İsrail Büyükelçisi Eitan Na’eh: “İlişkimizde istikrar ve güven oluşturmamız gerek”

İsrail’in yeni Büyükelçisi Eitan Na’eh Türkiye’ye yabancı bir isim değil. Daha önce 1993-1997 yılları arasında İsrail´in Ankara Büyükelçiliğinde görev yapmış, sonra da dil öğrenmek için bir süre Türkiye’de kalmıştı. 2010 yılındaki Mavi Marmara krizinin ardından boş kalan İsrail Büyükelçiliği görevine getirilen Eitan Na´eh İstanbul ziyareti sırasında sorularımızı cevapladı, Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğini, Doğu Akdeniz’deki enerji potansiyelini ve Ortadoğu’daki gelişmeleri Şalom’a özel değerlendirdi.

Karel VALANSİ Dünya
22 Mart 2017 Çarşamba

İki ülke arasındaki normalleşme üst düzey ziyaretlerle devam ediyor. Bundan sonraki adım ne olacak?

İlişkilerimizi geliştiriyoruz. Önce temeli ve duvarları koyup daha sonra çatıyı kurmalıyız. Farklı konularda diyalogu arttırmak için çalışıyoruz. Ortak çıkarlarımızın ne olduğunu ve bu konuda nasıl ilerleyeceğimizi yeniden belirlememiz gerek. Daha ilk aşamalardayız. İlişkilerimizi normalleştirdik şimdi yeniden yapılandırıyoruz. Bu zaman alacaktır. Pek fazla konuşmadığımız bir altı yılın ardından bölgeye yeniden birlikte bakıyoruz. Bu altı yılda çok şey değişti. Ayrıca hem İsrail’in, hem de yaklaşan referandum gibi Türkiye’nin önemli gündemleri var. Şu an bürokratik açıdan ilişkilerin geliştirilebileceği alanların tanımlanması, ekonomide ise ikili anlaşmalar gibi, eski işbirliklerinin yenilenmesi gerekiyor.

 

Türkiye ile İsrail yeniden müttefik olabilirler mi?

İsrail’in Türkiye’nin dostu olduğu geçmişte birçok kez kanıtlandı. İlişkilerin güçlenmesi bir ülkenin öbürüne hediyesi değil, birbirine armağanı. Her iki ülkenin de yararına. Ortadoğu’nun içinde veya sınırındayız ve birbirimizle komşuyuz. Potansiyel çok büyük ve her iki toplumun da yararına. Bu nedenlerle birlikte çalışmalıyız.

 

İkili ilişkilerde hangi alanlar öncelikli?

İlişkilerimizde inişlerimiz ve çıkışlarımız oldu. İstikrar oluşturmamız gerekiyor. Sanırım her iki taraf da olgunlaştı, karşısındakinin hassas noktalarını tanıdı. Benim buradaki görevim -ve eminim Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Kemal Ökem’in oradaki görevi- sorunları ve anlaşmazlıkları ilişkileri bozmadan halledebilmek. İlişkilerimizde istikrar ve güven oluşturmamız lazım. Bozmak kolaydır ama tamiri çok daha zordur. En yakın arkadaşın hatta eşinle bile anlaşmazlığa düşersin, ama önemli olan ilişkiyi devam ettirebilmek. Diplomat olarak, Türk arkadaşlarım ve diplomatlarla ilişkilerimi hep sıcak tuttum. En zor zamanlarda bile konuşabildik. Ancak ilişkilerin bozulması toplumları etkiliyor, karşılıklı irtibatı azaltıyor. Mesela turistler gelmemeye başladı. 2007’de karşılıklı ticaret verileri 4 milyar dolardı. Bu rakam korundu ancak gerçek kapasitesine ulaşmadı, bu da reel anlamda kaybettik demek. Şimdi amacımız küçük ve orta ölçekli firmalara yardımcı olmak çünkü İsrail’deki bağlantılarını kaybettiler. Büyük firmaların bize ihtiyacı yok. Mesela Zorlu yaşanan her şeye rağmen İsrail’de kaldı. Küçük firmaların ise desteğe ihtiyacı var. İlişkilerin istikrara oturmasını sağlamak benim görevim. Bu bölgede kolay bir görev değil ama gerekli.

 

Ekonomik ilişkiler iki ülke arasında yaşananlara rağmen devam edebildi. Belki de iki ülke ekonomilerinin birbirlerine rakip değil tamamlayıcı oldukları için. Ticari ilişkilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

İş çevreleri yeniden bir araya geliyor, yeni iş projeleri konuşuluyor. Daha önce işbirliği yapılmamış alanları da açmak istiyoruz. Mesela siber [güvenlik] ve high tech. İsrail’de geçen hafta Mobileye 15 milyar dolara Intel’e satıldı. Bu İsrail inovasyonunun gücü. Bu İsrailli firma, dünya otonom araba pazarının yüzde 70’ini elinde tutuyor. Türkiye’de büyük bir ekonomi var, bunu inkâr edemeyiz. İsrail’in de teknoloji ve inovasyon gücü var. İki komşu olarak tartışmalıyız bu konuları.

 

Bu denklemde enerjinin rolü nedir?

Enerji sadece sözlerle çözülemeyecek bir konu, zaman alacaktır. Bir günlük bir projeyle değil. Benim düşüncem, bir kere olduğunda ve eğer olursa, sadece enerji değil bir çok farklı alanda işbirliği de başlayacaktır. Bu sadece enerji sektörü ile de kısıtlı kalmaz. İnşaat, high tech, birbirimizin enerji pazarlarına yatırım gibi birçok farklı alanı kapsayacaktır. Fazla detay veremem ama şu an bu başladı bile. Enerji büyük olasılıkla yenilenen ve gelişen ikili ilişkilerin lokomotifi, katalizörü olacaktır.

 

Enerji işbirliğinin önünde Kıbrıs sorunu duruyor. Bu konunun nasıl çözüleceğini düşünüyorsunuz?

Kıbrıs sorununun çözümü bu projeyi hızlandıracaktır. Tüm tarafların bu konudaki kazan-kazan durumunu fark edeceklerini umuyorum. Ortadoğu’ya bakıldığında Suriye, Irak, yani sorun görünüyor. Ancak Ortadoğu’ya batıdan bakıldığında, orada Doğu Akdeniz var. Doğu Akdeniz enerji işbirliğinden bahsedelim. Bu şekilde bakılırsa bazı konular ve neler yapılması gerektiği daha net gözler önüne serilir. Enerji söz konusu olduğunda daha hikayenin başındayız. Dogalgaz çıkaracağız. Bakanımız birçok uluslararası firmayı bu konuda yatırım yapmaya davet etti. Exxon-Mobil Kıbrıs tarafında çalışmalarına başladı. Eni, British Gas, Shell gibi birçok firma bu konuyla ilgileniyor. Siyaset zorluk yaratabilir ancak tıpkı Türkiye-İsrail ilişkilerini normalleştirdiğimiz gibi bu da çözülebilir. İnsanlar Doğu Akdeniz’in altında yatan kazan-kazan potansiyelini görebiliyor. Enerjiye bir şans verelim.

 

Hem Türkiye hem de İsrail terör konusunda tecrübeli ülkeler. Askeri ve istihbarat alanlarında yeniden bir işbirliği mümkün mü?

Bazı konular kamudan uzak tutuluyor. Ancak şunu söyleyebilirim ve sadece bu kadarını söyleyebilirim; hem Türkiye hem İsrail teröre karşı savaşıyor ve IŞİD terörüne karşı devam eden küresel mücadelenin parçası. Unutma ki İsrail geçen sene vatandaşlarını İstanbul sokaklarında teröre kaybetti. Bu küresel mücadelede ortağız ve bu konuda açıkça işbirliği içindeyiz.

 

Suriye’deki savaş Türkiye, İsrail ve uluslararası toplumu tehdit eden radikal güçleri arttırdı. Konu Suriye olunca, Türkiye ve İsrail’in dış politika kararları benzerlik taşıyor mu?

Birbirimizi anlamamız gerek, konuşmamız lazım. Her iki ülke de Suriye ile komşu. Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Kemal Ökem’in konu ile ilgili yazdıklarını okudum. Farklı bakış açılarımız var, bu da çok doğal. Çünkü Suriye için siz kuzeye doğru yukarı, biz güneye doğru aşağıya bakıyoruz. Ancak uzun vadede çıkarımız aynı. Suriye’de tek bir adres görmek istiyoruz. Farklı bakış açıları ve kısa vadede farklı çıkarlar olabilir ancak uzun vadede çıkarımız aynı.

 

İran konusunda ne söyleyebilirsiniz? Suriye’deki savaş, Hizbullah ve İran Devrim Muhafızlarının bölgedeki rolü bir hayli arttı…

İran’ın yayılmacılığından endişeliyiz. Hizbullah’ın, İran Devrim Muhafızlarının, El Kaide’nin, IŞİD’in sınırlarımıza yakın olmasından endişeliyiz. Gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. Eğer egemenliğimiz veya silahlı güçlerimiz tehdit altındaysa cevap veririz. Bunun bizim için kırmızı çizgi olduğunu daha önce de belirttik. Bu, Türkiye ile iki dost ülke olarak oturup konuşmamız gereken bir konu. Çıkarlarımızı belirleyip, ona göre yol almamız gerekiyor. İran’a bakalım. İran’ın işin içinde olduğu ve barış, sükûnet, ilişkilerin gelişmesine yardımcı olduğu tek bir yer göstermek mümkün değil. Hep gerginlik, kargaşa, problem, terörizm. Donald Trump bu konuda açık konuştu, İsrail de. Sanırım burada da benzer açıklamalar yapıldı. Bu konu bizim için endişe kaynağı ve Türkiye’nin bu konuda ne düşündüğünü öğrenmeliyiz.

 

İsrail ile Filistinliler arasındaki gerginlik Türkiye-İsrail ilişkilerini de etkiler genellikle. Son Gazze savaşından sonra Hamas hem mühimmatını arttırdı hem de yeniden tüneller inşa etti. Gazze’de bugünkü durum nasıl? Olası bir gerginlik halinde, Türkiye ile süregelen normalleşme süreci etkilenir mi?

Umarım etkilenmez. Gazze bir terör örgütü tarafından ele geçirildi. Nüfusu 1,8-1,9 milyona varan Gazze halkı terör örgütü tarafından yönetiliyor. Bu örgütün kuruluş beyannamesinde İsrail’i yok etmek istediği açıkça belirtiliyor, oldukça antisemit bir belge. Bu ne bizim tarafımızdan ne de uluslararası toplum tarafından kabul edilemez. Ortadoğu Dörtlüsü, Birleşmiş Milletler, Rusya, Avrupa Birliği ve ABD, Hamas’a belli şartları kabul etmesi gerektiğini belirttiler; terörü kınaması, terörü durdurması, İsrail Devletini tanıması ve İsrail ile yapılan anlaşmaları tanıması.

 

Hamas daha bu hafta bu şartları kabul etmeyeceğini duyurdu…

Sorunun cevabı verilmiş oldu. Bizim için Hamas güvenliğimize bir tehdit. Dost ülkeler her konuda fikir birliği içinde olmasa da, bir ülkenin güvenliği tehdit altındaysa a) bu tehdide cevap veririz b) dostlarımızın bu tehdide karşı belli bir şekilde cevap vermesini bekleriz. Hem Filistinlilerin hem de aynı zamanda İsrail’in dostu olmak mümkün. Her ikisiyle de dost olabilirsiniz. Türkiye’nin her iki tarafla da konuşmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Görevim İsrail ile iyi ilişkilerin kurulmasını sağlamak. Filistin Yönetimi ile iyi ilişkilerin kurulması İsrail'in aleyhine değildir. Tam tersine, Filistin halkı için Filistin Yönetimi ile çalışılmasını destekliyoruz.

 

Bu yaz İsrailli turistleri ağırlayabilecek miyiz Türkiye’de?

Talepte artış olduğunu görüyoruz. Antalya’dan ve İsrailli turizm acentelerinden aldığımız rakamlar hafif bir artış olduğu yönünde. Bu, Türk hükümetinin teşvik etmesi gereken bir konu.

 

İsrailliler Türkiye’ye gelmek konusunda nasıl düşünüyor?

Şu an nasıl düşündüklerini bilmiyorum ama eskiden nasıl düşündüklerini söyleyebilirim çünkü ben de görev süremi tamamladıktan sonra dahi tatil için Türkiye’ye gelmeye devam ettim. Burayı seviyorum. Tabi ki o zaman ilişkiler daha iyiydi. İsrail’e karşı bir sıcaklık vardı. Bu, Türkiye’nin üzerinde çalışması, teşvik etmesi gereken bir konu. Hâlâ bazı tehditler var. 1993’te 100 bin İsrailli turist Türkiye’yi ziyaret etmişti. Bu sayı 2008’de 560 bin oldu. Bu her on İsrailliden biri Türkiye’yi ziyaret ediyordu demek. Ancak, o zaman doğrudan, güçlü bir işbirliği ve ilişkilerde sıcaklık vardı. İsrailliler Türkiye’de kendilerini rahat ve neredeyse evlerinde hissediyordu. Türkiye’nin yeniden bu duyguyu verebilmesi gerekiyor.

 

İsrail’e gelen Türk turist sayısı nasıl?

Bu konuda çalışıyoruz. Türk turistleri ve hacıları çekmeye uğraşıyoruz. Ancak her on Türk’ten birini İsrail’de göremedim.

 

Bu müthiş bir başarı olurdu!

Sadece yirmide biri gelse de yeter. Hadi yüzde bir bile olsa kötü değil.

 

8 Mart Kadınlar Günü’nde attığınız tweet bayağı ses getirdi. Amacınız neydi ve neden böyle bir tepki aldınız?

O konuda ne olduğunu anlayamadım. Amacım basitti. Kadınlara her zaman eşit ve iyi davranmak gerekir. Yılın bir günü değil her günü.

 

Resimdeki kızın başının kapalı olması Müslüman olmasına yorumlanmış olabilir…

Ben bu şekilde bakmıyorum. Annem dindardı ve başını örterdi. Bu sadece İslam’da yok. Dindar Yahudiler de başını örter. Büyükannem de örterdi. Babam ultra-Ortodoks aileden geliyor ve buna büyük saygım var. Başının kapalı olup olmaması benim için önemli değil. İnsani açıdan yaklaştım konuya. Dindar ya da değil, başı kapalı ya da açık, etek ya da pantolon giysin… O bir kadındır, dünya nüfusunun yarısını temsil ediyor. Onları her gün düşünmek ve saygı göstermek gerekir.

 

Bu Türkiye’deki ilk göreviniz değil. Geri dönmek nasıl bir duygu? Sizce Türkiye’de neler değişti?

Öncelikle ben değiştim. İsrail’de, dünyada, Türkiye’de çok şey değişti. Burada geçirdiğim zamandan, hem profesyonel anlamda hem kişisel açıdan çok keyif almıştım. Kızımı burada büyüttüm. Hayatının ilk dört yılını burada geçirdi. Türkiye’den fazla anısı yok ama kokuları ve yemekleri hatırlıyor. 20 yıl sonra Türkiye’ye döndüğünde istediği ilk şey yaprak dolma oldu. Hâlâ en sevdiği yemektir. Ankara’ya indiğimizde ilk işimiz yaprak dolma ve mücver yemek oldu. Türkiye gibi İsrail de değişti, çocukluğumdaki İsrail’den çok farklı. Ama yemekler, insanların sıcaklığı, tarih, bizi Türkiye’ye çeken şeyler değişmedi. O zamanki görevim de tıpkı bugün gibi ilişkileri inşa etmekti. Ve bunu yapmak için geldim.