Terör tehdidi azaldı mı?

Geçtiğimiz hafta Ramazan ayı öncesi son tur grubumu almak üzere Atatürk Havalimanındaydım. Uzaktan uçak iniş saatlerinin yazılı olduğu panoyu görmekte güçlük çektiğimden kalabalığın arasından sıyrılıp en önde, panoda uçağın inip inmediğini aramaya başladım.

Mois GABAY Köşe Yazısı
31 Mayıs 2017 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta Ramazan ayı öncesi son tur grubumu almak üzere Atatürk Havalimanındaydım. Uzaktan uçak iniş saatlerinin yazılı olduğu panoyu görmekte güçlük çektiğimden kalabalığın arasından sıyrılıp en önde, panoda uçağın inip inmediğini aramaya başladım. Güvenlik görevlisi acilen arkaya geçmemi tembihlerken, etraftaki kalabalığı gösterip kısa bir izin istedim. O esnada ne olduğunu anlamama fırsat kalmadan, etrafımı bir anda sekiz-on güvenlik görevlisinin, müdahale etmeye hazır bir şekilde, sardığını fark ettim. Kısa bir tartışma sonrası, bulunduğum alanın geçen yıl elim havalimanı saldırısının başladığı noktalardan biri olması nedeniyle ne kadar hassas bir bölge olduğunu anlattılar. Konu tatlıya bağlanmış, ama terör tehdidinin hayatımızın bir parçası olduğunu bir kez daha hatırlamıştım.

Geçtiğimiz hafta dünya önce İngiltere, ardından da Mısır’da Hıristiyan turistlere düzenlenen hain saldırıların şokunu atlatmaya çalışırken, ülkemizde önce Fenerbahçe Basketbol Takımının başarısı ardından da Beşiktaşlıların şampiyonluk sevinci ile kısa süreli bir mutluluk havası yaşanmaktaydı. Nitekim komşularınızın çoğu acı içinde kıvranırken siz ne kadar isteseniz de mutluluk numarası yapamazdınız. Terör bir süredir o acı yüzünü göstermese de, yanı başımızdaki komşularımızda terör ve IŞİD’e karşı yürütülen savaş şu sıralar biraz yavaşlamış gibi gözükse de halen bitmiş değil. Uzun bir süredir en çok izlenen kanallarda gösterilen dönem ve aşk dizilerinin yanında asker ve polis temalı ‘terörle mücadele’ dizileri de teröre karşı sürdürülen psikolojik savaşın bir parçasını üstleniyor. Bunun yanında alışveriş merkezlerinde, havaalanları ve metrolarda güvenlik halen en üst seviyede seyrediyor. Peki, sizce sokaktaki insan kendini güvende hissetmeye başladı mı? Kimilerimiz sosyal medyadaki tepkilerden, bazen sokak ortasında iki kişinin nedensiz kavgasından, gerilimin toplum içerisinde halen düşmediğini rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Nitekim devlet yetkililerimizin Amerika ziyareti sonrası arzu edilen geri dönüşleri alamamış olması da bazı sorunların şimdilik ötelendiğini ancak uzun vadede hepimize tehdit oluşturacağını bizlere gösteriyor. IŞİD’in 70 binlerden 10-15 binlere geriletilen sayısı, yarın Musul ve Rakka’dan temizlense bile Türkiye’nin sınırlarından daha ne kadar mülteci alacağının cevabını bizlere veremiyor. Şu an bazı şehirlerde Suriyeli göçmenlerin sayısı Türk nüfusu geçmişken bu çaresiz insanlara bir gelecek yaratamamış olmamız ilerisi için ümit vermiyor. Geçtiğimiz yıl Fransa saldırıları sonrası Gaziantep’te kanımızı donduran IŞİD sempatizanı gösteriler, IŞİD’in Türkçe çıkardığı Konstantiniye Dergisi ve internette IŞİD videoları üzerine kısa bir tarama tehlikenin halen ne kadar ciddi boyutta olduğunu anlamaya yeter. İstanbul’da yaşayan yaklaşık 400 bin Suriyelinin resmi kayıtlarını tam olarak bilemememiz bir yana, sabahları kent meydanlarında, kaldırım köşelerinde çaresiz bekleyen mülteci çocuklar ve aileleri yanı başımızda artık görmezden gelemeyeceğimiz bir sorun olarak bekliyor. IŞİD’in en ilkel yöntemlerle ve asimetrik savaş taktiklerini kullandığı düşünüldüğünde yakın gelecekte kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış gençlerin terör örgütünün eline geçmeden bir planlama yapılması gerekiyor. Bir yanda IŞİD tehdidi ile uğraşırken Kuzey Irak’ta yabancı ülkelerin desteğiyle kendini havalimanı, ordusu, giriş-çıkış noktaları ile iyice hissettiren Kürt varlığı ve ısrarla belirtilmesine rağmen Amerika’nın YPG’ye olan silah desteğini çekmemesi ise madalyonun öteki yüzü olarak yakın gelecekte nelerle yüzleşebileceğimizin sinyalini veriyor.

Tüm bu iç karartıcı tablo içerisinde Türkiyeli Yahudiler, her daim saldırı ihtimaline karşı en üst seviyede tuttukları güvenlik önlemlerinin gerçekleri ile bir yandan İsrail ile ticari anlamda ilerleme evresine giren ilişkilere sevinirken diğer taraftan halen belli kesimlerin sosyal medya üzerinden ‘saf kötülük’ ile saldırılarına göğüs germeye çalışıyor. Dileğim devlet büyüklerinin hep hayal ettikleri ülkemizin ihtiyacı nesiller, yazılı ve görsel medyada ötekinden nefret etmeyi öğrenenler değil, tarihini ve yaşadığı dünyayı doğru kavrayan, sosyal ve kültürel alanda ülkemizi geleceğe götürebilecek gençlerden oluşur.