Dokunulmazlar

Günümüzde gerçekleri bir kurguymuş gibi izliyoruz; olayların hızı düşünmeye ve takip etmeye olanak vermiyor. Görsel kaynağını iş kazalarından alan ve çocuk istismarına dini ikonografya üzerinden bir sosyal sorumluluk projesiyle dikkat çeken Havana doğumlu Erik Ravelo Suarez ise olay yaratan fotoğrafları ile küresel düzene bir itirazda bulunmak istiyor.

Esra CARUS Perspektif
11 Ocak 2017 Çarşamba

Esra Carus

Geçtiğimiz ay yaşadığımız olayları hazmedemeden, üzerine eklenen diğerlerinin yoğunluğunda boğulmaktayız. Saymaya dilimizin yetemeyeceği kadar acı…

Son olayları birlikte yorumlayabileceğim bir sanatçı hakkında yazmak istedim bugün: 1978, Havana doğumlu Erik Ravelo Suarez. 2013’te, Los Intocables (Dokunulmazlar) adıyla sergilediği fotoğraf serisiyle büyük ses çıkarmıştı.

Görsel kaynağını iş kazalarından alan ve çocuk istismarına dini ikonografya üzerinden bir sosyal sorumluluk projesiyle dikkat çeken Ravelo, heykeltıraş, ressam ve multimedya sanatçısı. 

Bu noktada Ravelo’nun sanatçı kimliği ve üretimi, çağın kültürel yapısını anlayabilmek için iyi bir örnek olarak çıkıyor karşımıza.

Üretkenlik, hız, bilgi, baştan çıkarma, saldırı gibi sınırsız olanakları nedeniyle kitle kültürüne hizmet eden ‘reklam’ 20. yüzyılın sanatı olarak kabul edilir. Ravelo Küba’dan, sanatçılara sansür uygulanan bir dönemde, üçüncü dünya deneyimlerini yanına alarak çıkar ve uluslararası bir şirketin himayesinde yaratıcı yönetmen olarak çalışmaya başlar. Çağın ritmini yakalamış, yetenekli bir sanatçıdır.

KÜRESEL DÜZENE İTİRAZ

Artık gerçekleri bir kurguymuş gibi izliyoruz, olayların hızı düşünmeye ve takip etmeye olanak vermiyor. Sanki reklamları izliyormuşuz gibi bakıyoruz vahşet sahnelerine; bırakın yasını tutmayı, anlık bir duygu bile bahsedemeden geçip gidiyoruz.

Erik Ravelo, olay yaratan çarmıha gerilmiş çocuk fotoğraflarıyla küresel düzene bir itirazda bulunmak ister. Bu fotoğraflar, Vatikan’daki pedofili haberlerinden, Tayland’daki seks turizmine, Suriye’deki savaş mağduru çocuklardan, organ mafyası trafiğine; ABD’deki bireysel silahlanmadan, nükleer kirlilik ve az gelişmiş ülkelerdeki obeziteye dikkat çekmek üzere bir seriyi oluşturmakta. 

Sergi başlığı olarak ‘Dokunulmazlar’ ismini, tehlikeye açık olmaları ve incinebilirlik anlamında çocuklara, aynı zamanda istismar edenleri koruyan sisteme atıfta bulunmak üzere özellikle seçti.

Bu seri ile çarmıha gerilme imgesini yeniden kurgulayan Ravelo, mağdurla istismar eden kişiyi sırt sırta koyuyor. İstismar eden, tehditkâr görünüşlü yetişkin kişi haç şeklini alırken, kurban yani temsili İsa, onun sırtında çarmıha geriliyor.

Bu sarsıcı serinin alt başlığı ‘Çocukluk Hakkının Korunması’dır. Yetişkinlerin hoyrat yaşam anlayışının gelecek nesiller için maliyetini gözler önüne sererken, çocukların çıkaramadığı ses olmak ister sanatçı.

Çarmıha gerilmiş İsa, masumiyetin sembolü olarak, tüm Hıristiyanların acılarının kefaretini de üstlenmiş bir anlam derinliğine sahiptir. Erken ve adaletsiz ölümün zihinlerde yarattığı isyan ve öfkenin nesnesidir. Böyle bir kültürel bellek üzerinden okuduğumuzda, haç biçimini çağrıştıran her imge, onu hatırlatan ilk düşünce İsa olacaktır doğal olarak.

Sanatçı Küba’da, elektrik direkleri üzerinde akıma kapılarak ölen çoğunluğu çocuk işçilerin fotoğraflarından yola çıkarak, İsa analojisiyle ‘Dokunulmazlar’ serisine ulaşır. 2015 yılında gerçekleştirdiği ‘Tanrı Bana Işığı Getirsin’ adlı işiyle de bu benzerlik ilişkisini sürdürür.

Fotoğraflarını kışkırtıcı bulanlara Ravelo şöyle cevap veriyor:

“Benim niyetim birilerine saldırmak değil, sadece insanları bir problem hakkında düşünmeye sevk etmektir. Suriye’de savaşta kaybedilen çocuklardan bahsetmenin neresi yanlış? Bir Hıristiyan olarak İsa küçük bir grubun sembolü değil, aynı zamanda benim de kültürüm ve eğitimim, aidiyetlerim üzerinde konuşmaya hakkım var. İnsanların bu sorunları görmek yerine neden bana kızdıklarını hâlâ anlamış değilim…”

Ravelo’yu daha iyi anlamak için yetiştiği Küba’ya bir bakalım:

Komünizmin çöküşü ve Sovyet yardımlarının birden durmasına Küba rejiminin ilk tepkisi, sanatsal özgürlüğe darbe vurmak olur. Sansür ve avangard sergilerin engellenmesine tepki olarak, çağdaş sanatçıların çoğu 90’larda ülkeyi terk eder, Ravelo da Arjantin’e gider. Özellikle bu dönemde Çin ve Küba’da kapitalist - komünist melezi bir propaganda sanatı ortaya çıkar. Kapitalist dünya için demir perde ülkelerinin sanatı, yaşamlarının zor koşullarını yansıtan konularıyla yeni bir keşif alanı sunarken, politik eleştiri küresel sanat pazarının talep edileni olur. Bir zamanların Oryantalizm’i gibi.

Dokunulmazlar’daki İsa motifinin politik anlamı üzerinde de durmak yerinde olur sanırım. 60’larda Brezilya’dan başlayarak hemen hemen tüm Latin Amerika ülkelerinde, finansal ve askeri desteğini gelişmiş ülkelerden alan terör dalgası, bir direniş ve toplumsal muhalefete yol açar. Din üzerindeki baskı Hıristiyan cemaatleri ve kilise temsilcilerini de giderek artan biçimde diktatörlüklere karşı direnen halkın yanında yer almaya yöneltir. Bu bağlamda Marksistler Hıristiyanları insanların açlık, sömürü ve baskıdan kurtuluş mücadelesinde güvenilir ortaklar olarak tanırken; Hıristiyanlar da Marksist analizin stratejik ve teorik yararını takdir etmeyi öğrenirler. Kurtuluş Teolojisi1 bu ilişki içinde ortaya çıkmış toplumsal mücadelenin manevi bir ürünüdür. Bu nedenle İsa direnişin, ezilenin ezene karşı gösterdiği başkaldırının ikonu, bir anlamda devrim şehididir. Benzer koşullar bugün Ortadoğu için de geçerlidir.

SAVAŞIN TEMEL GIDASI NE?

Erik Ravelo’nun sözünü ettiği çocuk istismarlarına zemin hazırlayan, aileleri parçalayan, çocukları öksüz ve yetim bırakan şiddetin, kötülüğü meşrulaştıran terör ve savaşın temel gıdası ne? Nedir savaş? Yok olma korkusunun üstüne yok ederek gitmek üzere, türlü gerekçelerle organize edilmiş şiddet. Böyle dipsiz bir konuya Byung –Chul Han’ın Şiddetin Topolojisi’nde dile getirdiği yorumu dikkat çekici:  “Kapitalizm derin psikolojik düzlemde gerçekten de ölümle ve ölüm korkusuyla çok alakalıdır. Arkaik boyutu burada açığa çıkar. Birikim ve büyüme histerisiyle ölüm korkusu birbirini doğurur. Sermayeyi akıp giden zamana benzetebiliriz, çünkü parayla bir başkasını kendimiz için çalıştırabiliriz. Sonsuz sermaye sonsuz zaman yanılsaması yaratır. Sermaye birikimi ölüme karşı işler, ‘mutlak’ zaman yokluğuna karşı çalışır. Sınırlı yaşam süresine karşı, sermaye zamanı biriktirir. Kan ve para arasında da özsel bir benzerlik vardır, ne kadar çok paraya sahip olunursa o kadar güçlü, yaralanmaz, hatta evet, ölmez hissedilir.”

Özetle, kehanetler, mucize beklentileri, kurtarıcı mitleri gibi mesiyanik arzular işte bu ölmezlik, ebediyet illüzyonu için muhteşem bir zemin hazırlar. Ölümsüz olmak için öldürmek (canını vermek veya can almak) az gelişmiş toplumlarda çocuklara verilen temel eğitim işte budur. Bu çocukların kuracağı gelecek te geçmişten ve bugünden farklı olmayacaktır.

Gerçek yaşamda ise kurtuluşumuz dünyadaki tüm çocuklara eşit, temiz ve vicdanlı bir çocukluk yaşatmaktan geçiyor. Bunu mümkün kılacak potansiyeli var insanoğlunun, kalpten inanıyorum.

Her şeye rağmen 2017 hepimizi geçmişin esaretinden kurtaracak yeni bir milat olsun, barış, sağlık ve umutla…

 

1 Kurtuluş Teolojisi yoksulların bizzat kendilerinin yarattığı bir projedir. Tanrı, “yoksulların tanrısı” olarak tanımlanır. Bu manada da kilisenin yoksulların geleceği için yeni bir yön belirlemesini talep ederler. Kutsal metinlerin kontekste bağlı yorumunu temsil eden kurtuluş teolojisi tasarımları, siyasi olarak sosyalist bir toplumsal modeli tercih eder. İnsanların müminler ve ateistler olarak değil, ezenler ve ezilenler olarak, adaletsiz toplumu ayakta tutmak isteyenler ve adalet için mücadele edenler olarak ikiye ayrıldığının bilincindedir. Kazım Özdoğan, ‘Bir Özgürlük Teolojisi’nin İmkânları Üzerine’, Birikim Dergisi, Sayı: 250.

 

Kaynakça: Sanat AŞ - Julian Stallabrass, Şiddetin Topolojisi - Byung -Chul Han, news.com.au

Görsel Kaynak: www.pondly.com