012 Uluslararası Terenci Moix Ödülü ve yirmi binden fazla kopya satarak altın plak kazanan; ardından ‘Granada’ ve ‘Vestida De Nit’ albümleriyle başarısını perçinleyen Sílvia Pérez Cruz, En İyi Şarkı dalında bir Goya Ödülü’nün de sahibi.