Siyonizm’in öyküsü

Dini olgulardan, geliştiği dönemdeki siyasi akımlara kadar Siyonizm’in oluşumunun kısa bir özeti…

Yusuf BESALEL Perspektif 0 yorum
25 Ocak 2017 Çarşamba

Siyonizm, Yahudi halkının Filistin’e, topraklarına dönme umudu düşüncesini ifade eden, dinsel bağlamda Yahudilerin Erets Yisrael’e (Siyon veya Yeruşalayim’in eş anlamı olarak tüm ülkeye uygulanan tanımlama) dönme arzusudur. Özellikle 1881’den sonra Rusya’da Yahudi kıyımının artması, Harkov’daki Yahudi öğrencilerin Filistin’de öncü köyler kurmalarını sağladı.

Siyonizm, Viyanalı gazeteci Theodor Herzl (1860-1904) tarafından ortaya çıkarıldı. Herzl’in ‘Der Judenstaat / Yahudi Devleti’ adlı kitabıyla, ‘Die Welt’ adlı gazetesi, Basel’de toplanan 1. Siyonist Kongresine (1897) düşünce kaynağı yaratmıştı. Bu kongrenin sonuçlarına göre;

1- Filistin’deki Yahudi çiftçi ve zanaatkâr kolonizasyonu teşvik edilecekti.

2- Bulundukları ülkelerde Yahudiler yasal olarak örgütleneceklerdi.

3- Yahudi kimliği ve bilinci güçlendirilecekti.

4- Hükümetler nezdinde Siyonizm’in amaçlarının gerçekleşmesi için anlaşmalar elde edilecekti.

5- Siyonist Kongresi, Filistin’de toprak almak için bir fon kuracaktı.

1913’te İngiliz hükümetinin Doğu Afrika’da özerk bir Yahudi bölgesi kurma hususundaki Uganda Projesi muhaliflerce onaylanmadı. 1917’de bölgeyi işgal eden İngilizler, Filistin’de bir Yahudi merkezinin kurulmasını olumlu karşılayan Balfour Bildirisini yayınladı. Ancak Arap tepkisinden çekinen İngilizler, aktif göç hareketine sınırlamalar getirdi. Nitekim 1929 – 1938 arası Filistin’de Yahudiler ve Araplar arasında birçok çatışma çıktı. Yahudiler ziraat alanlarında savunma tedbirleri aldı ve silahlandılar. İngilizler, Soykırım’dan sonra artan göçü de engelledi fakat İrgun ve Stern gibi Yahudi örgütleri, İngiliz karargahlarına suikastlar düzenleyince, İngilizler geride bir kaos bırakarak 1948’de bölgeden ayrıldı ve İsrail Devleti kuruldu.

Yahudilerin İsrail topraklarında bir devlet kurma hülyası, 1799’da Napolyon’un çağrısına dek gider. Disraeli, George Eliot, Alexandre Duma Fils gibi isimlerin romantik çağrılarını Alman komünisti Moses Hess (1812-1875), Haham Alkalai (1856-1927), İbrani deneme yazarı Ahad Haam (1856-1927) gibi düşünürler izledi. Hess, asimilasyonu savunuyordu. Fakat sonraları Hess, Odesalı fizikçi Leon Pinsker (1821-1891) gibi bazı isimler, antisemitizmin ‘tedavi edilemeyen bir hastalık’ olduğunu savunarak tek antidotun Siyonizm olabileceğini ileri sürdü. Dov Baer Barochov, Yahudi milliyetçiliğini dünya Sosyalizmi ile birleştiriyordu. Vlademir Jabotinsky (1880-1940), ‘Revizyonist Siyonistler Dünya Birliğini oluşturdu. Bunlar da 1937 yılında İrgun’u kurdu. Ahoron Gordon (1856-1922) adlı İbrani şair ise, Halutzim yerleşimi altında Siyonizm’in işçi kanadına fikir öncülüğünü, Haim Arlosoroff da Marksizm ile ilgili Siyonizm’in kuramcılığını yaptı. 1936’da kurulan Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı (1956-1958) Nahum Goldmann ise, 1982’de İsrail’in 1967’de ele geçirdiği toprakların geri verilmesini savundu. Görüldüğü gibi, Siyonizm’in hamurunda çok farklı görüşler vardır. Geleneksel Yahudileri ve bulundukları topluma entegre olmak isteyenleri Siyonizm’e çekmek zor olmuştu; bu felsefeyi dünyevi amaçlı bir tehlike olarak bile görmüşlerdi. Ancak 2. Dünya Savaşı ve Holokost, Siyonizm’e dönüşü hızlandırdı.

Siyonizm’e Dinsel Bakış

Bu konu özellikle şu ayetle alakalıdır: “Efendin olan Tanrı’n sizi sürgünden toplayacak ve diğer bütün halklardan sıyıracak ve sen ona (ülkeye) sahipleneceksin.” (Tesniye, 30:1-5 ) Bu tema, sürgün tehdidi altında vaazlar veren ve yine de geri dönme vaadini dile getiren Yehezkel, Oşea, Amos, Miha ve I.Bet Amikdaş’ın yıkılmasından sonra Ezra gibi peygamberler tarafından ‘aliya / yukarı çıkmak’ (İsrail’e göç) olarak dile getirilmişti. Dua esnasında Yeruşalayim yönüne dönmek ve günde üç kez yapılan ibadette Tanrı‘ya Siyon’a dönüş için yakarmak bu konudaki dinsel tutkuyu gösterir. Mesianik inanç, İsrailoğulları’nın, peygamberlerin ideallerine uygun olarak ‘uluslara bir ışık olarak görev yapabilecek’ bir ulusal devlet kurma doğrultusunda aralıksız ve özgün görevlerini tamamlamalarıdır.

Siyon’a dönmek, Yahudi dininde Yahudi bireyinin bir dinsel yükümlülüğü şeklinde de yorumlanmıştır. Örneğin evlilik kurumundaki bir kocanın veya karısının, eşine Erets Yisrael’e göç ederken refakat etmekten kaçınması durumu boşanmak için bir nedendir (Yad, Hilkot İşat,13). Babil’de önemli dini şuraların (akademilerin) mevcut olmasına karşılık, bilgeler Talmudik dönem boyunca Erets Yisrael’e gitmeyi sürdürdü. Dinsel vecibelerin bu topraklarda uygulanması daha çok önem kazanıyordu. Ayrıca Tanrı’nın gezinen Kutsal Varlığı, hiçbir zaman Yeruşalayim’den uzaklaşmamıştı ve Tanrı’nın varlığının (Şehina) hissedilmesi, Erets Yisrael’de daha fazla mümkündü. Ölümün ve gömülmenin bile orada bir ayrıcalığı vardı. 15. yüzyılın sonlarındaki Yahudi ihraçlarından sonra İspanya ve Portekiz’den gelen göçmen gruplar, ülkeye gelerek Safed’deki Kabalist merkezini oluşturdu.

Siyonizm’in kaynakları

a) Yahudi halkının dağılma içindeki sürekliliği: MS 70’de İkinci Tapınağın yıkılmasından sonra da Yahudilerin ulusal varlığı bitmedi ve dinsel ibadette Siyon’a bağlılığını korudu.

b) Töre: Yahudi halkını birleştiren öğedir. Mesih umudu ve Siyon’a bağlılık önemlidir.

c) Yahudi halkının İsrail toprakları ile bağlılığının sürekliliği: Tapınağın yıkılışından 19. yüzyıla dek Yahudi varlığı çeşitli oranlarda İsrail topraklarında devamlılığını sürdürmüştü. 1. yüzyılda Yavne Yeşivası, 3. yüzyılda Mişna dönemi, Osmanlılarda 16. yüzyılda Safed’de Kabalist oluşumlar gibi… 1850 yılında Kudüs nüfusunun yarısı Yahudilerden oluşuyordu ve henüz bir siyasi teşkilatlanma yoktu.

19. yüzyılın başında ulusal bir hareket

Theodor Herzl, 1897’de Basel’de gelecekteki Yahudi devletinin temellerini atmıştı. Yahudi halkının eski yurtları Filistin’e yerleşme hakkını ilan eden program ile ideolojik temelleri; bir uluslararası Yahudi örgütü ile de kurumsal temelleri atılmıştı. Yahudiler, biyolojik ölçütlere dayalı Germen kavramı ile dışlanmaktaydılar. O nedenle Siyonizm, Yahudi halkı için ulus-devletin güvencelerini talep etmekteydi. Batı Avrupa’daki birçok Yahudi için Yahudilik, önlerini tıkayan bir mirastı. Nihayet Herzl, Hess ve Leo Pinsker, eserlerinde Yahudi sorununa çağdaş bir açıklama getirmeye çalışıyorlardı. Bununla beraber asimilasyon taraftarları, hâlâ Paris ve Berlin’in kendi başkentleri olduğunu savunuyordu. ABD’dekiler de Yahudilik ile Amerikanlaşmayı harmanlayabilmişti. Ancak Sovyetler’de Yahudilerin geçirdiği acı deneyimler ve daha sonra Nazizm ve Holokost, asimilasyon teorilerinin iflasının tesciliydi.

19. yüzyılda ulusal Yahudi düşüncesinin gelişmesi

a) Ulusal Yahudi düşüncesinin asimilasyon zaferine karşı belirtileri: Siyonizm, Yahudi halkını yok oluşa götüren ‘özgürleşme’ mantığının geçersizliğini ortaya koymuştu. Özgürleşme, aslında politik Siyonizm’in gelişmesi için bir evreydi de. Zira bireysel ve politik düzeyde kendi kaderlerini belirleyebilmeleri için, Yahudilerin gettolardan çıkmaları ve modern dünyayla yüz yüze gelmesi icap etmekteydi. Şam’daki kan iftirası, antisemitizmin Osmanlı İmparatorluğu’nda dahi ulaştığı boyutu ortaya koyuyordu. Bu gibi olaylar, Moses Montefiore ve Adolphe Crémiéux tarafından konan tepkiler, Yahudilerin artık siyasal bir tepki sahibi olması gerektiğinin deliliydi.

b) Yahudi ulusal düşüncesinin somutlaşması: 1860’lar, Yahudilerin orta sınıflara entegre olduğu dönemlerdi. Bunun en güzel örneği kurduğu öğretim ağı ile Akdeniz’e yayılan Alliance Israélite Universelle’dir. Bu durumda dinsel Siyonistler ortaya çıkmaya başlamıştı. Rabi Yeuda, Hal Alkalai (1798-1878) Sarajevo’da; Sevi Hirseh Kalischer (1795-1874) Thorn’da, İsrail’de bir toprak satın alınıp, zirai kolonizasyona yönelmek gerektiğini savunuyordu. Joseph Natonek (1813-1892), aynı fikirde idi ve kütlesel geçişler tasavvur ediyordu. Moses Hess (1812-1875) ise, sosyalist bir önderdi ve karışık evliliklere bile inanıyordu; Filistin’de bir devlet düşünemiyordu. Fakat zamanla fikrini tamamen değiştirdi. Yahudilerin tüm çabalarına karşın Almanlar onlardan nefret edecekti. Bu boş çabalar nefreti daha da arttırıyordu. Yahudiler asimile edilebilmiş bir halk değildi. Hess’in ilkesine göre ulus devlet kurulabilirdi; Hasidik ve Siyon’a bağlı göçleri oluşturacaktı. Martin Buber’in görüşüne de bu paralel Siyonist felsefe Heinrich Craetz (1817-1891), Alexandre Weil (1811-1899), Armand Lévy (1827- 1891), şair Yehuda Leib Gordon, Peretz Smol Enskin (D.1843) gibi entelektüelleri de tetikledi. 1870’lerde Moskova ve St.Petersburg’daki öğrenciler, özellikle Çar 2. Aleksandr’a yapılan suikastın ardından yaşanan antisemit ayaklanmalardan sonra ulusal göç fikrini kabullendiler.

c) Siyonizm’e bağış hareketi: Yahudiler, Almanya’da ekonomik krizin sorumlusu olarak bile gösterilmişlerdi. Antisemitizm, günümüzde de olduğu gibi toplumsal huzursuzluğu başka yönlere çekmeye de yarıyordu. Çar 2. Alexandr’a yapılan suikastı izleyen pogromlar yetmezmiş gibi, muhtemelen Çar’ın polisinin organize ettiği ‘Siyon Protokolleri’ adı verilen ve Yahudilerin dünyayı ele geçirmek için düzenledikleri ‘sözde’ komploları içeren düzmece belgelerin de etkisiyle, antisemitizm artık bir devlet politikasına dönüşmüştü. Maskilim’in (aydınlanmacılar) hayalleri yıkılmıştı. Özgürleşme (emansipasyon), Yahudi kimliğini daha değersiz bir hale getirmiş ve onları adeta günah keçisi yapmıştı. Tek çıkar yol, Yahudilerin topluca özgürleşerek normal bir ulus kurmaları ve kendi kaderlerini oluşturabilecek bir Yahudi devleti meydana getirmeleriydi.

Kudüs’teki Yahudiler, Yafa’nın kuzeyindeki tarımsal koloni Petah Tikva’yı kurdular; 1881’de Harkov’daki Yahudi öğrenciler Bilu’yu kurdular. Biluim’in bir kısmı Filistin’e yerleşti. Kolonilerin adı ‘kurtuluş’u çağrıştırıyordu; Petah Tikva ‘Umut Kapısı’, Rişon Le Siyon da ‘Siyon’da İlk’ anlamındaydı. Ancak Kudüs’teki yetkililer, Diaspora’daki Yahudilerin katkılarını (Haluka) kurutan bu çabaları desteklemiyordu. Gene de Batı’da ‘Siyon Dostları’ hareketi güç kazandı; Ahavat Zion, Kadima gibi örgütler kuruldu. Moses Montefiore, Sir Lawrance Oliphant, Baron Edmond de Rotschild’in çabaları ile kolonizasyon sürdü ve Yafa ve Hayfa, Yahudi ekonomisinin etkinlik merkezi haline geldi. Eliezer Ben Yehuda (1858 –1922), Litvanya’da doğmuştu ve İbranicenin yeniden ulusal dil olması için büyük çaba sarf etti. Yahudi halkının ruhani uyanışını Siyon’da yoğunlaştırmak isteyen diğer bir kişi de, ‘Ahad ha Am’ (Halktan Biri) takma adını 1889’da kullanmaya başlayan Ascher Ginsburg idi. Ona göre, bu konu bir eğitim sorunuydu. Rus Yahudilerinin sorunlarını çözmek için 1896’da Menahem Usiskin Odesa komitesinin başına geçti. ‘Kadima’ hareketinin lideri olan Nathan Birnbaum, pek çok yazısında antisemitizmin salt ekonomik bir olgu olmadığını, siyasal kökenlerinin de bulunduğuna dikkat çekmekteydi. Ona göre, ulusal Yahudi hareketi politik bir güç haline gelmeliydi. Onun için Birnbaum, ‘Siyonizm’i Bulan Kişi’ olarak da adlandırılabilir; Siyon’a geri dönüş, iki bin yıllık sürgün ve acılar boyunca Yahudi halkının ülküsü olagelmiştir. İşte bu ülkü, Siyonizm’in temelidir.

 

19. yüzyılda politik Siyonizm’in doğuş kaynakları

a) Fransız Devrimi ile politik alana girmekle beraber Yahudiler birlikteliklerini yitirmeye ve geleneksel Yahudilikten ayrılmaya başlayarak Avrupalı uluslara entegre olmaya başladılar.

b) Asimilasyon (Özümlenme): Yahudilerin ‘özgürleşmeyi’ hak etmek için Yahudiliğin kendine has özgürlüklerini silmesi. Başka ülkelere dağıtılmaları Tanrı’nın arzusu idi ve Yisrael ülkesine dönme fikrini Yahudilerin reddetmesi gerekiyordu.

c) Asimilasyonun önüne çıkan engeller: Aydınlanma hareketi ‘Askala’, Yahudiliğin modernizasyonuna ve rasyonalist akımlara açılım sağlamaya çalışmıştı. Ne var ki Doğu Avrupa Yahudileri ise, Batı’nın asimile olmuş hatta dışlanmış Yahudilere yönelik antisemitizmin yükselişine, asimilasyon ideolojilerinin iflasına ve kimlik bunalımına tanık olmuşlardı.

d) Yahudilerin modernleşmesi: Entelektüeller, Ortodoks gelenekleri aşmak istiyordu ve Yahudiliğin vaat edilmiş bir dogma olduğunu kanıtlamaya çalışan Moses Mendelssohn’un düşünsel çizgisini izlediklerine inanıyorlardı. Fakat kentleşme ve sanayi devrimi ile birlikte oluşan ekonomik ve toplumsal beşeri gelişime paralel olarak Filistin’in değerlendirilmesi ve çölün dönüştürülmesi fikri de oluşmaya başlamıştı; hatta ‘Yahudilik Bilimi’ hareketi doğmuştu.

e) Büyük ideolojik akımların etkisi: Milliyetçiliğe ve romantizme bağlı ırkçılık, çok sayıda Yahudi’yi ortak bir kimlik arayışına itiyordu. Asimilasyonu reddedip sürgün fikrini reddeden Siyonizm, yok olmak istemeyen bir halkın enerjisinden doğacaktı. Öte yandan Avrupa’nın sömürgeci yayılması sırasında geliştiği için Siyonizm, sömürgeciliğin yöntemlerini ve ideolojik mekanizmalarını kullanmaktaydı. Siyonistler, antisemitizme de karşıydı ve saygınlık kazanmak istiyordu. Ama Sosyalizm ve Yahudi sorunu arasındaki karmaşık ilişki, Sosyalizm’i kullanan Yahudilerin aslında kapitalizmi savunduğunu iddia ediyor, antisemitler ise buna seviniyordu. Fakat 1903’teki Çarlık rejiminin Kişniev pogromları, Yahudilerin Bund gibi proleter organizasyonları kurması, bu teorileri çürüttü. Yahudi modernizasyonu ve milliyetçiliğinin Siyonizm’de birleşmesi itibar gördü.

Devam edecek…

 

 

3 Yorum