Biz ve diğerleri: ÖNYARGILARDAN IRKÇILIĞA

Paris’teki İnsan Müzesi (Musée de l’Homme), ‘Biz ve Diğerleri: Önyargılardan Irkçılığa’ isimli bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Oldukça özgün olan sergi ırkçılığa yol açan mekanizmaları inceliyor.

Pınar Kılavuz EKERBİÇER / Paris Dünya
5 Temmuz 2017 Çarşamba

“Bütün insanlar özgür ve eşit doğar”, “Herkes kanunlar önünde eşittir”, “Genetik bilimi de ispatladı, ‘ırk’ diye bir şey yoktur. Bu kavram geçerliliğini yitirmiştir. Bunlara benzer birçok cümle duyarız. Ancak bütün bu tezlere rağmen ırkçılık ve önyargılar hâlâ devam ediyor.

İnsan Müzesindeki bu sergi antropoloji, biyoloji, sosyoloji ve tarih gibi bilimlere dayanarak insanlara günümüz Fransız toplumundaki ayrımcılıkları göstermeyi ve farkındalığı arttırmayı amaçlıyor.

Önyargılardan kurumsallaşmış ırkçılığa

Serginin girişinde insanları 360° derece dev bir ekran karşılıyor. Kendinizi bir anda 20 kişinin arasında bir sokakta dolaşırken ya da ‘Kilise’ isimli metro durağında buluyorsunuz. Bu insanların hepsi birbirinden farklı fiziksel özelliklere sahip. Bir X-ray cihazı sesi duyuluyor, ekranda gördüğümüz insanlar cinsiyetlerine, ten renklerine, kılık kıyafetlerine göre etiketleniyor. Örneğin bir Arap gencinin üstünde, “Banliyöden geliyor, belli!”, bir Romen’in üstünde,  “Hırsız olabilir” yazıyor. İşte tam bu noktada, insanları sadece dış görünüşlerine bakarak nasıl kategorize ettiğimiz, onları nasıl sıfatlandırdığımız gerçeği ile baş başa bırakılıyoruz.

“Önyargılar havalimanına hoş geldiniz”

Sergi tıpkı bir havalimanı bekleme salonu gibi tasarlanmış bir salonda devam ediyor. Havalimanının ismi oldukça dikkat çekici: Önyargılar Havalimanı. Burada bekleme koltuklarının yanına yerleştirilmiş ekranlar var. Bu ekranlara dokunduğumuz zaman birkaç test başlıyor. Ekranda ikisi kadın, ikisi erkek, dört kişi beliriyor. Bu kişilerin yanında bir de sıfat listesi var; memur, öğretmen, dansçı, sekreter, Arap, banliyö genci gibi. Siz de bu sıfatların üzerlerine tıklayarak onları insanlarla eşleştiriyorsunuz. Test bitince gerçeklerle yüzleşme zamanı da geliyor. Ekranda o insanların kendilerini nasıl tanımladıkları ve sizin onları nasıl tanımladıklarınız beliriyor. Zenci olduğu için sekreter ve banliyö genci olarak betimlenen bir kadının aslında iyi bir beysbol oyuncusu ve yüksek rütbeli memur olduğunu öğreniyoruz. Önyargıları anlatmanın daha güzel bir yöntemi olamazdı.

Bekleme salonunun koltuklarından kalkıp kapıdan geçerken bazı sesler duyuyoruz: “Sen Rus’sun, soğuk havalara alışkın olmalısın. Sizin yemekleriniz hep baharatlı değil mi? Tipine baksana, kesinlikle hırsız. Zencisin ya iyi dans edersin.”

Irk ve tarih

Serginin ikinci bölümü tarihsel örneklerden yola çıkarak ‘ırk’ kavramının nasıl inşa edildiğini ve devletler tarafından nasıl kullanıldığını inceliyor. Silindir bir duvarın üzerinde kronolojik olarak köleciliğin, sömürgeciliğin ve ‘ırk’ kavramınınım tarihsel gelişimini görüyoruz. Görsel kaynakların yanı sıra işitsel kaynaklar da mevcut. Kavanozların içinde bulunan kakao ve pamukların yanında bulunan hoparlörler ziyaretçilere sömürgeciliğin ve köleciliğin nasıl oluştuğunu anlatıyor. 15. yüzyılın sonlarında dünyayı fethetmek için yola çıkmış Avrupalıların ‘beyaz ırk’ın üstünlüğünü savunduğunu ve bu şekilde de ırkçılıklarını yasallaştırmış olduğunu bir kere daha hatırlamış oluyoruz.

Irkçılık kavramınınım sadece Batı dünyası üzerinden işlenmemiş olması da sergiyi sıra dışı yapıyor. Orta Afrika’da Pigmelere, Japonya’da Ainouslara yapılan ayrımcılık ve şiddet de ele alınıyor.

Yakın tarihten 3 örnek

Sergi, ‘devlet eliyle kurumsallaştırılmış ırkçılık’ konusunu yakın tarihte yaşanmış üç katliam üzerinden inceliyor. Her odada konuyla ilgili kısa bir film gösteriliyor ve çarpıcı objeler bulunuyor.

Amerika’da ırk ayrılığı: Birinci bölümde ABD’de yaşanan siyah-beyaz ayrımcılığı inceleniyor. Ekranda Amerika’da yaşanan ayrımcılığın tarihi üzerine kısa bir film gösteriliyor. En ilgi çeken detay ise tam ortada cam içinde bulunan tabelalar. Tabelalarda “Köpekler, Zenciler ve Meksikalılar giremez” (20.02.1929), “Sadece Beyazlar”, “Renkliler, otobüsün en arkasına gidin” (1934) ve bir çeşmenin üzerinde “Beyazlar ve Renkliler” ibareleri yer alıyor.

Nazizm ve ari ırk takıntısı: İkinci bölümde Yahudi Soykırımı inceleniyor. Buradaki ekranda ise 6 milyon Musevi’nin katledilmesi hakkında bir belgesel gösteriliyor. Odanın çarpıcı nesnesi ise toplama kamplarındaki gaz odalarında kullanılan bir huni.

Ruanda, sömürgeci miras ve milliyetçilik arasında: Üçüncü bölümde Ruanda Katliamı inceleniyor. Ruanda’da Tutsilerin ve Hutuların nasıl kategorize edildiği ve soykırıma giden süreç ele alınıyor. Bu bölümün sembol nesnesi ise bir radyo.

Sorular, sorular…

Serginin önemli bir boyutu da eğitici bir dille hazırlanmış olması. Günlük hayatımızda cümle içinde kullandığımız ‘ötekileştirme’, ‘ayrımcılık’, ‘ırkçılık’ gibi kavramların bilimsel açıklamalarını duvarlarda görüyoruz. Bazı sorularımıza yanıt aldık diye düşünürken karşımıza üzerinde birçok soru yazılı bir duvar çıkıyor ve ziyaretçiler düşünmeye devam ettiriyor: “Bilimin ırkçılık üzerine söyleyeceği bir şey var mı? Köpeklerin ırkı varsa insanların neden olmasın? Eğer ırk yoksa neden insanların ten renkleri farklı? Hepimiz Afrika’dan mı geliyoruz?  Coğrafi kökenlerimize göre genetik yapımız farklı mı?...”

Fransa’da son durum nedir?

Serginin son bölümünde ırkçılık problemi bilimsel verilere dayanarak ele alınıyor. İlk olarak bir genetik laboratuvarı olarak tasarlanmış bir bölüme giriyoruz. Buradaki ekranlarda genetik bilimcilerinin insanlığın farklılığı üzerine yaptığı konuşmaları izliyoruz. Sonrasında data odası olarak dekore edilmiş bir bölüme gidiyoruz. Bu odanın duvarları yapılmış çeşitli araştırmaların sonuçları ile dolu, ekranlarda ise ırkçılığa maruz kalmış insanların tanıklıklarını izlemek mümkün.

“Antisemitizm mi dediniz?”

Antisemitizm Fransız toplumunun genelinde düşüşte olsa da devam etmekte. Uluslararası İnsan Hakları Komisyonunun bir anketine göre Yahudiler en iyi kabul gören azınlık. 2016 senesinin sonunda yapılan bu ankete göre insanların yüzde 60’ı ‘Yahudilerin çok güçlü olduğu’ önyargısına katılmıyor, yüzde 20’si buna katılıyor, yüzde 18’i ise bu soruya cevap vermiyor.

Serginin çıkışındaki kocaman ve renkli “BİRLİKTE YAŞAMAK” pankartı ise hepimizi umut oluyor.