Ai Weiwei ve insan onuruna saygı

Sabancı Müzesi, Çinli ünlü sanatçı Ai Weiwei’in yapıtlarını Türkiye’de ilk kez sergileme imkânı yaratarak sadece sanatseverlerin değil, toplumsal duyarlılıkları ile yaşadığı kültürel değerlerin farkında olan herkesin ilgi ve dikkatine sundu. Eylülde açılan sergide sanatçı, özellikle porselen malzemenin plastik kullanımıyla oluşturduğu yapıtlarında yaşadığımız dünyanın güncel sorunlarına el atıyor.

Rubi ASA Sanat
4 Ekim 2017 Çarşamba

Sabancı Müzesi, Ai Weiwei’in yapıtlarını Türkiye’de ilk kez sergileme imkânı yaratarak sadece sanatseverlerin değil, toplumsal duyarlılıkları ile yaşadığı kültürel değerlerin farkında olan herkesin ilgi ve dikkatine sundu. 12 Eylül günü açılan sergide sanatçı, özellikle porselen malzemenin plastik kullanımıyla oluşturduğu yapıtlarında yaşadığımız dünyanın güncel sorunlarına el atıyor.

Ai Weiwei sanatsal anlatım diliyle kendi özgeçmişine paralel Çin kültürünün tarihsel izlerinden yararlanarak ve sanat tarihinin izlerini sürerek çağdaş topluma hümanist boylamda ayna tutmayı başarıyor.

Günümüz dünyasının paradoksal yapısına eleştirilerini Çin el sanatları aracılığıyla aktarırken, kendi yaşam biçimini de bu muhalif platforma taşıyıp sanatın politik düzleminde adeta bir aktivist gibi yol alıyor.

Sanatçı bugüne kadar ortaya koyduğu yapıtlarıyla, kültürlerin değişen yapısı ile politik devinimlerin gerek toplumsal gerek bireysel çatışmalarını özgürce ele alabilirken izleyenleri sanatsal ve tarihsel değerler üzerine düşünmeye çağırıyor.

Dönemin muhalif şairlerinden Ai Qing’in oğlu olan ve Beijing’de, 1957’de doğan Ai Weiwei, günümüzün çağdaş sanat alanında en çok yapıt üreten ve politik tavırlarının sanatında yer almasıyla dikkatleri üstüne çeken bir sanatçı.

Ai Weiwei’nin, heykel, büyük ölçekli yerleştirmeler, film, fotoğraf,  porselen, seramik işçiliği ve mimarlık gibi sanatını her türlü ifade edebilecek elemanlarla farklı disiplinlerde çalıştığını görüyoruz.

Babasının Çin Komünist Partisinin suçlamaları yüzünden 1959’da ailesiyle birlikte gönderildiği bir eğitim kampında büyüyen Ai Weiwei, 1981’de ABD’ye öğrenim için gitti. Orada Marcel Duchamp ve Andy Warhol gibi ikonik sanat kişilerinin yapıtları ve düşünceleriyle tanışması Ai Weiwei’in çağdaş sanata yaklaşımını büyük oranda etkiledi.

Sonraki yıllarda ABD’de çoğunlukla New York’ta, hazır objelerle kavramsal sanat yaparak yaşadı. Parsons School of Design ve Art Students League of New York’ta okudu ve döneminin en seçkin sanatçılarından oldu.

Çin’e 12 yıl sonra, 1993 yılında, babasının hastalığı sebebiyle geri döndü ve ülkesinde deneysel sanatçılarla beraber Beijing East Village’ın kurulmasına yardım etti. Bu çalışmaların arasında döneminde dirsek teması kurduğu sanatçılar ve yapıtları hakkında üç serilik bir kitap dizisi yayınladı. Black Cover Book (1994), White Cover Book (1995) ve Gray Cover Book (1997). 1997’de kurulan ve ortağı olduğu China Art Archives & Warehouse’da (CAAW) sanat yönetmenliği yaptı. 2005’te Çin’in en önemli internet platformu Sina Weibo tarafından bir blog oluşturuldu. Bu meşhur blog sık sık yerel yönetimler tarafından denetime alındı ve yasaklandı. Aynı yıl İsveç, Almanya, Avusturya ve ABD’de sergilenen ‘Mahjong: Contemporary Chinese Art from the Sigg Collection’ın küratörleri arasında yer aldı ve sanat düşüncesiyle yapıtlarını blog’unda paylaştı.

2008 Sichuan Depremi kurbanlarına dikkat çekecek ‘Yurttaş Soruşturması’ projesinde sosyal medyayı kullanıp, bir aktivist olarak edindiği tecrübelerden yararlanarak toplumu harekete geçirmesi, sanatın siyasi aktivizm ile çağdaş bir yaptırım aracı olabileceği düşüncesini ortaya koydu.

Ai Weiwei, çağdaş dinamikler ve tarih algısıyla ilgili çalışmaları aracılığıyla otuz yılı aşkın bir süredir dünyayı algılamak ve yorumlamada yeni yollar sunuyor.

Çin’in tarihsel kültüründen ve geleneksel sanatından etkilenerek yaptığı deneyler ona geçmiş ve bugün, eski ve yeni Çin arasında köprüler kurma imkânlarını sundu. Bu da aynı zamanda Çin toplumunun sosyolojik değişiminin Weiwei’nin sanatında dünya ile bağlantı kurmasına zemin hazırladı.

Ai Weiwei yaşadığı Çin’de yaratıcı, esprili ve toplumsal olaylara duyarlı bir dille sanatsal üretimlerine devam ederken Çin devletinin denetimci gözü sanatçıyı her zaman sıkı takipte tuttu. Bu durum sanatçının muhalif ve aktivist yönünü güçlendirirken, yapıtlarıyla dünyaya mesaj vermesinin önünü kesemedi.

Nisan 2011’de Pekin Havalimanında Çin hükümeti tarafından (sudan yaratılan bir sebep) vergi yolsuzluğu suçlamasıyla tutuklandı.

22 Haziran 2011’de serbest bırakıldı. Gözdağı vermek, işkencelere maruz bırakılmak, susturulmaya çalışılmak Ai Weiwei’yi yıldırmadı.

Sanatçı, 2013’ün kasım ayında hükümetin seyahat özgürlüğünü kısıtlamasını protesto etmek için Beijing’deki stüdyosunun dışında duran bisikletin sepetine bir demet taze çiçek koymaya başladı. Ai çiçeklerin fotoğrafını çekip sosyal medya hesaplarında paylaştı. Destekçileri de çiçek fotoğraflarını #Flowers For Freedom (#Özgürlük için çiçekler) etiketiyle paylaştı. Bu yarı protesto yarı performans biçimindeki eylem, yetkililer sanatçının pasaportunu 22 Temmuz 2015’te iade edene kadar 600 gün sürdü.

Sanatçı kişiliğinin yanı sıra, sosyal, siyasal ve kültürel bir eleştirmen de olan Weiwei, aynı zamanda insan hakları savunucusudur da. ‘Sunflowers Seeds’ sergisi için yapılan porselen ay çekirdeklerini yapmaları için bir koca köy halkını istihdam etti. Çin devletinin bedava çalıştırdığı insanlara haklarını verirken devleti insan hakları sömürüsü yönünde de uyarmış oldu. Bu sebeptendir ki hükümet tarafından bir kere daha hapse atıldı.

Sanatçı son yapıtlarını Klasik Çin Porselen Sanatı üzerinden günümüz sorunlarına taşıdığı ve savaş, göç, göçebelik olaylarına odaklı sürdürdüğü yapıtlarla, mültecilerin sorunları, yaşadıkları trajik öyküler, göçlerle yer değiştiren nüfuslar, kayıp insanlar, ölen çocuklar ile dünyanın sessiz kalan sesine Homeros Destanı gibi şiirsel bir söylemle yanıt aramış Ai.

Yakın tarihli kişisel sergileri arasında, Washington DC Hirshhorn Müzesi ve Heykel Parkındaki ‘Ai Weiwei: Hirshhorn’daki İzler’, Kudüs İsrail Müzesindeki ‘Belki, Belki Değil’, Prag Ulusal Galerisindeki ‘Yolculuk Yasası’, Floransa, Palazzo Strozzi’deki ‘Ai Weiwei, Libero’, Viyana 21er Haus Çağdaş Sanat Müzesindeki ‘Ai Weiwei. Yer Değiştirme – Dönüşme’ ve Londra Kraliyet Sanat Akademisindeki ‘Ai Weiwei’ yer alıyor.

Başarılı sanatçıya hayatı pahasına olsa da devletle mücadelesine devam etmesinin sebebi sorulduğunda şöyle cevaplıyor: “Eğer sanatçılar insanlık onuru ve insan haklarından bahsedemeyecekse, bunu başka kim yapacak ki?”

Tavsiyem; mutlaka Ai Weiwei’nin bu olağandışı sergisini görmeniz ve çağımızda yaşanan belki de gündelik sorunlarımızın içinde kanıksadığımız trajik yaşamlara ve toplumsal olaylara karşı sanatıyla yürüttüğü haykırışı tüm duyularımızla anlamaya çalışmamız olacaktır.