Bu Haftanın ´Takılanlar´ı

İsrail´in "zorlukta başarı" örneği, gelişmekte olan ülkeler için göz ardı edilmemesi geren pek çok dersler içermektedir. ABD himayesinde olduğu veya Yahudi Soykırımından fayda sağladığı gibi siyasi karikatürlerin tam da aksine, onların başarıları, kendi kaderlerinin başkalarının sorumluluğunda olmadığı inancından gelmektedir. Gelişmekte olan ülkeler İsrail’e sövmek yerine onu taklit etseler çok daha iyi ederler. İsrail’e karşı çıkanların hamasiyet yerine en azından onları takip ve taklit etmelerinde daha çok yarar vardır. Ali Galip Akyıldırım – www.blog.milliyet.com.tr

İzak BARON Diğer
21 Kasım 2017 Salı
  • BENCE TÜRKİYE’YE YÖNELİK ENDİŞELERİN KAYNAĞININ ORTADAN KALDIRILMASI VE İSRAİL’LE ORTAK ÇIKARLARA YÖNELİK İLİŞKİ KURMAMIZ GEREKİYOR

Bölgemizde Kürt devletinin kuruluş planlarının çizilmesini ben 1993 yılında Pentagon’da gördüğümde bu işin başında Yahudi neo-con’lar vardı.

O gün söylenen ve bugün de tekrarlanan şey, İsrail’in bölgede Arap olmayan bir dost ülkeye ihtiyacı olduğuydu. O dönemde Türkiye’ye güven vardı. İran güdümünden çıkmaya başlamıştı.

İsrail ve ona yakın ABD’deki Yahudi neo-con’lar, bölgede alternatif bir dost ülke kurma planını hazırladılar. Ve bugün Türkiye’ye yönelik endişeler tırmandığından bu Kürt devletinin kuruluş planı uygulamaya konuldu.

Bence Türkiye’ye yönelik endişelerin kaynağının ortadan kaldırılması ve İsrail’le ortak çıkarlara yönelik ilişki kurmamız gerekiyor. Bu yapıldığı takdirde hem ABD tarafından başlatılan operasyonu durdurma hem de planlanan Kürt devletini güce başvurmadan önleme imkânına sahip olabiliriz.

Washington’daki ulusal güvenlik uzmanı ve devlet içinde yakın kaynakları olan arkadaşlarım da buna katıldıklarını söylediler.

Serdar Turgut

http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/1717266-israille-iliski

 

  • İSRAİL GÜVENLİK ÖNCELİKLİ BİR ÜLKE. BU NEDENLE TAM YANI BAŞINDA ORTADOĞU YENİ BAŞTAN ŞEKİLLENİRKEN BU TATBİKAT ŞAŞIRTICI DEĞİL

İsrail’in Kürtlere desteği, öncelikle İsrail’in bölgenin azınlıklarıyla ilişki kurma politikasının bir parçası. Kuruluşundan itibaren Arap olmayan ülkelerle yakınlık kurmayı amaçladı. Türkiye ile yakınlaşma çabası da bu politikanın bir parçasıydı. İsrail ayrıca ortak değerler üzerinden, bir Kürt devletini ekonomik ve stratejik açıdan doğal müttefik görüyor. Kendi kaderini tayin etme hakkı üzerinden Ortadoğu’nun uzun süre vatansız kalmış halkı olarak gördüklerinden Kürtlerin bağımsızlığına sempati besliyorlar. Bu sempatinin bir diğer sebebi ise, İsrail kurulduğu dönem Irak’tan İsrail’e kaçan Kürt Yahudilerinin etkisi. Öte yandan İsrail Mısır ve Ürdün ile barış anlaşması yapmış olsa da, Suudi Arabistan ile ilişkilerini düzeltse de, hatta Türkiye ile normalleşme anlaşması imzalamış olsa da, sokaktaki kişi için İsrail’in imajı genelde olumsuz, düşmanca. Ancak bu durum Kürtler söz konusu olunca oldukça farklı. Bu karşılıklı sıcak hisler diyeyim, bağımsızlık referandumu döneminde Kürtlerin ellerindeki İsrail bayrakları ile kendini gösterdi. İsrail bölgede bir müttefik arıyor ve bir Kürt devleti kurulursa bunu elde edebileceğini düşünüyor. Ancak tek bir ülkenin desteğiyle hele büyük güçler karşıyken bir Kürt devletinin kurulması mümkün değil.

(…) İsrail güvenlik öncelikli bir ülke. Bu nedenle tam yanı başında Ortadoğu yeni baştan şekillenirken bu tatbikat şaşırtıcı değil. Geçen gün İsrail Başbakanı Netanyahu’nun söylemi de bu yöndeydi; “Sınırlarımızı, ülkemizi başkası değil biz koruyoruz ve bunun için gerekeni yapmaya devam edeceğiz. Gerekirse Suriye’nin güneyine yönelik operasyonlara devam edeceğiz.” Ve tabii ki ekliyor; “operasyonlara devam edeceğimizi Washington ve Moskova’daki dostlarımıza bildirdik.”

Karel Valansi (İbrahim Varlı röportajı)

https://www.birgun.net/haber-detay/iran-in-etkisini-azaltacak-her-adim-israil-icin-olumlu-190617.html

 

  • KİTAPTAN BİR ÖRNEK İLE DEVAM EDERSEK “TÜRKİYE’DEYSEN HER AN BİR TANIDIĞIN (Kİ ASLINDA TANIMADIĞINDIR) SANA İSMİN VE BU ÂDETLERİNLE NASIL TÜRK OLDUĞUNU SORAR

Gündelik hayatta egemen reflekslerle hareket edenin bir misyonu da kendisi gibi olmayana devamlı olarak karşısındakinin “farklı” olarak kurulduğunu hatırlatması. Bu hatırlatmaların pek çok yolu var bazen bir ima, bazen bir bakış, bazen kendisinde görmediği bir davranış veya herhangi bir deyim.

Kitaptan bir örnek ile devam edersek “Türkiye’deysen her an bir tanıdığın (ki aslında tanımadığındır) sana ismin ve bu âdetlerinle nasıl Türk olduğunu sorar. Pek aldırmazsın. Ama her an bir sorgulamaya da dönüşebilir. Anlatırsın. Yahudi toplumunun Anadolu ve İstanbul’da Osmanlı öncesinde de bulunduğunu, İber Yarımadası’ndan sürgün olarak gelen kitleler sayesinde büyüdüğünü, önce Osmanlı sonra da epeyce kıt tanımlı “Türk” kimliğini müsaade çerçevesi içinde benimsemeye gayret gösterdiğini, bu topraklarda böyle “Türklerin” de var olduğunu anlatırsın. Veya diyelim ki, biraz bilinçlisin ve kendini Türkiyeli olarak tanıtıyorsun. O zaman da “O da ne?” veya “Sen Kürt müsün?” ile karşılaşırsın…”

Burada da anlatıldığı gibi gündelik yaşamda verili kimliği egemen olan ile “başka” olarak tanımlanan arasındaki ilişki devamlı olarak böyle hatırlatmalarla işliyor, böylesi her karşılaşma “farklılığı” hissettirilen için kendisini yeniden kurmak ve tanımlamak anlamına geliyor. Bunun sonucu ise kişinin sürekli olarak “ben kimim?” sorusuna cevap arayıp kendisini “biz” olarak dâhil ettiği gruba aidiyetini tekrar tekrar tanımlaması demek. Böyle bir durumla devamlı karşılaşmanın ne kadar sıkıntılı olabileceğini söylemeye gerek yok sanıyorum.

Emek Erez

https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2017/11/16/yahudinin-bir-gunu/

 

  • HER NE KADAR YAHUDİLERİN ÜLKEYE KATKILARI YADSINAMAZSA DA, GÜNÜMÜZDE İNGİLİZLERİN YAHUDİLERİ PEK SEVDİĞİ SÖYLENEMEZ

Lord Balfour’un dışişleri bakanı olduğu dönemde başbakan olan ve siyaseti yönlendiren Lloyd George bir ‘Hebraist’ olarak bilinirdi. Yani Eski Ahit’in yer terimlerini (Jerusalem, Armageddon vb) kendi coğrafyasından bile daha iyi tanıdığı söylenir.

Yahudilere gösterilen bu sevda gerçekten elle tutulur bir sempatiden ziyade, kavram olarak Yahudilerin kendi ülkelerine dönmelerinin Hıristiyan dünyası için elzem olduğu ve ancak ondan sonra tüm Yahudilerin İsa’yı kabul edeceklerine dayanırdı.

1930’larda bu akım giderek tersine döndü ve Filistin’e Yahudi göçünün durdurulmasına kadar devam etti. Foreign Office’ın Arabistleri (Dışişlerinin Arap yanlıları) kontrolü ele aldılar ve Soykırımdan kaçanları Filistin’e sokmadılar.

Her ne kadar Yahudilerin ülkeye katkıları yadsınamazsa da, günümüzde İngilizlerin Yahudileri pek sevdiği söylenemez. Son yapılan bir ankete göre İngilizlerin sadece yüzde17’si İsrail’i ‘olumlu’ buluyor. Her ne kadar Theresa May, daha önceki başbakanlar(Cameron, Blair, Brown) gibi İsrail’in başarılarını ve güvenlik anlayışını takdir ediyor hatta saygı duyuyorsa da, İngiliz halkının çoğunluğu Filistinlilere acıma hisleri göstermeyi tercih ederler.

Kraliyet ailesinin de İsrail yanlısı olmadığını biliyoruz. Kraliçenin Orta Doğu’da 60 yıldır ziyaret etmediği tek ülke: İsrail. Fakat II. Elizabeth’in taç giyme töreninde esas dua ağırlığı Eski Ahit olmuştur. Anglo-Sakson kilisesinin Yeni Ahit’le arası (Katolikliğe karşı olduklarından) pekiyi değildir. Hatta daha ileri gidelim: Kraliyetin erkek çocuklarının moheller tarafından sünnet edildikleri biliniyor.

Bakalım annesinin yapmadığı resmi İsrail ziyaretini Charles kral olduğunda yapacak mı?

Ralf Arditi

https://www.turkisrael.org.il/single-post/2017/11/16/Balfour%E2%80%99un-Arka-Plani-%C4%B0ngilizler-Yahudileri-Sever-mi

 

  • EĞER SIRF YAHUDİ DİYE, BİLDİĞİNİZ VE GÖRDÜĞÜNÜZ BÜTÜN OLAYLARIN SORUMLULUĞUNU İSRAİL'E YIKIYORSANIZ VE İSRAİL DEVLETİNİN YOK OLMASINI İSTİYORSANIZ O ZAMAN SİZ BİR ANTİSEMİTSİNİZ VE BİR NAZİDEN FARKINIZ YOK

Değerli okurlarım, yurdumuz da, coğrafyamız da ve insanımız da derin bir Israil devleti düşmanlığı ne yazık ki üst düzeydedir.

"Büyük Israil Projesi"; "Israil dünyayı yönetiyor" komplo theorileri, küçücük çocukların bile ağzında. Tabiki dünyayı yöneten Yahudiler, Türkiye'yi de yönetiyor diye gerçek dışı algı insanlarda mevcut.

"Sen kendini yönetemiyorsan, birileri seni yönetir." Inancı, bir nevi kendimize olan güveni sıfırlıyor. Yani bir çok kişi için kötülüğün başı: Israil olarak görüyor.

Şimdi çok dikkat etmeniz gereken bir husus var.

Eğer sırf yahudi diye, bildiğiniz ve gördüğünüz bütün olayların sorumluluğunu Israil'e yıkıyorsanız ve Israil devletinin yok olmasını istiyorsanız..

O zaman siz bir Antisemitsiniz ve bir Naziden farkınız yok.

Osmanlı devletinin çöküşü ile beraber, onlarca devlet kuruldu. Ortadoğu'da kurulan devletler bağımsızlığını kazandı. Orada kurulan yahudi devletide, aynı kurulan arap devletleri gibi yaşamaya hakkı vardır. Unutmayalım ki, Yahudiler ve yahudilik, o toprakların ilk tek tanrılı dini ve oranın binlerce senelik yerlisidir.

Levent Ekiz

http://www.haberbayern.de/israil-devleti-nefreti-742yy.htm

 

  • GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER İSRAİL’E SÖVMEK YERİNE ONU TAKLİT ETSELER ÇOK DAHA İYİ EDERLER. İSRAİL’E KARŞI ÇIKANLARIN HAMASİYET YERİNE EN AZINDAN ONLARI TAKİP VE TAKLİT ETMELERİNDE DAHA ÇOK YARAR VARDIR

Yüz ölçümü 770.760 km²’lik bir coğrafyaya sahip olan ülkemizin, tarıma en uygun ve sulak alanlarının toplam alanı ise 9.820 km²dir. Yaklaşık yüzde 13.

Oysa ki ülkemizde tarıma kazandırılacak toprağın büyüklüğünü hayal bile edemeyiz.

Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun. Bunu İsrail’le karşılaştırdığımız da, İsrail’in yüzölçümünün 20.270 km² olduğunu ve bu yüz ölçümün yüzde yirmisinin tarım alanı olduğunu görüyoruz. Buna rağmen, İsrail, Ölü Deniz'in güneyinde Ürdün sınırı boyunca Akabe körfezine doğru uzanan deniz seviyesinin 150 metre altındaki suyun olmadığı Arava çölünde kurduğu tarım çiftliklerinde bölgeyi adeta bir vahaya çevirmiş durumdadır.

30 bin dönüm alana kurulu 7 çiftlikte İsrail'in toplam sebze meyve ihracatının yüzde 66'sı gerçekleştirmektedir. Yer altı suları, tuzlu ve tarıma elverişli olmamasına rağmen kurduğu tarım teknolojileri sayesinde hemen her türlü yaş meyve ve sebzenin yetiştirildiği bir ülke olduğunu dünya bilmektedir. Yer altındaki kuyulardan çekilen suların tuzlu olması nedeniyle kurulan güneş enerji panellerinde üretilen elektrik enerjisi ile çıkarılan su arıtılarak tarım da kullanılıyor. Her bir güneş enerjisi panelinin, günlük ürettiği elektrik enerjisi ile 3 bin litre tuzlu su arıtılıyor. Sulamanın tamamı ise damlama sulamayla gerçekleştiriliyor, vahşi sulama ise kesinlikle yapılmamaktadır.

Kavundan karpuza, üzümden hurmaya, domatesten biber ve patlıcana kadar her şeyin yetiştirildiği çiftliklerde üretilen ürünlerin yüzde 90'ı Avrupa ve Amerika pazarına ihraç ediliyor. Üretimin yüzde 10'u ise iç pazarda tüketiliyor. Toplamda yarım milyar dolarlık ihracatın karşılığı olarak ise 750 bin ton yaş meyve ve sebze ihracatı yapılıyor.

1948’de bağımsızlığını yeni kazanmış ve kimsenin pek şans tanımadığı Yahudi devleti bu güne kadar dev adımlar atmıştır. Çünkü milli duygularından ödün vermemişlerdir. Kendi milletini ön planda tutarak ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmışlardır. Hiç bir değerlerini ayaklar altında çiğnememişlerdir, çiğnetmemişlerdir.

Hızlı nüfus artışına rağmen, İsrailliler bugün kişi başına düşen 29.600 dolar gelirle, dünyanın ilk 30 ülkesi listesinde İspanya ve İtalya arasında yer almaktadır.

Petrolden elmasa, hammaddelerinin neredeyse tümünü ithal etmesine rağmen İsrail, küresel bir endüstri merkezi haline gelmiştir. Elmas parlatma ve kesme, işlenmiş gıdalar, elektronik ve tıbbi malzemeler ve yakın zamanda da, bilgisayar yazılımı, yarı iletkenler ve telekomünikasyon dallarında dünya lideridir. Nasdaq listesinde, ABD'den sonra, tüm diğer ülkelerden daha fazla şirketi vardır.

Araştırma ve geliştirme dalları kesinlikle büyük önem taşımasına rağmen, İsrail'in başarısının tek bir açıklaması yoktur. İsrail karşıtları bu başarıya ana neden olarak ABD yardımını gösterirler. Fakat İsrail’in Washington’dan aldığı 3 milyar dolar yıllık yardım kalkınmaya değil askeri harcamalara kullanılmaktadır. Bununla beraber, askeri boyutun, İsrail'in genel kalkınmasında ve sorumluluk alma, uzun vadeli düşünme ve problem çözme kapasitelerinin kanıtlanmasında hayati rol oynadığı doğrudur.

Fikirleri iş girişimlerine dönüştürmek için, İsrail, girişimciliği teşvik eden bir sistem geliştirmiştir. Büyük ve küçük şirketlere yakın yerlerde üniversite “kümeleri” kurmuş, böylece üreticiler, yetenekler ve sermayenin birbirine yaklaştığı bilgi alanları yaratmıştır.

Hükümet, 2000 başvuru içinden seçtiği 1200 değerli projeye her yıl 450 milyon dolar vermektedir. (Bana Köy Enstitülerini hatırlattı.)

Bununla birlikte, İsrail'in "zorlukta başarı" örneği, gelişmekte olan ülkeler için göz ardı edilmemesi geren pek çok dersler içermektedir. ABD himayesinde olduğu veya Yahudi Soykırımından fayda sağladığı gibi siyasi karikatürlerin tam da aksine, onların başarıları, kendi kaderlerinin başkalarının sorumluluğun da olmadığı inancından gelmektedir.

Gelişmekte olan ülkeler İsrail’e sövmek yerine onu taklit etseler çok daha iyi ederler.

İsrail’e karşı çıkanların hamasiyet yerine en azından onları takip ve taklit etmelerinde daha çok yarar vardır.

Ali Galip Akyıldırım

http://blog.milliyet.com.tr/israil-i-model-alalim/Blog/?BlogNo=574934

 

  • İSRAİL DÜŞMANIMIZ DEĞİLDİR. İSRAİL HALKI İSE TÜRKİYE’YE DOST OLMUŞTUR, TÜRKİYE’DEN DE DOSTLUK GÖRMÜŞTÜR. TÜRKİYE’NİN BİRTAKIM UÇ FİKİRLERE SAHİP ODAKLARA GÖRE DEĞİL, KENDİ MENFAATLERİ NE İSE O YÖNDE HAREKET ETMESİ LAZIMDIR…

Suudi Arabistan müftüsü ve ulema heyeti başkanı Abdülaziz Al-i Şeyh, bir televizyon kanalında katıldığı programda İsrail’e karşı savaşmanın caiz olmadığını ve Hamas’ı da terör örgütü olarak gördüğünü, Hizbullah’a karşı İsrail ordusuyla işbirliği yapılabileceğini ifade etti.

Şimdi Türkiye’deki İslamcılar sanki bu çok yeni bir düşünceymiş gibi veryansın ediyorlar. Müftüye ve Suudi Arabistan’a söylenmedik söz bırakmıyorlar. Müftünün sözlerini okuyorum, bir yanlış göremiyorum. Hizbullah terörist değil mi? Hamas terörist yöntemlerin dışında mı? Bunlar her fırsatta, Türkiye aleyhine olmuyorlar mı? Nerede ve ne zaman Türkleri ve Türk milletini desteklemişler? Türkiye onların yanında durdu diye ne zaman müteşekkir olmuşlar? Yaptıkları her eylem İslam’a ve islam alemine zarar vermiyor mu?

(…) Türkiye’nin milli menfaatlerimizi ve dini hassasiyetlerimizi dikkate almak kaydıyla resmen tanımış olduğu, içinde pek çok kendi vatandaşı yaşayan İsrail devleti ile iyi ilişkiler içinde olması kuşkusuz ki önemlidir. Kategorik bir Yahudi ve İsrail düşmanlığı, insanlık düşmanlığıdır. Biz yapamayız. Ortadoğu’da tüm savaşların sona ermesi ve barışın egemen olması mutlak arzumuzdur. Bu barışın tüm ülkeleri, dinleri, mezhepleri, milletleri kapsaması elzemdir. Türk devleti olarak İsrail ile çıkarlarımız çatıştığında elbette ki Türkiye’nin çıkarlarını korumak ve bu yönde hareket etmekle ödevli ve görevliyiz.

(…) Madem Suudi Arabistan bile İsrail ile iyi ilişki diyor, madem Mısır İsrail ile zaten iyi gidiyor; üstelik onların dini otoriteleri bile bu ilişkileri meşru ve olumlu bir şekilde değerlendiriyor, kuşkusuz bu değerlendirmeler, dini değil siyasidir; Türkiye neden İsrail ile sorunlu olmaya devam edecek… İsrail düşmanımız değildir. İsrail halkı ise Türkiye’ye dost olmuştur,Türkiye’den de dostluk görmüştür. Türkiye’nin birtakım uç fikirlere sahip odaklara göre değil, kendi menfaatleri ne ise o yönde hareket etmesi lazımdır…

Zakir Avşar

http://www.superhaber.tv/israil-suudi-arabistan-iliskileri-ve-turkiye-91883-makale

 

  • İSRAİL’İN SURİYE’DE SAVAŞ BAŞLADIĞINDAN BERİ SÜRDÜRDÜĞÜ POLİTİKAYA BAKTIĞIMIZDA, AMACININ ÇATIŞMADAN UZAK DURMAK OLDUĞU, ANCAK NE SINIRLARINDA YENİ BİR CEPHE AÇILMASINA NE DE HİZBULLAH’A SİLAH GÖNDERİLMESİNE İZİN VERMEYECEĞİ AÇIKÇA GÖRÜLÜYOR

Lübnan’da İsrail-Hizbullah savaşının bir rövanşı yaşanır mı, gelişmeler sonrası akla gelen ilk soru. İsrail’in Suriye’de savaş başladığından beri sürdürdüğü politikaya baktığımızda, amacının çatışmadan uzak durmak olduğu, ancak ne sınırlarında yeni bir cephe açılmasına ne de Hizbullah’a silah gönderilmesine izin vermeyeceği açıkça görülüyor. Bu hedefinde büyük oranda başarıya ulaştığını da söylemek mümkün. İsrail savaşın içine çekilmedi, Hizbullah’a silah transferini ve Golan’da yeni bir cephe açılmasını büyük ölçüde engelledi. Bu stratejisine Lübnan’da da devam edeceğini söylemek mümkün.

Hem İsrail ve Hizbullah arasındaki gerilim yeni değil. Ancak bazı şeyler değişti. Her iki taraf da 2006 Lübnan savaşından çok şey öğrendi. İsrail özellikle istihbaratını güçlendirdi. Bunu Hizbullah’a giden silah konvoylarının güzergahını takip etmesinden anlıyoruz. İsrail ayrıca 2015’te Golan’da yeni cephe açılmasını engellemek için İran ve Hizbullah liderlerinin bulunduğu konvoyun bilgisine erişip vurmuştu. 

Hizbullah ise İsrail’e karşı savaşan bir milis güçken Lübnan’da güçlü politik bir aktöre de dönüştü. Orta Doğu’da gelişen ve çoğunlukla İsrail ile ilgisi bulunmayan çatışmalarda rol alan Hizbullah, hem askeri tecrübesini arttırdı, hem de İran’ın etkisini ve gücünü yaymaya yönelik en önemli araçlardan biri haline dönüştü.

Her iki tarafın da son 11 yıldır İsrail-Lübnan sınırında süregelen çatışmasızlığı korumak ve bu yıkıcı savaşı ertelemek isteyeceğini düşünüyorum. Ancak her iki tarafın da savaşmak istememesi, savaşın çıkmayacağı anlamına gelmiyor. İsrail’in geniş çaplı askeri tatbikatı da bu olasılığa yönelik. Çünkü İsrail’in içine çekilmeye çalışıldığı savaş sadece Hizbullah’a yönelik değil, İran’a karşı da olacak.

Karel Valansi

http://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/israil--hizbullah-savasinin-rovansi-yasanir-mi,18568

 

Netten okumalar

 

  • HEDY LAMARR: ARTİST VE MUCİT – EDİP EMİL ÖYMEN

http://www.herkesebilimteknoloji.com/yazarhp/hedy-lamarr-artist-mucit

 

  • YAHUDİ MUHACİRLER-24 – ERALP ADANIR

http://www.yeniduzen.com/yahudi-muhacirler-24-11548yy.htm

 

  • BULGARLAR YAHUDİLERİNİ KURTARDI MI? 1-2-3 – NEDİM AKIN

http://www.bghaber.org/bghaber/bulgarlar-yahudilerini-kurtardi-mi/

http://www.bghaber.org/bghaber/bulgarlar-yahudilerini-kurtardi-mi-2/

http://www.bghaber.org/bghaber/bulgarlar-yahudilerini-kurtardi-mi-3/

 

  • START-UP EKOSİSTEMİNİN ‘KUTSAL’ TOPRAKLARINA YOLCULUK – HÜSNİYE GÜNGÖR

https://www.dunya.com/surdurulebilir-dunya/start-up-ekosisteminin-kutsal-topraklarina-yolculuk-haberi-391391

 

  • İSRAİL NE YAPMAK İSTİYOR? – UFUK ULUTAŞ

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/israil-ne-yapmak-istiyor--c2/haber-680797

 

 

Takılan tweetler

 

Murad Çobanoğlu‏ @muradcobanoglu 18 Kas

Galata Büyük Hendek Caddesinde sağdaki bahçe kapısı gibi gözüken yerde bugün @muze500 ve Cumhuriyet sonrası yapılan ender sinagoglardan olan Neve Şalom Sinagogu bulunuyor.

 

 Pelin Kesebir‏ @PelinKesebir 14 Kas

"Arkadaşlığı nasıl tanımlarsınız" sorusuna Auschwitz'ten kurtulmuş bir Yahudi kadının cevabı: "Beni saklarlar mıydı?".

Karel Valansi‏ @karelvalansi 14 Kas

İlginç zamanlar: İsrailli bakan, Suudi müftüyü İsrail'e karşı savaşmanın caiz olmadığı ve Hamas'ın terör örgütü olduğu yönündeki fetvasından dolayı tebrik ederek ülkesine davet etti.

Karel Valansi‏ @karelvalansi 21 Kas

BM’de “Nazizmin yüceltilmesi ve ırk bazlı ayrımcılıkla mücadele” tasarısı 133 oyla kabul edildi. Türkiye oylamada çekimser kaldı. Neden?

Venere‏ @Contessadiforli 17 Kas

Abdulhamit ve Yahudi meselesi uzerine Ilber Ortayli hoca gayet net anlatmis. Ozellikle bazi kesimlerin inandigi gibi Theodor Herzl kovulmasi gibi hic olay olmadigi gibi Mecidiye Nisani ihsan edilmis.

 

 Antoloji Ankara‏ @Antoloji_Ankara 21 Eki

1960’lı yıllar... Altındağ Yahudi (Yeğenbey) Mahallesi’nde yer alan Ankara Sinagogundan kareler...