2 ödül alan İngiliz filmi ile görkemli ‘70. Yıl kutlamaları’ bu yıl Cannes’a damgasını vurdu

Kurgusu beş gün önce bitirilip Cannes’a yetiştirilen ‘Gerçekte Hiç Burada Olmadın’, yaratıcısı Lynne Ramsay’i En İyi Senaryo Ödülü’ne ortak ederken, oyuncusu Joaquin Phoenix’e En İyi Aktör Ödülü’nü getirdi.

Sanat
7 Haziran 2017 Çarşamba

ÇİFTE ÖDÜLLÜ  TEK FİLM

Kurgusu beş gün önce bitirilip Cannes’a yetiştirilen ‘Gerçekte Hiç Burada Olmadın’, yaratıcısı Lynne Ramsay’i En İyi Senaryo Ödülü’ne ortak ederken, oyuncusu Joaquin Phoenix’e En İyi Aktör Ödülü’nü getirdi. İnsanları tedirgin eden, sıkıntıya sokan öyküleriyle tanınan İskoç kadın yönetmen bu kez bir intikam hikâyesi anlatıyor. 30 kilo şişmanlamış haliyle kariyerinin ilk ödülünü kazanan Phoenix, festivalin tüm filmlerinin en iyi oyuncusuydu. Eski Altın Palmiyeli ve ödüllü sanatçılardan, jüri başkanlarından, en iyi oyuncu ödülü sahiplerinden oluşan 115 sinemacıyı karşılarında görenler, kendilerini bir oyuncakçı dükkânına bırakılıp “ne istersen seç” denilen çocuklara benzetti.

 

Geçen haftaki yazımda, sönük, vasat ve parıltısız 70. Festival’in düş kırıklığı yarattığını anlatmıştım. Ödül kazanan filmlere kısaca değinmiş, ağırlığı ödül dağıtımından sonra, jüri heyetinin tercihlerini yorumladığı, dokuz ödül sahibinin gazetecilerin sorularını yanıtladığı, 2,5 saat süren basın toplantılarına vermiştim.

Vasatların yarıştığı bu festivalde, Pedro Almadovar başkanlığındaki jüri, basının söz birliği etmişçesine favori gösterdiği Rus filmi ‘Sevgisizlik’ ile Fransız filmi ‘Dakikada 120 Kalp Ateşi’ni ikincilik ve üçüncülüğe kaydırdı.

Yarışmaya son anda dâhil edilen filmi ‘Kare / The Square’ ile Cannes’daki ana yarışmaya ilk kez katılan Ruben Östund’un Altın Palmiye ödülüne layık gösterilmesi sürpriz bir karardı. Ancak salonda bulunanlar, ilk sekiz ödülde olduğu gibi, jürinin Altın Palmiye tercihine tepki vermeyip saygı gösterdi.

Bu yazımda 70. Festivalin çifte ödüllü tek filmi ‘Gerçekte Hiç Burada Olmadın/You Were Never Really Here’den bahsedeceğim. İlk üç filmi de Cannes Festivallerinde gösterilen İskoçyalı Lynne Ramsay’ın bu dördüncü filmi çok beğenildi.

Modern Rus toplumuna getirdiği sağlam eleştiri ile takdir gören Andrey Zvyagintsev’in ‘Sevgisizlik’i yarışmanın ilk gününde gösterilmişti. Son günün tek filmi ‘Gerçekte Hiç Burada Olmadın’ ile 70. Festival parlak bir kapanış yaptı.

NEFİS BİR KARA FİLM

Jüri bu filmin senaryosunu da yazan kadın yönetmenine En İyi Senaryo Ödülü’nü, başoyuncusu Joaquin Phoenix’e En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü verdi.

Kısa filmografisinden, insanları tedirgin eden, sıkıntıya sokan öykülerden hoşlandığını bildiğimiz Lynne Ramsay, bu son filminde bir intikam öyküsü anlatıyor.

Afganistan ve Irak’ta savaşmış, eski FBI ajanı, yaşlı annesinden başka kimsesi olmayan, kimseyle görüşmeyen asosyal Joe (Joaquin Phoenix) geçimini kayıp çocukları bulmakla sağlamaktadır. Filmin açılış sekansında elinde kanlı çekici ile kendisini engellemek isteyenleri bertaraf ederken tanışıyoruz Joe ile.

Kendisine iş bulmakta aracılık eden mahalle bakkalı, fuhuş çetesinin eline düşmüş bir senatörün kızı olan Nina’yı kurtarması için 50 bin dolarlık bir teklif aldığını söyler. Joe elinde çekici, sayısız insan öldürerek bu dokuz yaşındaki kızın izini bulacaktır.

Ancak acımasız katillerden oluşan, geniş kadrolu çete Joe’nun yaşlı annesini öldürdükten sonra, Joe’nun sakladığı yerden Nina’yı kaçıracaktır.

Joe’nun Nina’yı ikinci arayışında, yolu küçük yaşta kız çocuklarıyla seks yapma düşkünü, sadist ve pedofil politikacılarla kesişir.

Dev yapılı Joe’nun vücudunun her yanının kapanmış yara izleriyle dolu olması, bizlere fırtınalı geçmişi hakkında fikir veriyor.

Bu kara film, başkarakteri Joe’yu yüceltmiyor, becerisizliklerini de gösteriyor. Nitekim filmin finalinde Joe’nun baş düşmanını yerde kafası kesilmiş görürüz. Az sonra elindeki kanlı bıçaktan bu işi Nina’nın yaptığını öğreniyoruz.

‘The Killing Of the Sacred Deer’ filminin Yunanlı senaristi Yorgos Lanthimos ve Efthimis Filippu ile 70. yılın En İyi Senaryo Ödülü’nü paylaşan Lynne Ramsay’e basın konferansında, Joe rolünü nasıl tasarladığı soruldu.

 Ramsay,“Klişelerden uzak durmaya özen gösterdim. Senaryom için çok kişiye danıştım, fikirlerini aldım. Bu arada Joaquin Phoenix’in katkısı büyük oldu. Ödülümün yarısı onun hakkı. Hayatımın üç yılını geçirdiğim Yunanistan’dan gelen iki sinemacı ile senaryo ödülünü paylaşmaktan çok memnunum” diye cevapladı.

48 yaşında, Glasgow doğumlu, topluca bir hanım olan İskoç senarist-yönetmen Lynne Ramsay ilk filmi ‘Ratcatcher’ (1999) ile Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde dikkati çekti. Üç yıl sonra ‘Morvern Callar’ ile Yönetmenlerin 15 Günü’nde yer aldı. İstem dışı doğurduğu bir çocuğu yetiştirme savaşı veren bir kadının dramatik öyküsünü anlatan ‘Kevin Hakkında Konuşmalıyız/We Need to Talk About Kevin” (2011) Cannes’da çok beğenilmişti.

GÖRKEMLİ BİR 70. YAŞ KUTLAMASI

Festival Organizasyon Komitesi 60. yılında Cannes’a beş kıtadan, 25 ülkeden, 35 sinema ünlüsünü davet ederek, onları aynı podyumda bir araya getirip, yedinci sanatın geleceğinin tartışılmasına ön ayak olmuştu. 70. yıldönümü için Cannes Film Festivali Organizasyon Komitesi çıtayı daha yükseklere taşıdı. Cannes tarihine damgasını vuran Altın Palmiye, En İyi Oyuncu Ödülü sahibi, jüri başkanları ve üyeleri, bu festivalde taçlandıran sinemacılardan oluşan 115 kişiyi, ilk önce bir hatıra fotoğrafı için, sonra da bir galada bir araya getirdi. 22 Mayıs gecesi, Manchester’deki terör olayında hayatını kaybedenler için, ertesi gün Cannes’da festivalin tüm birimlerinde bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.

Ardından yedinci sanatın ünlüleri arasından seçilen davetliler bir podyumda bir araya getirildi.

Bu sinema bayramının izleyicileri olan sinefiller, kendilerini bir oyuncakçı dükkânına bırakılıp “ne istersen seç” denilen çocuklara benzetti. Kimler yoktu ki…

İlk sıradaki iskemlelere dizilen Altın Palmiye sahibi yönetmenlerden başlayalım. İlk önce çifte ödüllülerden: Michael Haneke (Aşk- Beyaz Bant), Bille August (Fatih Pelle- İyi Niyetler), Ken Loach (Özgürlük Rüzgârı- Ben Daniel Blake)…

Tek Altın Palmiyeliler: Fransız Claude Lelouch (Bir Kadın ile Bir Erkek) ve Laurent Cantet (Sınıf), İtalyan Nanni Moretti (Oğul Odası), Yunan Costa Gavras (Missing), Yeni Zellandalı Jane Campion (Piyano), Rumen Christian Mungiu (4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün), Cezayirli Mohammed Lakdar Hamina (Ateşli Yılların Öyküsü), Polonyalı Roman Polanski (Piyanist), Amerikalı David Lynch (Vahşi Duygular) ve Jerry Schatzberg (Korkuluk).

Gözler, Cannes’a katıldığı beş filmle (biri Altın Palmiye) altı ödül alarak Türkiye’yi onurlandıran Nuri Bilge Ceylan’ı aradı. Podyumdaki tek Türk, festivallerde Almanya’yı temsil eden) Fatih Akın’dı.

70. yıl kutlaması galasını Festival Direktörü Thierrry Frémaux açtı: “Yönetmenler, dünyayı aydınlatmak için film yapmayı sürdürüyorlar. Sinemanın onlara ihtiyacı olduğu kadar, bizim de onlara ihtiyacımız var” dedi.

Gecenin takdimcisi, Cannes’da iki kez En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nün sahibi, jüri başkanlığı da yapmış Fransız süperstar Isabelle Huppert idi. Huppert sözlerine “İspat edilmesi zor bir teori olabilir ama yıldönümü kutlamalarının bizi gençleştirdiğine inanıyorum” diyerek başladı. Cannes’dan En İyi Erkek Ödülü sahibi Vincent Lindon ile Meksikalı Guillermo del Toro’nun kısa konuşmalarının ardından 70. yıldönümü için hazırlanan filmin projeksiyonuna geçildi.

Cannes’ı dünyanın en önemli film festivali yapan olayların resmi geçidi nostaljik tatlar yaşattı. Roberto Benigni’nin ‘Hayat Güzeldir’  ile kazandığı ödülü almak için sıraların üstünden atlayarak sahneye çıkması, jüri başkanı Martin Scorsese’ye minnetini dile getirmek için ayaklarına kapanması herkesi güldürdü. Festivallerde yaşanan skandallar resmigeçidi ilgiyle izlendi. Kanadalı Xavier Dolan’ın 2014’te Cannes’da dediği gibi “Rüyalarımıza tutunabilirsek dünyayı değiştirebiliriz”.

Fransa’da yeni ilan edilen kabinesinde yer alan çiçeği burnunda kültür Bakanı Françoise Nyssen’in katıldığı 70. Yıl Galasında, Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan yedi sanatçı (Juliette Binoche, Bénérice Bejo, Kristen Dunst, Elodie Bouchez, Emilie Duquenne, Emmanuelle Bercot, Isabelle Huppert) kırmızı halıda birlikte poz verdiler.

Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu seçilen Benicio del Toro, Vincent Lindon, Mads Mikkelson, jüri başkanlığı yapmış Andrea Arnold, Claudia Cardinale, George Miller, Liv Ullman, Catherine Deneuve, I. Huppert, Nicole Kidman, Pedro Almodovar birlikte resim çektirdiler.

Cannes’da Onursal Altın Palmiye Ödülü kazanan Agnes Varda ile Jean-Pierre Léaud da davetliler arasındaydı. Oliver Stone, Abel Ferrera, Alfonso Cuaron, Alejandro G. İnnaritu, Jean- Pierre Jeunet, Dario Argento gibi günümüzün ünlü yönetmenleri ile 70. yılın özel misafir kadrosu tamamlanıyordu.

 

YILIN EN İYİ OYUNCULUK PERFORMANSI

70. festivalde izlediğim 40 film içerisinde en çok beğendiğim oyuncu performansı Joaquin Phoenix’inkiydi. Pedro Almodovar En İyi Erkek Oyuncu olarak kendisini ilan edince, saniyelerce yerinde hareketsiz kaldı. Yüzünde (sevinç dâhil) hiç bir ifade yoktu. Kayıtsız bir şekilde, ağır adımlarla sahneye yürüdü.

Umursamaz bir tavırla, elleri cebinde mikrofona yaklaştı. Özensiz smokininin altına giydiği lastik basket ayakkabıları sırıtıyordu. Bir ayağını kaldırıp izleyicilere spor ayakkabılarını gösterirken, bu tercihi için Almodovar’dan özür diledi.

Ödülü elinde geldiği basın toplantısında kendisine sorulan ilk soru ayakkabı tercihi idi. “Onları çok güzel buluyorum, siz de öyle düşünmüyor musunuz?” diye sordu.

İsmi okununca hiç heyecanlanmamasının, kayıtsız kalmasının sebebi sorulduğunda “Şaşkındım, çünkü hiç beklemiyordum. Pek sempatik sayılmayacak bir anti-kahramanı canlandırıyordum, ödül için çağırıldığımda, yavaş hareket ederken numara yapmadım. Ne yapacağımı pek kestirememiştim” dedi. Kariyerinin ilk ödülü olup olmadığı sorulduğunda, ‘Evet, öyle oldu” cevabını verdi.

Pedofil sapıklara taze et sunan bir seks çetesiyle tek başına amansız bir çatışmaya giren asker emeklisi rolünde harikalar yaratan Joaquin Phoenix’in mütevazı kişiliğini ve samimiyetini çok sevdim.

Filme hazırlanırken 30 kilo alan Phoenix, Martin Scorsese’nin kendisine Oscar kazandıran ‘Kızgın Boğa’daki Robert de Niro’yu akla getirdi. Kırlaşmış çember sakalı, saçı sakalına karışmış yüzü ile pejmürde kıyafetleri içinde Phoenix’i tanımakta zorlandık.

Eleştirmenler, ‘Hiç Gerçekten Burada Olmadın’ filminin Martin Scorsese’nin ‘Taksi Şoförü’ başyapıtıyla paralellikler taşıdığında birleştiler. Her iki filmin asosyal anti kahramanı, Travis ile Joe, tanımadıkları bir genç kızı seks tüccarlarının elinden kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atıyorlar.

İşini çekiçle halleden Joe’yu izlerken aklımıza hemen Park Chan-Wook’un başyapıtı ‘İhtiyar Delikanlı/Old Boy’ geliyor. Çekiç olayının, jüri üyesi Güney Koreli ustayı ödül tercihinde etkileyip etkilemediğini merak ediyorum.

Joe, yozlaşmış toplumun kara lekeleri olan uyuşturucu ve seks mafyasından, kirli politikacılardan, kendi yöntemleriyle intikamını alıyor.

Joaquin Phoenix, bir yaban domuzu gibi acımasızca saldıran, dehşet saçan Joe karakterindeki özgün kompozisyonuyla, adeta kendisini aşıyor. Film, geriye dönüşlerle Joe’nun vahşi kişiliğine sebebiyet veren travmatik çocukluk günlerini anlatıyor.

Bu filmin, Puerto Rico doğumlu, 43 yaşındaki sanatçıya, üç Oscar adaylığından sonra heykelciği getirip getiremeyeceğini merak ediyorum.

Joaquin Phoenix’in Cannes’da çok önemli rakipleri vardı; ‘Le Redoutable’daki Louis Garell, ‘Happy End’deki Jean-Louis Trintignant, ‘Dakikada 120 Kalp Atışı’ndaki Nahuel Perez ve ‘Jupiter’s Moon’daki Merab Ninidze.

 

 

Jüri Başkanları: J. Campion, D. Lynch, İ. Huppert, P. Almadovar, G. Miller, C. Deneuve