Web´den Seçmeler

• Türk vatandaşı Yahudiler ülkemizin ayrılmaz bir parçasıdır. Ataları 1492 yılında İspanya’daki Engizisyon Mahkemeleri’nin zulmünden kaçarak buraya sığındılar. O günden bu yana hep birlikte barış içinde yaşıyoruz.Bu topraklara ayak bastıkları dönemlerden günümüze kadar Anadolu uygarlığına olağanüstü katkılar yaptılar. Bugün Türkiye’de sahip olduğumuz zenginliklerde Yahudi vatandaşlarımızın -her anlamda- büyük payı var.Onlar burada doğdu, askerliklerini yaptı, çocuklarını burada evlendirdi. Burası hepimiz gibi onların da vatanı. O nedenle vatandaşımız olan Yahudiler için “Türkiye’ye bağlı insanlar” bile demek istemiyorum. Zira bu bile kırıcı olabilir. Sanki bir şeyleri ispatlamak zorundaymışlar gibi. Onlar ülkemizin asli unsuru, tıpkı Türkler, Kürtler, Aleviler, Sünniler gibi. HAKAN ÇELİK - POSTA

Diğer
2 Ağustos 2017 Çarşamba
  • 500 YIL SONRA, HİÇ OSMANLI’DA BAŞINA GELMEMİŞ İŞLERLE KARŞILAŞAN VE BUNUN HAKLI TEDİRGİNLİĞİNİ, ÜRKEKLİĞİNİ, KAYGILARINI YAŞAYAN BİR CEMAAT VAR

Yıllardır her yaz ortasında yinelediğim alışkanlığım belli: Eminönü'ndeki Levi lokantasına gidip, orada, 500 yıl önce gelip İstanbul'u yurt edinmiş Sefarad yurttaşlarımızın mutfağında özel yeri olan gaya balığını yemek. Bu balığın bir adı da gelincik. Başlıca özelliği sadece Temmuz ortasından Ağustos ortasına kadar bulunması. İkinci özelliği pulsuz bir balık olması. Üçüncüsü ekşi erikle pişirilmesi.

Levi'ye gidince kaşkarikas yememek olmaz. Bu da kabakların kabuklarından yapılan ekşili bir yemek. Bir tür zeytinyağlı. İyi pişirilirse yemelere doyulmaz. Ona doyulmaz da domates ve pirinçten yapılan armi'ye doyulur mu? Peki içine patlıcan koyulmuş borekas'lara ne diyeyim?

Velhasıl-ı kelam bütün mutfaklar gibi Sefarad mutfağımız da zengin ve zevklidir. Yüz yılların (galiba bin yılların demeliyim) oluşturduğu bir süzülmüşlüğü yansıtır. Taş üstüne taş konarak oluşturulmuştur.

Bu sene de diğer özelliklerinin yanında bu konularda da 'bilirkişi' dostum Geri Benardete aradı geçen gün ve dönemin açıldığını bildirdi. En iyi balıkçı diye bana daha çocukluk yıllarımda öğretilmiş, Taze Balıkçı'ya gitmiş. Gayanın önceden haber verilirse bulunup ertesi gün teslim edileceğini bildirmişler. Peki. Levi'yi arayıp durumu gözden geçirelim dedim...

Aradım ki, Levi taşınmış. Eminönü'nde içine girmekten ayrıca zevk duyduğum eski püskü, yıkıldı yıkılacak hanı satıldığı için bırakmış. Okmeydanı'nda bulunması bir derece güç olsa da hayli ortalık yerdeki küçük dükkanına taşınmış.

(…) Masada da konuştuk. Ben bu konuda biraz Musevi cemaatini suçluyorum. Kendi kültürlerine ve kültürel miraslarına pek sahip çıkmıyorlar diye. Hep söylerim. İstanbul'daki en büyük ahşap Sinagog şimdi bir otomobil lastiği imalatçısı. Neyse ki, Balat'taki sinagog kurtarıldı. Oysa bütün bunların teker teker gündelik hayata kazandırılması gerek. Karşı cevabı biliyorum: cemaat yok. Ben de bir başka tespitte bulunuyorum: olması gerekmez, siz yapın.

Biz tam bu yemekleri yemiştik ki, ertesi gün kıyamet koptu. Bir grup gidip Neve Şalom'u bastı. O yetmedi bizim Balat'taki Ahrida sinagogu önünde de gösteri yapıldı. Olacak şey değil! Gereken cevaplar verildiyse de ben sesleri, tonlamaları ve kınamaları daha yüksek beklerdim. Bekliyorum. Nitekim masada da 1933-34 Trakya olaylarını konuşmuştuk. Kısacası 500 yıl sonra, hiç Osmanlıda başına gelmemiş işlerle karşılaşan ve bunun haklı tedirginliğini, ürkekliğini, kaygılarını yaşayan bir cemaat var.

Neyse, bütün bu tatsız şeylere rağmen biz tat alarak yedik yemeğimizi. Levi lokantası uzun yıllar yaşamalı, biz de daha bir süre gaya balığını yiyebilmeliyiz...

Hasan Bülent Kahraman

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/kahraman/2017/07/30/unutulmus-yemekler-yitik-lokanta

 

  • İBADET ETMEK VE SONRASINDA KAHVALTI YAPMAK İÇİN POLİS KORUMASI, ÖZEL GÜVENLİK VE ÇELİK KAPILARA İHTİYAÇ DUYMAK, SİYASİLERİN DİLİNDEN HİÇ DÜŞÜRMEDİĞİ ‘HOŞGÖRÜ’ KAVRAMININ HANGİ TANIMIYLA AÇIKLANABİLİR?

Alperen Ocakları’nın Neve Şalom Sinagogu’na yaptığı saldırının iki gün sonrasına, Büyük Osmanlı Derneği’nin Balat Ahrida Sinagogu’na yaptığı ırkçı saldırıyla aynı güne denk gelen turda, ilk durağımız, Şabat duasına katılmak üzere gittiğimiz Hemdat İsrael Sinagogu’ydu. Sinagogun bulunduğu sokakta polisler olası bir saldırıyı engellemek üzere bekliyordu. Tur katılımcıları olarak sıkı bir göz taramasından geçtikten sonra sinagogun kapısına vardık. Özel güvenlik ekipleri kimlik kontrolü yaptı, kimlik numaralarımızı kaydetti. Önce bir çelik kapıdan geçtik, ardından küçük bir odaya alındık. Bu odada çantalarımız epey detaylı bir şekilde kontrol edildi. Bu ziyareti antisemit, ırkçı saldırıların hemen ardından yapmamıza rağmen cemaat bizi güleryüzle karşıladı ve dua bittikten sonra sorularımızı yanıtladı. Sonrasında, biz misafirlere, cömert bir kahvaltı ikram edildi.

İbadet etmek ve sonrasında kahvaltı yapmak için polis koruması, özel güvenlik ve çelik kapılara ihtiyaç duymak, siyasilerin dilinden hiç düşürmediği ‘hoşgörü’ kavramının hangi tanımıyla açıklanabilir? Antisemitizmin ve bu düşüncenin kabuk değiştirmiş hali olan antisiyonizmin bizzat devlet televizyon kanalında tarihî dizi kılıfında sunulduğu bir ülkede, beş yüz sene önce Avrupa’dan kovulan Yahudilerin Osmanlı tarafından kabul edildiğini vurgulamanın anlamı nedir? Yahudilere karşı nefret suçlarının bu kadar açıkça işlenebildiği ve bu suçların cezasız kaldığı bir ülkede eşit vatandaşlıktan nasıl bahsedilebilir?

Ümit Yıldız

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/19046/sehrin-kulturunu-istanbul-tukenmeden-gezin

 

  • ALLAH KORUSUN, ORTADOĞU’YU BÜSBÜTÜN KARIŞTIRMAK AMACIYLA “RADİKAL ÖRGÜTLER” MESCİD-İ AKSA’DA BİR “İNTİHAR BOMBASI” EYLEMİ YAPARSA BUNUN BİR “İNFİAL TSUNAMİSİ” YÜKSELTECEĞİ, DALGA DALGA BÜTÜN İSLAM ÂLEMİNE YAYILABİLECEĞİ KUŞKUSUNU/KAYGISINI ALGILADIM. BU DA DÜŞÜNÜLMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKEN BİR “ARGÜMAN”

Diğer bakışı ise İsrail’le yakın çevrelerden aldığım izlenimlerle yansıtayım:

Mescid-i Aksa’nın İslam âlemi için çok büyük değeri ve hassasiyet konusu olduğu gerçeğinden hareketle, provokasyonlara karşı “güvenlik önlemlerinden” söz ediliyor.

Allah korusun, Ortadoğu’yu büsbütün karıştırmak amacıyla “radikal örgütler” Mescid-i Aksa’da bir “intihar bombası” eylemi yaparsa bunun bir “infial tsunamisi” yükselteceği, dalga dalga bütün İslam âlemine yayılabileceği kuşkusunu/kaygısını algıladım.

Bu da düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir “argüman.”

Ancak...

Eğer gerekçe böyleyse bile, İsrail’in “kaygılarını” İslam devletleriyle paylaşması, gerekli önlemleri onların da görüşlerini alarak “ortak güvenlik önlemleri” haline getirmesi çok daha sağduyulu bir yaklaşım olur.

İsrail halkının, İslam devletleriyle çevrili Ortadoğu’da barış ve esenlik içinde yaşayabilmesi için sadece Mescid-i Aksa olayıyla sınırlı değil, sorunlu bütün konularda bu yöntemi benimsemesi ve uygulamasında fayda var.

1000 yıllık bir Musevi hülyasını hatırlatayım:

“Herkesin kendi asma ve incir ağacı altında huzur içinde oturduğu, adını gizlemeden, dininin kutsal mekânlarında serbestçe dua edebildiği bir ülke...”

1000 yıl önce “diri diri ateşe atılarak yakılmak” kâbusuyla yaşamış ve yüzyıllar boyunca itelenmiş, gettolara kapatılmış, Nazi Almanya’sı ve Stalin Rusya’sı döneminde kıyıma uğratılmış Musevilerin hülyası buydu. Haklıydılar.

1000 yıl önce ve yüzyıllar boyunca geleneksel duaları “Kudüs’te -yeniden- yaşamak, buluşmaktı.”

Şimdi...

Bu duaları gerçekleşti.

Artık kendi toprakları, kendi devletleri var.

1000 yıl ve yüz yıllar boyu yaşadıkları acıları hatırlamalı ve kendinden olmayanlara çektirmemeye özen göstermeliler.

Güneri Cıvaoğlu

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/incir-ve-asma-altinda-2492283/

 

  • ONLAR BURADA DOĞDU, ASKERLİKLERİNİ YAPTI, ÇOCUKLARINI BURADA EVLENDİRDİ. BURASI HEPİMİZ GİBİ ONLARIN DA VATANI. O NEDENLE VATANDAŞIMIZ OLAN YAHUDİLER İÇİN “TÜRKİYE’YE BAĞLI İNSANLAR” BİLE DEMEK İSTEMİYORUM. ZİRA BU BİLE KIRICI OLABİLİR

İsrail’in Mescid-i Aksa çevresindeki uygulamalarını protesto etmek için toplanan bir grup, İstanbul Şişhane’deki Neve Şalom Sinagogu’nun önünde eylem gerçekleştirmişti. Daha sonra Yahudilerin eski sinagogu Ahrida’da gösteri yapıldı. Bu mekânların âdeta hedef gibi gösterildiği girişimleri son derece yanlış ve tehlikeli buluyorum.

Neve Şalom, Türk vatandaşı Yahudilerin gittiği bir ibadethane. Tıpkı camiler ve kiliseler gibi anayasamızın koruması altında.

Yıllar önce İstanbul’daki sinagogların terör saldırılarının hedefi olduğu düşünülecek olursa İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün buralarda protesto amaçlı kalabalıkların toplanmasına izin vermeyeceğini umuyorum.

Cehalet ya da başka bir sebeple yıllardır ülkemizdeki Yahudiler sanki İsrail devletinin buradaki temsilcileriymiş gibi gösterilmek isteniyor. İsrail hükümeti Filistinlileri hedef alan herhangi bir adım attığında tepki ve şiddet Türkiye’deki Yahudilere yöneliyor. Bu son derece saçma ve hatalı bir tavır. Göstericilerin çoğu eylemlerini “Osmanlı torunlarıyız” havasında gerçekleştiriyor; fakat Osmanlı tarihi hakkında pek bir bilgilerinin olmadığı ortada. Zira Yahudilere kucak açan ve onları devletin ayrılmaz bir unsuru haline getiren bizzat Osmanlı’ydı.

Türk vatandaşı Yahudiler ülkemizin ayrılmaz bir parçasıdır. Ataları 1492 yılında İspanya’daki Engizisyon Mahkemeleri’nin zulmünden kaçarak buraya sığındılar. O günden bu yana hep birlikte barış içinde yaşıyoruz.

Bu topraklara ayak bastıkları dönemlerden günümüze kadar Anadolu uygarlığına olağanüstü katkılar yaptılar. Bugün Türkiye’de sahip olduğumuz zenginliklerde Yahudi vatandaşlarımızın -her anlamda- büyük payı var.

Onlar burada doğdu, askerliklerini yaptı, çocuklarını burada evlendirdi. Burası hepimiz gibi onların da vatanı. O nedenle vatandaşımız olan Yahudiler için “Türkiye’ye bağlı insanlar” bile demek istemiyorum. Zira bu bile kırıcı olabilir. Sanki bir şeyleri ispatlamak zorundaymışlar gibi. Onlar ülkemizin asli unsuru, tıpkı Türkler, Kürtler, Aleviler, Sünniler gibi.

Camiler nasıl ülkemizin kıymetli ibadethaneleri ise kiliseler ve sinagoglar da öyle. Tamamı Türkiye’nin kurumları ve hepsi anayasamızın güvencesi altında faaliyet gösteriyor. Türkiye’nin, inançları koruma altına alan laik bir devlet olduğunu unutmayalım... İsrail, politikaları veya yanlışlarından ötürü elbette protesto edilebilir, kınanabilir. Ancak bunun yeri Türkiye’deki ibadethanelerin önü değildir.

Hakan Çelik

http://www.posta.com.tr/turkiye-deki-yahudiler-hakan-celik-yazisi-1318006

 

  • KENDİLERİ KADAR HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ BULUNAN YAHUDİ VATANDAŞLARIMIZA DİNLERİ FARKLI DİYE REHİNE MUAMELESİ ÇEKİYORLAR

Nereden bakarsanız bakın gayri hukuki ve gayri ahlaki bir eylem bu. Dünyanın bir başka yerinde meydana gelen bir haksızlığın faturasını, sırf dini kimliklerinden ötürü masum insanlara çıkarıyorlar. İsrail’in yanlışlarının hesabını Yahudi vatandaşlarımızdan sormaya kalkıyorlar. Sözümona Müslümanların ibadet hürriyetinin ayaklar altına alınmasına karşı çıkarken, kendileri Yahudilerin ibadet hürriyetini çiğnemekte herhangi bir beis görmüyorlar. Bu toprakların insanlarına gözdağı veriyorlar. Kendileri kadar hak ve yükümlülükleri bulunan Yahudi vatandaşlarımıza dinleri farklı diye rehine muamelesi çekiyorlar.

Peki, bu Alperen Ocakları bu denli hukuksuz ve kışkırtıcı fiillere imza atarken neye güveniyor? Neden bu kadar rahatlar? Hatırlanacaktır, bir süre önce yine aynı örgüt, LBGT gruplarının düzenlediği “Onur Yürüyüşü” için de racon kesmiş, kendilerinin olduğu yerde böyle bir yürüyüşün yapılamayacağına dair tehditler savurmuştu. Böylesine pervasız davranmalarının arkasındaki kaynak ne olabilir? Bu cesareti nereden alıyorlar? Sanırım, bunun birbiriyle bağlantılı biri siyasi diğeri de hukuki iki sebebi var.

Siyasiden kastım, iktidarın tatbikatı ve söylemidir. Hamaset tavan yapıyor, milliyetçilik azdırılıyor. Sınırları oldukça dar çizilmiş bir “millilik” ve “yerlilik” baş tacı yapılıyor; onların dışında kalanlar tu kaka ediliyor. Milliyetçiliğin bu kadar tırmandırıldığını gören Alperen Ocakları da kendilerini memleketin sahibi olarak konumlandırıyor. Kural koyma ve kimin, nerede, nasıl ve ne şekilde davranacağını belirleme hakkını kendilerinde görüyorlar.

Hukukiden kastım ise, yaptıklarının yanlarına kâr kalmasıdır. Canı istediğinde son derece atılgan ve seri bir emniyet ve yargı gücümüz var. Mesela “insan hakları” bahsi edildiğinde buluttan nem kapıyor, hak savunucularından bir “ajan” ya da “provokatör” çıkarmak için son derece cevval davranıyor. İktidarı eleştirisi içeren gazetelerin manşetlerine ve yorumlarına aşırı bir hassasiyetle yaklaşıyor, siyasi bir eleştiriden hukuki bir suç çıkarmak için aşırı bir gayret sarf ediyor. Emniyet ve yargımız, sübliminal mesajları dahi rahatlıkla tespit ediyor ve çözüyor.

Vahap Coşkun

http://serbestiyet.com/yazarlar/vahap-coskun/onlar-hem-vatandas-hem-rehine-806970

 

  • MADALYONUN DİĞER YÜZÜNDEYSE HEM TÜRK, HEM İSRAİL HÜKÜMETLERİNİN BİR ŞEKİLDE SÜRDÜRMEK İSTEDİKLERİ NORMALLEŞME SÜRECİ VAR. BU SÜRECİN EN SOMUT HEDEFLERİ ARASINDAYSA, İSRAİL GAZININ, TERCİHAN KIBRIS GAZIYLA BİRLİKTE AVRUPA BİRLİĞİ PAZARLARINA TÜRKİYE ÜZERİNDEN TAŞINIP TAŞINMAMASI TARTIŞMASI BULUNUYOR

Olaylar çıkmasından endişe edilen 21 Temmuz Cuma namazı öncesi hükümeti de başka türlü alarma geçiren bir olay meydana geldi. BBP çizgisine yakın Alperen Ocakları 20 Temmuz gecesi İstanbul’daki Türk Yahudi toplumunun önemli varlıklarından Neve Şalom sinagogu önüne gelerek İsrail hükümetini protesto ettiler. Yalnızca adres yanlış değildi; “Kardeşlerimizin ibadeti engellenirse biz de size engel oluruz” tehditleriyle ibadethanenin kapısını tekmeleyip taşladılar.

Oysa Erdoğan daha birkaç saat önce Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin ile telefonda görüşüp Türkiye’nin tepkisini dile getirmiş, İsrail’den kısıtlamaları kaldırmasını ve ibadetlerini yapanları rahatsız etmeyecek önlemleri almasını istemişti.

Ankara ertesi gün Kudüs’te çıkan olaylardan dolayı İsrail hükümetini kınarken, sinagoga yapılan saldırıyı da kınadı ve hiçbir dinin ibadetine engel olunmaması gerektiğini söyledi. Bu arada, daha önce İsrail’le ilişkilerin kesilmesine neden olan Mavi Marmara faciasının aktörlerinden İHH’nın AK Parti kaynaklarından gelen telkinlerle protestoların cami çıkışlarıyla sınırlı kalmasına çalıştığı haberi kulise yayıldı.

(…) Nasıl siyasi rakipleri Netanyahu’yu Türkiye’ye karşı daha sert davranmaya itiyorsa, Saadetinden BBP’sine İHH’sından (15 Temmuz askeri darbe girişimiyle birlikte devletten tasfiye edilmekte olan) Fethullahçıların yerini almaya talip diğer İslami cemaat üyelerine dek pek çok kesim de Erdoğan’ı daha sert bir çizgiye çekmek için adeta rekabet içinde görünüyorlar.

Erdoğan’ın 2019 hedefiyle AK Parti’yi yeniden yapılandıracak olması, milliyetçi, muhafazakâr, İslamcı kesimde “yeni AK Parti’de” yer tutma, ya da ittifaklar siyasetiyle konum kazanma iştahını kabartmış durumda. 16 Nisan referandumuyla kendisini de yüzde 50 artı 1 oya bağlayan Erdoğan, bu kesimi bir şekilde 2019 sandığında yanında görmek istiyor.

Haremi Şerif krizi ciddi bir kriz... Mescidi Aksa Hazreti Muhammed zamanında Müslümanların Kâbe’den önceki ilk kıblesi. Dolayısıyla ortada hafife alınacak bir durum yok. Bununla birlikte Haremi Şerif krizinin iç politikadaki yansımalarını anlamak için Erdoğan’ın 2019 hedefi üzerine AK parti mahallesinde oluşturulmak istenen iç baskıları da görmekte yarar var.

Madalyonun diğer yüzündeyse hem Türk, hem İsrail hükümetlerinin bir şekilde sürdürmek istedikleri normalleşme süreci var. Bu sürecin en somut hedefleri arasındaysa, İsrail gazının, tercihan Kıbrıs gazıyla birlikte Avrupa Birliği pazarlarına Türkiye üzerinden taşınıp taşınmaması tartışması bulunuyor.

Enerji Bakanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın İsrail’e yapacağı açıklanan ziyaret bu bakımdan büyük önem taşıyor. Ne var ki yıllardan sonra yapılacak bir ilk ziyaretin tarihi ve programı henüz saptanmış değil.

Bu bakımdan İslam İşbirliği Örgütünün İstanbul toplantısından çıkacak kararlar Türkiye’nin yalnız dış siyaseti değil, iç siyaseti bakımından da önem taşıyacak.

Murat Yetkin

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/israille-gerilimin-baska-hassas-boyutlari-var-40535602

 

  • “HALKIN BİR KESİMİNİN BENİMSEDİĞİ DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAYAN KİŞİ, FİİLİN KAMU BARIŞINI BOZMAYA ELVERİŞLİ OLMASI HALİNDE, ALTI AYDAN BİR YILA KADAR HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILIR.” SİNAGOG BASMAK, TAM DA BU MADDEYE UYMUYOR MU?

İSRAİL’in “güvenlik gerekçesiyle” Mescid–i Aksa girişini kontrol edecek girişimleri üzerine Türkiye’deki sinagoglara yönelik saldırılar oldu.

Cumhurbaşkanı, “Tepkiler hukuki ve ölçülü olmalı” dedikten sonra “Başka dine mensup insanların ibadet hürriyetlerine ve ibadethanelerine halel getirmeye bizim medeniyetimizde yer yoktur” dedi.

Başbakan da “itidal” çağrısında bulundu. “Musevi vatandaşlarımızın ibadethanelerine yönelik eylemleri doğru bulmuyoruz” dedi.

Devletin en üst iki yöneticisinin saldırıları kınaması ve eleştirmesi ile birlikte bu sorun bitmiş mi oluyor şimdi?

Savcılık ve Emniyet bu saldırıların faillerinin peşine düştüler mi?

Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi kaldırıldı da bizim mi haberimiz yok?

Hatırlayın, bir tweet’i yeniden yolladı diye insanlar hapis cezasına mahkûm edildiler bu madde nedeniyle.

Ve o maddenin üçüncü fıkrası da şöyle diyor:

“Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Sinagog basmak, tam da bu maddeye uymuyor mu?

Mehmet Y.Yılmaz

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/uyduruk-iddianameyle-9-ay-hapis-40530994

 

  • BBP’YE BAĞLI ALPEREN OCAKLARI’NIN 20 TEMMUZ’DA TÜRKİYE’NİN YAHUDİ YURTTAŞLARININ KUTSAL MEKANI NEVE ŞALOM’A YÖNELİK SALDIRISI, ÇOK DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. ÇÜNKÜ “SOKAKTAKİ SAĞ”IN BİLİNÇ ALTINDA, KENDİ YURTTAŞLARININ BİR BÖLÜMÜNÜ, İNANCI VE ETNİK KÖKENİNDEN DOLAYI, BİR BAŞKA ÜLKEYE KARŞI “REHİNE” GÖREN TEZAHÜRÜ VARDIR

Günümüzde, Batı Şeria’da kısıtlı bir alanda Filistin Otoritesi yaşamını sürdürmeye çalışsa da, Gazze’deki Hamas, uluslararası alanda, özellikle İslam dünyasında daha çok dikkat çekiyor. 2000 yılında Ariel Şaron’un zorla Harem-üş Şerif’i ziyaret etme girişimi, II. İntifada ile sonuçlanmıştı. Bu kadar hassas bir çerçevede, İsrail’in konuya yaklaşımı, hem iç dengeler, hem de uluslararası dengelerle bağlantılı olarak ortaya konuluyor. Kırılgan koalisyonun Başbakanı Netanyahu, bir yandan muhafazakar görüntüsünü kaybetmemeye çalışırken, bir yandan da Doğu Akdeniz’de Türkiye’yle 2016’da başlayan normalleşmeyi sonlandırmak istemiyor. Bununla birlikte, Türkiye’ye karşı sert bir dil kullanmaktan da geriye kalmıyor.

ABD Başkanı Trump’ın Netanyahu’yu destekleyen siyaseti, şimdilik uygulamasa da, ABD Büyükelçiliği’nin 1967 tarihli 242 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına göre işgal altında olduğu tescillenen Kudüs’e taşınma söylemi, İsrail hükümetine dünya siyasetinde biraz daha cesaret vermiştir. Ama bu tümden bir meydan okumayı içermemektedir.

Türkiye’de ise siyasal iktidar, şöyle bir çelişkiyi sürdürmektedir. İsrail hükümeti gibi, 2016’da normalleşen ilişkileri sona erdirecek bir sert hamleye girişmezken, İslam İşbirliği Örgütü’nün dönem Başkanı sıfatıyla, konuyu uluslararası platforma taşımakta, sert bir dil kullanmaktadır.

Siyasal iktidarın çelişik gözükse de, diplomasi-iç siyaset dengesindeki tutumu, Mavi Marmara gibi bir ortamın oluşmaması, sokakta aynı dengeyle karşılık bulmamaktadır. BBP’ye bağlı Alperen Ocakları’nın 20 Temmuz’da Türkiye’nin Yahudi yurttaşlarının kutsal mekanı Neve Şalom’a yönelik saldırısı, çok düşündürücüdür. Çünkü “sokaktaki sağ”ın bilinç altında, kendi yurttaşlarının bir bölümünü, inancı ve etnik kökeninden dolayı, bir başka ülkeye karşı “rehine” gören tezahürü vardır.

21 Temmuz Beyazıt ve 30 Temmuz Yenikapı mitinglerinde, Saadet Partisi’nin öne çıktığı mitinglerde, İsrail karşıtlığından yola çıkarak, anti-semitizm, Türkiye’deki laik düzen ve pek çok konu harmanlanmış, 30 Temmuz’da İsrail’in protesto edildiği gün, eski Hıristiyan mabedi Ayasofya’nın Müslüman mabedi olarak tekrar açılmasının, El Aksa’daki düzenlemelere bir yanıt olacağı ileri sürülmüştür.

Kafalar karışık, siyaset kompleks, sokak ise nefret söylemiyle, tüm dünyaya karşıdır. Kudüs mü? O da, bu konuda iç siyasete yönelik araçsal bir verimlilik içermekte midir?

Deniz Tansi

http://politikaakademisi.org/2017/07/31/el-aksada-50-yilin-krizi/

 

Netten okumalar

 

  • KUDÜS’Ü İNGİLİZLER’E NEDEN TERKETTİK BİLİR MİSİNİZ? ZARAR GÖRMESİN DİYE! – MURAT BARDAKÇI

http://www.haberturk.com/gundem/haber/1580589-kudusu-ingilizlere-neden-terkettik-bilir-misiniz-zarar-gormesin-diye

 

  • MUSTAFA YENEROĞLU, TROLLER VE AK PARTİ’NİN GELECEĞİ - ELİF ZEHRA-KANDEMİR

http://serbestiyet.com/yazarlar/elif-zehra-kandemir/mustafa-yeneroglu-troller-ve-ak-partinin-gelecegi-806506

 

  • MUSEVİ ATLET LAMBERT OLİMPİYATA SOKULMAMIŞ! – DENİZ GÖKÇE

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/deniz-gokce/musevi-atlet-lambert-c2olimpiyata-sokulmamis/haber-646797

 

  • ADANA YAHUDİLERİ 2 – MURAT GEGİN

http://www.5ocakgazetesi.com/yazi/adana-yahudileri-2

 

  • FAŞİZMDEN İSLAMOFAŞİZME, VARLIK VERGİSİ’NDEN HAYDUTLUĞA - AKİF UMUT AVAZ

http://www.tr724.com/fasizmden-islamofasizme-varlik-vergisinden-haydutluga/

 

  • NEVE ŞALOM VE TÜRKİYE’DEKİ KADİM YAHUDİ KARŞITLIĞININ TARİHSEL SEYRİ -  DENİZ AYHAN

http://www.tr724.com/neve-salom-ve-turkiyedeki-kadim-yahudi-karsitliginin-tarihsel-seyri/

 

  • İNCİR VE ASMA ALTINDA (2) – GÜNERİ CIVAOĞLU

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/incir-ve-asma-altinda-2--2492908/

 

  • İDO'DAN SKANDAL: NAZİ KAMPINI CENNET KÖŞESİ DİYE PAZARLIYORLAR!

http://www.abcgazetesi.com/idodan-skandal-nazi-kampini-cennet-kosesi-diye-pazarliyorlar-60108h.htm

 

  • ÖZGÜRLÜK DAVASININ FOTOĞRAFÇISI: GERDA TARO

https://www.evrensel.net/haber/327937/ozgurluk-davasinin-fotografcisi-gerda-taro

 

  • BİR İSRAİL POLİTİKASI OLARAK ANTİSEMİTİZM – CEYHUN ÇİÇEKÇİ

http://www.karar.com/gorusler/ceyhun-cicekci-yazdi-bir-israil-politikasi-olarak-antisemitizm-553860#

 

  • EN ANTİSEMİTİST ÜLKELER

http://www.karmaliz.com/2017/05/en-antisemitist-ulkeler.html

 

  • BU KUŞLAR AJAN DEĞİL, SOYLARI TÜKENİYOR – NİLAY VARDAR

http://bianet.org/bianet/toplum/188736-bu-kuslar-ajan-degil-soylari-tukeniyor

 

  • SON CASUS: KIZIL AKBABA – GÖKHAN TAN

http://www.diken.com.tr/son-casus-kizil-akbaba/

 

  • YENİ NESİL HUMUS İLE TAHİNİ SEÇTİ – DENİZ ALPHAN

https://www.cnnturk.com/yazarlar/guncel/deniz-alphan/yeni-nesil-humus-ile-tahini-secti

 

Netten seyredin

 

  • GÜNE BAKIŞ (27 TEMMUZ 2017): SELİN NASİ İLE TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ

http://medyascope.tv/2017/07/27/gune-bakis-27-temmuz-2017-selin-nasi-ile-turkiye-israil-iliskileri/

 

  • HER AÇIDAN-ERDAL DOĞAN: KONUK İVO MOLİNAS 31 TEMMUZ 2017

https://www.youtube.com/watch?v=RRlEGm9tPpo

 

Takılan tweetler

 

  • ANNE FRANK'İN TUKENMEZ KALEMİ

https://twitter.com/karelvalansi/status/891401943058440192

 

Selami İnce‏ @selamiince  30 Tem

Daha fazla

Bir bilim insanı tarih tartışmasında 'Yahudi propagandası' kavramını böyle kullanmaz. Bunu sadece Faşistler-Yahudi düşmanları kullanır çünkü.

         mustafa armagan‏@mustafarmagan  29 Tem

Daha fazla

Nasıl oluyor da 1945 Martında tifüsten ölen Anne Frank 1951'de yaygınlaşan tükenmez kalemi savaş ortamında bulabildi. Yoksa babası mı yazdı

 

virnabanastey‏ @virnabanastey  27 Tem

Daha fazla

İDO Deniz otobüsünde tatil pazarlıyor: Cennet köşesi-Terezin... Editörler Terezin'in ne oldugunu biliyor mu acaba???

 

 

ivo molinas‏ @basyazar  12 sa.12 saat önce

Daha fazla

Ne de güzel sormuş vekilimiz.

AKP'li Ünal: Kudüs Müslümanların elinde olsaydı, şehirdeki tarih böyle muhafaza edilebilir miydi?

ivo molinas‏ @basyazar  30 Tem

Daha fazla

Müftülerin nikah kıyma meselesi ile ilgili yahudileri örnek verenlere:Hahamlar dini nikahı kıyıyorlar ama sonra devletin resmi nikahı da var

 

(((rivokkk)))‏ @Rivokhay  25 Tem

Daha fazla

Biri niye sessiz diye yazı yazar Diğeri çok Sesleri çıkıyor der

(((rivokkk)))‏ @Rivokhay  25 Tem

Daha fazla

Azınlıklar da politik parti değil. 15 Temmuz demokrasi mitingine de halk olarak katıldılar Normali bu çünkü Anormali bu yazı olmuş

(((rivokkk)))‏ @Rivokhay  25 Tem

Daha fazla

İllaha politikaya bulaştıracaklar adı üzerinde ruhani lider Politik lider değil farkı bilmeyen böyle yazı yazar