Onlar ailemi yok ettiler…

Ruth Freund Reiser, 1926 yılının Nisan ayında, Çekoslovakya’nın başkenti Prag’da dünyaya geldi. Orta sınıf bir ailenin kızı olan Ruth’un babası bir bankada memurdu, annesi ise ev hanımıydı. Çek doğumlu aile, kendilerini Yahudi olmanın yanı sıra, daha fazla, Çek’li olarak kabul ederlerdi. 1933 yılına gelindiğinde Ruth, ikinci sınıfa devam ediyordu… Sonrasını Ruth´un ağzından dinliyoruz:

Sara YANAROCAK Kavram
20 Temmuz 2017 Perşembe

Prag’da yaşıyorduk. Babam bankacı olduğu için sayılarla arası çok iyiydi. Bana derslerimde her zaman o yardım ederdi. Okula başlayacağım zaman babam kız okuluna gitmemi istemişti. Böylece derslerime daha iyi konsantre olacakmışım! Yoksa aklım komik şeylere kayabilirmiş! Çok gülünç gerçekten…

Mart 1939'da Almanlar Prag’ı işgal etti. Hayatımız tümden değişti. Her şey tepetaklak oldu. O sırada 13 yaşımdaydım. Yahudilerin okula gitmesi yasaklandığı için, öğrenim hayatım sona ermişti.

Yahudilere yaşamak için gerekli olan her şey yasak edilmişti. Mesela radyolarımıza el konulmuştu. Ayrıca bisikletlerimize, müzik aletlerimize ve hatta evcil hayvanlarımıza bile. Minik kedim artık evde değildi. Bazı sokaklardan geçmemiz yasaklanmıştı. Şehrin parklarına ve sinemaya gitmemiz yasaktı. Otobüse ve arabaya binmemize izin yoktu. Normal günlük hayatım artık tamamen bitmişti.

Bir gün alelacele hepimizi toplayıp, Terezin Kampına naklettiler. Bu kampta işçi olacak olan kişilerin arasında seçilmiştim. Kısa bir süre sonra Auschwitz Ölüm Kampına götürüldük. Orada gaz odasına gönderilecekler ile işçi olarak çalıştırılacaklar olarak iki sıraya ayrıldık. Ben işçi sırasının en sonundaydım. Nazi subaylarından biri “Geriye dönün” diye emredince sıra karıştı ve ben kendimi gaz odası sırasında buluverdim. Bütün gece boyunca hepimizi krematoryumun önünde beklettiler. İnsanların gözüne korkudan uyku girmiyordu. Sabah olunca cehennem azabı başlamıştı.

Gece boyunca ettiğim dualar galiba işe yaramıştı. Şans eseri, olarak beni yine işçi grubuna dâhil etmişlerdi. Auschwitz’de hayat çok zordu. Çok az yemek veriyorlardı. Birçok insanla birlikte, içleri bitlerle kaynayan ranzalarda yatmak zorundaydık. Beni annemden, babamdan ve küçük kız kardeşimden koparıp ayırmışlardı. Hâlâ onların nerede olduklarını düşünürüm.

Uzunca bir zaman sonra bu kez de, Mauthausen’in bir yan kuruluşu olan Lenzing Çalışma Kampına götürüldük. Yolculuk son derece rahatsız koşullarda geçmişti. Çok kalabalık bir gruptuk. O kadar bitkindim ki tarif edemem. Sonunda Lenzing’e varmıştık. Burası da en az Auschwitz kadar feci bir yerdi. Çalışma saatleri çok uzun ve zahmetliydi. Sürekli olarak açlık hissediyordum. Verdikleri yiyecek miktarı çok azdı ve yenecek gibi değildi. Artık yaşamaktan bıkmıştım. Tam intihar etmeye karar verdiğim gün, kampta kulakları sağır edercesine alarmlar çalmaya başladı. Herkes panik içindeydi. Ne olduğunu anlamamıştım. Zaten artık umurumda da değildi, zira yaşamaktan yorulmuştum artık. Hiç umudum kalmamıştı.

SS’ler bizi barakalara tıktılar ve orada beklememizi emrettiler. Kısa bir süre sonra dışarıdan silah sesleri duymaya başladık. Dışarıdan bağırışlar geliyordu. Sesler gitgide barakalara yaklaşıyordu… Sonradan yaşananlar inanılmazdı… Gözlerimize inanamıyorduk… Amerikalılar kampı ele geçirmişlerdi… Artık özgürlüğümüze kavuşmuştuk.

Prag’a evime geri döndüm. Ailemden geriye hiç kimse kalmamıştı. Hepsini gaz odalarında katletmişlerdi. Geriye bir tek ben kalmıştım. Artık yaşama yalnız devam etmek zorundaydım. Çok zor zamanlar geçirdim, çok acı çektim. Sonra evlendim, kendi ailemi kurdum ama asla, eskisi gibi mutlu ve kaygısız olamadım.

Onlar ailemi yok etmişlerdi…