Einstein ile zamanın ötesinde, sevginin tam içinde

Albert Einstein, modern fiziğin en ünlü bilim insanı... Uzay, mekân ve zaman kavramlarını değiştiren bir fizikçi. Bu çok yönlü bilim insanının günümüzde halen birçok farklı yönden tartışılıyor olması bir o kadar da ilginç.

Rubi ASA Sanat
1 Şubat 2017 Çarşamba

Albert Einstein’ın bilim insanı vasıflarının ötesinde bir baba, bir sevgili, müzisyen, dünya olaylarına ve toplumların gelecek kaygılarına duyarlı bir entelektüel, bir aktivist, bir eğitimci ve bir dünya insanı olduğunu da unutmayalım.

“Neden beni hiç kimse anlamıyor, ama herkes beni seviyor?” Bir söyleşisinden alınmış bir tümcedir.

Gerçekten, teorilerinin evrenin sırlarını açıklamaya yönelik adımlar olduğunu bilmek, onu bu karmaşık matematik hesaplamalar ve denklemler içinde anlamasak da; sevmemize, ayrıca belki de Tanrı ile aramızda bir iletişim yöntemi kurma çabaları da ona farklı bir hayranlık duymamıza sebep oluyor.

12 Mart 1944.

“Görelilik kuramım başarıyla kanıtlanırsa Almanya benim bir Alman olduğumu iddia edecek. Fransa ise dünya vatandaşı olduğumu açıklayacaktır. Kuramım gerçek dışı çıktığında ise, Fransa bir Alman olduğumu söyleyecek. Almanya ise bir Yahudi olduğumu açıklayacaktır.

Fransız Felsefe Cemiyeti konferansından: 6 Nisan 1922

“Ben gelecek için hiç bir endişe duymadım. O zaten yeterince hızla bize yaklaşıyor…”

Aforizma Einstein Arşivi: 1944-45

1980’lerin sonunda Einstein’in kızı olan Lieserl; onun yazdığı 1400 mektubu Yahudi Üniversitesine bağışladı. Ve bunu yaparken tek bir şartı vardı: Babasının ölümünün üzerinden 20 yıl geçene kadar, bu mektupların yayınlanmaması.

Artık yayınlanma kısıtlaması kalmayan bu mektuplardan biri son yüzyılımızın en önemli bilim adamının, kızına yazdığı mektuptur.

Bu mektupta Einstein, bilimin, insanın ve hatta evrenin ötesinde olağanüstü bir olgusundan bahseder ki; bu olgu tüm insanlar için mutlak bir duygudur; sevgi.

Şöyle der Einstein: “Bilimin halen açıklayamadığı ve belki de hiç açıklayamayacağı son derece kuvvetli bir güç var. Bu güç herkesi kapsıyor ve yönetiyor, evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile o var ve henüz bizim tarafımızdan tanımlanamadı.

Bu evrensel güç ‘sevgi’dir. Bilim insanları, evren için birleşik bir kuram ararken, görülemeyen en kuvvetli evrensel gücü unuttular. Ki bu sevgidir.

Sevgi ışıktır, onu alıp verenleri aydınlatan. Sevgi bir yer çekimi gücüdür, çünkü insanların birbirine çekim hissetmelerini sağlar.

Sevgi kuvvettir, çünkü içimizde var olan iyiyi çoğaltır ve insanlığın kör bencilliklerinde tükenmemelerine izin verir.

Sevgi için yaşarız ve ölürüz. Sevgi Tanrı’dır ve Tanrı da sevgidir.”

Einstein, 1879 yılında Almanya’nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi, annesi ise, klasik müziğe meraklı, oldukça eğitimli bir ev hanımıydı.

Başta, çocukluğunda konuşmaya geç başlamış ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini oldukça tedirgin etmişti.  Meraklı, hayal gücü yüksek, fakat çevresiyle kolay uyum sağlayamadan büyüdü.
1955’te Princeton’da hayata gözlerini yumana kadar bilim dünyasına çok şey kattı. 1916’da yayımladığı ‘Genel Görelilik Kuramı’, 1921’de ‘fotoelektrik etki ve kuramsal fizik’ alanında çalışmalarıyla aldığı Nobel Fizik Ödülü, bu dahi bilim adamının en önemli başarılarından sadece birkaçıdır.

Yine kızına mektubuna dönelim; yaşadığı toplumun ve dönemin nefret ikliminde ele aldığı düşüncelerine.

“Belki insanın evrende kendi özgür iradesiyle kullanamayacağı tek enerji olduğu için sevgiden korkuyoruz.

Ben de, sevgiye görünürlük verebilmek onu gündelik yaşantımızda fark edebilmek için en ünlü denklemimde basit bir yer değiştirme yaptım.

Eğer E=mc2 yerine, dünyayı iyileştirecek olan enerjinin ışık hızının karesiyle çarpılacak sevgiyle sağlanabileceğini kabul edersek, şu sonuca varıyoruz:

Sevgi en kuvvetli güçtür, çünkü sınırı yoktur.”

Eğer türümüzün hayatta kalmasını istiyorsak, eğer hayatla bir anlam bulmamız gerekiyorsa, eğer dünyayı ve içinde yaşayan her duyarlı varlığı kurtarmak istiyorsak, sevgi tek ve biricik cevaptır.

Einstein başarılarıyla onurlandırıldığı gibi, yıllarca komünistlikle ve ajanlıkla suçlandı.

E=mc2 denkleminin fikir babası olmasına rağmen, hiçbir zaman ABD’nin gizli atom bombası yapma planı içinde; bilimin kendi etiğinin olması duygu ve düşüncesini önemseyerek yer almadı. Bundan uzak durması sonucu ajanlık şüphesi kimilerince desteklendi.

1930’lu yıllarda Einstein, emperyalizm karşıtı eylemler yapan ve ulusal bağımsızlığı savunan sol eğilimli bir örgütün onursal başkanıydı. Aynı zamanda, komünist ajanlardan Hilaire Noulans ile eşinin saklanmasına yardımcı olmuştu. Tüm bunlara rağmen, Sovyetler Birliği’ni eleştirdiği pek çok kamuoyu açıklaması da yaptı ve Yahudilere karşı tavırlarından dolayı da onlardan oldukça uzak durdu.

Kuantum Fiziğinin temel mimarlarından biri olmasına karşın, atom altı parçacıkları yönlendiren kurallar biçiminde tanımlanan ‘Kuantum teorisi’ni hiçbir zaman tam olarak benimseyemedi. Parçacıkların nasıl hareket ettiğine ilişkin bilginin her zaman belirsiz kalacağını ileri süren görüşü reddetti. Onun yerine, kuantum teorisinin döneme ait bir açıklama olduğunu ve bir gün belirsizliği ortadan kaldırılacak yeni bir teorinin bulunacağına inandı. Bu konuda en önemli sözlerinden biri “Tanrı’nın evrenle kumar oynadığına inanamam” oldu. Einstein’ın kuantum teorisi ile ilgili görüşleri yıllarca sadece öngörü şeklinde kaldı. Dahası, kimse yanlışlığını ileri süremedi. 
Yine kızına mektubuna dönelim ve son satırlarına göz atalım.

“Bu evrensel enerjiyi almayı ve vermeyi öğrendiğimiz zaman sevgili Lieserl, sevginin hepsini yendiğini, her şeyin ötesine geçtiğini doğrulayabileceğiz; çünkü sevgi hayatın en özlü kısmıdır.

Bütün hayatım boyunca kalbimin içinde sana dair sessizce atanları ifade edemediğim için çok derin bir pişmanlık duyuyorum.

Belki artık özür dilemek için çok geç; ama zaman, göreceli olduğu için sana söylemem gerekiyor ki: Seni çok seviyorum ve yaşamımın bu son yıllarında nihai cevabı bulduğum için de sana teşekkür ederim.

Baban Albert Einstein.”

 

 

*******************