Müziğin simyacısı DAVİD D’EOR

Tarihi Edirne Sinagogu, Vakıflar Haftası vesilesiyle yine uluslararası bir sanatçının konserine sahne oldu. Ünlü kontrtenor David D’eor, dinleyenin bir daha unutamayacağı lirik sesiyle konuklara eşsiz anlar yaşattı. Müziği, hümanist ve mütevazı kişiliğiyle sinagogu dolduranların gönlünde taht kuran sanatçı ile konser öncesi İstanbul’un muhteşem manzarasına bakan otelinin terasında şabat’ı karşılayıp sohbet ettik.

Elda SASUN Sanat
17 Mayıs 2017 Çarşamba

Köklerin Libya’ya dayanıyor. Asıl soyadın Nehasi, D’eor soyadını sonradan almışsın. Hikâyesini öğrenebilir miyiz?

Oro altın demek; sanatkâr ruhlu rahmetli babam İtalya’da yaşadı ve ailenin mücevherat işi vardı. Bu nedenle soyadlarını altından anlamına gelen  ‘De Oro’  koydular ve zamanla D’eor oldu.

Or aynı zamanda İbranice  ışık anlamına da geliyor…

Aynen, bu yüzden de bu soyadımı çok seviyorum

Altın gibi ışıldayan David… Köklerine ve bilhassa babana olan bağlılığının hayatında önemli bir yeri var; bunu bizlerle paylaşır mısın?

Babamı kaybedeli 12 sene oldu. Babam çok güzel şarkı söylerdi. Aslında bütün ailemiz müzik ile ilgili. Dedelerim hazandı dolayısıyla ben de büyükdedeleri rav ve hazan olan bir ailenin torunuyum. İsrail’e göç ettiklerinde bu mesleği bırakıp hayatlarını kazanmak için başka uğraşılara yönelmek zorunda kalmışlar. Babam hayatımda etkili bir kişilikti; sanatkâr ruhlu, müziği seven, elleriyle mahir bir kişilikti; resim de yapardı, ben de son senelerde resim yapmaya başladım.

Babama çok yakın ve düşkündüm. Bütün niteliklerimi sanırım ona borçluyum ve müziğimle onun bazı geleneklerini yaşatıyorum. Annem ve  dört kardeşimin de sesleri çok güzeldir, hatta küçük kardeşim opera seslendiriyor.

Köklerimiz önemlidir; kimiz, nereden geliyoruz gibi… Bir ağacın çiçek verebilmesi için o ağacın kökleriyle bağlantısı olması gerekir.

Performanslarında birkaç dilden ezgiler, klasik operalardan şarkılar, Teilim’den besteler de seslendiriyorsun…

Köklerimde her şey var, çok zengin bir hazinemiz mevcut. Geleneklere bağlıyım ve çok dindar olmadan herkesle uyum ve birlikteliği yansıtmak istiyorum.

David Hameleh’in şiir ve bestelerinden çok etkilendim. Teilim okumanın özel bir gücü var, insana huzur ve güç veriyor; biz de onlara modern bir adaptasyon yaptık, duaların melodilerinden esinlendik. Yahudi kimliğimi unutmadan  beraberlik, birliktelik ve barışı anlatmak istiyorum. Müzik titreşimdir ve hepimizin kalbine, sevgiye hitap eder. Lisanını anlamasanız dahi etkisi bu titreşimden gelir. Hepimiz insanız, kalbimiz de bu titreşimden aynı şekilde etkilenir.

Evrensel sevgi her zaman kazanacaktır, her birey bir dünya, bir âlemdir.  Ayrımcılık yerine birlikte güzellikler yaratabiliriz. Müzik de, kalbimizin esas sesi değilse, nedir ki!

Çin’de İbranice şarkılardan oluşan  bir konser verdim, sonra televizyona çıktım İngilizce şarkılar, İtalyanca Caruso’yu seslendirdim ve şu anda Çin’de albümlerim en çok satanlar arasında. İşte müziğin evrensel bir lisan olduğunu kanıtlayan canlı bir misal...

Ne güzel bir barış mesajı… Merhum Şimon Peres vasiyetinde, cenaze töreninde senin ‘Avinu Malkeynu’ şarkısını seslendirmeni istemiş. Bu barış liderinin son yolculuğunda seni dinlemek, tanık olan herkesi etkileyen bir andı. Bu barış, birliktelik mesajların inançlarınla daha da anlam kazanıyor.

Şimon Peres beni Obama’nın ziyareti için de devlet başkanlığı konutuna  davet etmişti. Bu davetten önce aramızda şöyle bir konuşma geçti: “Ben saatlerce konuşabilirim, bazı insanlar benimle anlaşabilir, bazıları ise hiç aynı fikirde olmayabilir. Oysa sen bir şarkı söylediğinde anında insanlar seni anlıyor. Müziğinle hemen herkesi etkiliyorsun” demişti.

Günlük yaşımda müzik dışında neler var?

Eşim Pazit’le gençlik yaşlarından beri tanışıyoruz. İki harikulade çocuğumuzla birlikte yaşadığımız evimizde güzel bir bahçemiz var. İnsanların yanı sıra tabiatı yaşıyor,  çiçekler yetiştiriyor, onları seviyorum. Kuşlarım, köpeklerim var ve her birini çok seviyorum.

Bestelerimi her yaş için yazıyorum; şarkılarım, eserlerimle kalbimi açıyor, onu seyirci ve izleyenlerimle paylaşıyorum. Onlar yükselince ben de onlarla birlikte yükseliyorum. Birbirimizi etkiliyor, tek bir vücut, ‘Ehad’ yani ‘Bir’  oluyoruz. Bu enerji dinamik bir titreşim meydana getiriyor. Dünyamızda iyi şeyleri paylaşıp yansıtmamız gerektiğine inanıyorum. Şarkılarımda, sözlerimde, söyleşilerimde kimseyi eleştirmeden hislerimi paylaşıyorum, böyle bir iletişim yolu kuruyorum.

Şimdi babamdan kalan marangoz stüdyosunu resim stüdyosu yaptım. Bazen günlerce resim yapıyorum, tablolarım ve çizdiklerimle etrafımdakileri sevgiyle etkilemeyi, birleştirmeyi deniyorum. Bu aslında Tanrı’nın bana bahşettiği nimet ve yeteneklerle insanlara dokunuşumun yolu… Beni dinleyen insanlara Museviliğin  ve İsrailli olmanın güzel resimlerini katmak istiyorum. Haziran 2016’da İsrail’de ilk resim sergimi açtım, yakında eserlerim ünlü MoMA Museum of Modern Art’ta da sergilenecek.

Yabancı ülke liderlerine, krallara yapılan törenlere davet edildiğim zaman seslendirdiğim şarkılarla, çeşitli ülkelerin halkları önünde verdiğim konserlerle insanlarda bu imajı yaratabildiysem ne mutlu bana. İsrailli David D’eor’u  heyecan ve sevgiyle anıp, duygularını paylaşmaları beni çok mutlu ediyor.

Konserden izlenimler

Edirne, David D’eor ile görkemli bir konsere tanıklık etti. ‘Üsküdar’a Giderken’ ya da  ‘Kâtibim’ olarak tanınan beste, geceye Türk esintisini katarken, Sefarad ezgilerinden Adios, Hava Nagila ve Selihot duası sinagogda coşku ve ayakta alkışlarla izlendi. Sanatçının insanı başka bir boyuta sürükleyen sesi, birbirinden etkileyici melodilerle hepimizi duygulandırdı. Müziğin tılsımı ve barış mesajları içeren bu güzel etkinlik, yüreklerimizi umutla doldurdu.

Kariyerine Israeli National Theater’da başlayan D’eor ilk albümünü çıkardığı 1991 yılında Zubin Mehta ile İsrail Filarmoni Orkestrasında Carl Orff’un Carmina Burana operasında sahne aldı.

 

  • D’eor, 2016 yılında, İsrail’in 9. Devlet Başkanı Şimon Peres’in cenazesinde etkileyeci “Avinu Malkenu” duasını, aralarında Barack Obama, Prens Charles’ın da bulunduğu dünya liderlerinin ve 5000’i aşkın kişinin önünde Peres’in vasiyeti gereği okudu.
  • Kudüs Müzik Akademisi mezunu olan D’eor, 2010 yılında İtalyan Hükümeti tarafından verilen saygın Sanat ve Edebiyat alanında Şövalye Ödülüne layık görüldü.
  • Sanatçı Papa John Paul II’nin papalığının 20. yılı nedeniyle Vatikan’da ve televizyondan milyonlarca kişinin izleyeceği bir şarkıyı yazmaya ve söylemeye davet edilen tek sanatçıydı.