Akdeniz’in incisi

´Akdeniz akşamları bir başka olur´ der şarkının dizeleri. Kıbrıs Adasının tarihte ve coğrafyada yeri çok önemlidir. Süveyş Kanalının çıkışında gidene de gelene de ilk merhaba diyen orasıdır. Adanın geleceği ile ilgili bu hafta kritik bir görüşme var. Eğer bir ilerleme sağlanırsa yaz aylarında adanın geleceği ile ilgili bir referandum olasılığından bahsediliyor. Peki, adanın ve iki ülkenin ekonomileri genel olarak nasıl?

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
11 Ocak 2017 Çarşamba

Geçtiğimiz ay KKTC’li bankacı (eski) meslektaşlarımla beraber bankacılıktaki son trendleri ve gelişmeler ışığında yeni gelir fırsatlarını konuştuk. Uçakla adanın üzerine geldiğimizde gözlemlerime başladım. Öncelikle KKTC bir tarım ülkesi. Havaalanından Lefkoşe’nin içine doğru giderken ise otellerin reklamları gözüme çarptı. Sonra caddelerden geçerken ve Dereboyu Caddesinde gezerken esnaf ve küçük işletmelerin sıklığı dikkatimi çekti. Adanın tarihteki yeri çok fazla ama ‘Barbarlık Müzesi’ adanın yakın tarihi ve bundan hareketle ekonomik durumu ile ilgili fazlası ile fikir veriyor. Sanayi Odasında seminere giderken ise sanayideki imalathane ağırlığını gördüm. Yollarda hep lüks arabalar, otellerde oyun salonları, otobanda otostop çeken üniversite öğrencileri adanın diğer ekonomik başlıkları. Cümle aralarında konuşurken şu başlıkları da öğrendim. KKTC’de 14 üniversitede yaklaşık 100 bin öğrenci okuyor ve yarısı yabancı, genelde Afrika, Ortadoğu, Uzakdoğu ülkelerinden gelen öğrenciler. Diğerleri Türkiye’den gelen ve KKTC’li öğrenciler. Ekonomik aktiviteyi ayakta tutan stratejik başlıklardan bir tanesi. Malta gibi uluslararası kitleleri hedefleyen yabancı dil kurslarının eksikliği ise öğrenimi ekonomik kazanım olarak hedefleyen bir ülkedeki önemli bir handikap.

Seminere hazırlanırken KKTC’nin makro verilerinde önemli bir kalem dikkatimi çekmişti. (Emekli) maaş ödemeleri. Türkiye’deki ‘Emekli Bankacılığı’  iş modelinin yarattığı gelir fırsatlarından bahsettim. Sonra öğrendim ki, Özal’lı yıllarda adanın üretimi siyasi bir tercihle memuriyete doğru kaymıştı. Emekli maaşlarının kamu bütçesindeki ağırlığı bu yüzdenmiş. Ambargonun getirdiği bir nevi öğrenilmiş çaresizlikle ambargoyu ekonomik olarak aşabilmenin yolları da tozlu raflara kaldırılma alışkanlığına kendini kaptırmış. Günümüzde elektronik bankacılıkta sınırların kalktığı, sosyal medya ve mobil finansal hizmetler ile dünyanın diğer ucuna ulaşabilme imkânı, birikimli hayat poliçesi ve banka kartı ile Londra merkezli yatırım bankacılığı modellerinin görüldüğü bir finansal dünyada her yıl yaklaşık 10 bin civarında mezun yabancı ülkesine dönerken, KKTC’deki ortalama 4 yıllık finansal ilişkilerine de son veriyorlar. Kendi eliyle yetiştirdiği uluslararası müşteri ve yatırımcı hazır ama göz göre göre dört yıl sonra mezun olunca gidiyor. Üstelik kredi kartlarında lisansör kuruluş ambargosu yokken. Özetle dünyadaki tüm ATM’ler KKTC bankalarına hizmet verebilir durumda.

 

Adada hâlâ tarım ve çiftçilik önemli

Ancak ‘Tarım Bankacılığı’ ve finansman modellerinde Türkiye’den alınacak güzel örnekler fazlası ile mevcutken henüz uygulanmıyor. Keza küçük işletme ve esnaf ağırlıklı adada ‘KOBİ Bankacılığı’ iş modelleri için de fırsatlar var. Yani finansal sistemde off-shore bankacılık, mevduat ve kredi bankacılığı bir diğer ada ülkesinin klasik iş modeli olarak yaygın durumda. Adanın su sorunu kısmen hallolmuş durumda ama toplu taşımanın olmaması ve yerleşiklerin yabancı lüks otomobil tercihi önemli bir dış ticaret açığı sorunu. Ancak daha önce Makedon bankacılarla yaptığım benzer bir seminer için hazırlanırken öğrendiğim, Makedonya ekonomisi için geçerli olan önemli bir başlık KKTC için de geçerli. Ambargo gibi şekilsel engellerden daha kritik olanı yabancı yatırımları ve sermayeyi, üretimi çekebilmek adına nüfus ve yoğunluğunun önemi. KKTC’li yaşıtlarım İstanbul’daki eşitleri gibi tek çocuklarını özel okulda okutma telaşındalar. Aslında memuriyetin, adadaki baskın sendika uygulamalarının bir yan etkisi bu. Memur aileler tam gün çalışmak istemeyen öğretmenlerin talepleri nedeni ile özel okula kaymayı biraz da mecburen istiyorlar. Yatırımcı sonuçta sadece ucuz işgücü, teşvikler için değil aynı zamanda iç pazarın potansiyeli için de bir ülkeye yatırım yapar. Dolayısı ile adadaki en önemli başlıklardan biri görüşmelerden ve ambargolardan çok nüfus konusunda olmalı. Nüfus hem iç hem dış yatırımcı için önemli

Sermaye ve yatırımcı deyince, KKTC’de daha önce borsa kurulması denenmiş ancak başarılı olamamış, bu nedenle KKTC bankalarının bilançolarında ve gelir tablolarında menkul kıymetlerin payı yok denecek kadar az. Dolayısı ile bankaların bono ihracı neredeyse yok. Ancak teknolojik gelişmeler ışığında foreks piyasalar adına, her ne kadar para transferleri sorun gibi görünse de, uluslararası fırsatlar barındırıyor.

Şimdi gelelim iki ülkenin genel makro rakamlarına. Güney Kıbrıs’ta GYSİH yıllık büyümesi yüzde 2,9, işsizlik yüzde 14, gençlerde işsizlik yüzde 30, kişi başına düşen gelir 27.377 dolar. Kişisel tasarruflar ise negatif, nüfus yaklaşık olarak 900 bin. Enflasyon AB gibi negatif, faiz oranları 0. Kamu borcunun GSYİH’ya oranı yüzde 109. Cari açığın GSYİH’ya oranı yüzde 4,8. Altın rezervleri 14 ton. GSYİH 14 milyar dolar. Bu veriler ‘trade economics’ sitesinden.

KKTC’nin ise verileri 2014 yılından geliyor. DPÖ’nün Mayıs 2016’da yayınladığı son rakamlara göre GSYİH’sı 4 milyar dolar. Büyüme oranı yüzde 4,9. Nüfus 300 bin civarlarında. Kişi başına gelir 15 bin dolar seviyelerinde. Kamu borç stoğunun GSYİH’ya oranı yüzde 148,6. Cari açığın GSYİH’ya oranı –yüzde 1,1. Enflasyon yüzde 6,49.

Bu rakamlar arasındaki fark AB’nin ve ambargonun orantısız gücünden kaynaklanıyor. Cenevre’den ne sonuç çıkar bilinmez ancak eski bir bankacı ve yönetim danışmanı gözüyle ben birçok fırsat gördüm diyebilirim. Sanayi 4.0 ile inovasyon merkezi olarak konumlanan bir KKTC’nin önü çok açık.

 

***