Bodrum’da müzik ziyafeti ııı Zürih Tonhalle Orkestrası ‘Capuçon ve Kopatchinskaja’

D-Marin Klasik Müzik Festivali’nin son iki klasik müzik konserini, Şef Lionel Bringuier yönetimindeki Zürih Tonhalle Orkestrası iki farklı solistle verdi.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
7 Eylül 2016 Çarşamba

1868    yılında kurulmuş olan, 20 ülkeden 100’ün üzerinde profesyonel müzisyeni bir araya getiren Zürih Tonhalle Orkestrası, Avrupa’nın en ünlü ve köklü müzik kurumlarından biri. Christoph von Dohnanyi, Charles Dutoit, Bernard Haitink, David Zinman gibi efsane şeflerin yönetmiş olduğu Zürih Tonhalle’de çalmış olan solistlerden ‘efsaneler geçidi’ olarak tanımlayabileceğimiz birkaçı: Rudolf Buchbinder, Alfred Brendel, Gidon Kremer, Sabine Meyer, Joshua Bell ve Yo-Yo Ma.

Hâlen orkestrayı günümüzün bir başka efsanesi, David Zinman’ın ardından, 2014 -15 sezonundan itibaren, Zürih Tonhalle Orkestrası’nın müzik direktörlüğünü ve daimi şefliğini yapmakta olan, Fransız klasik öüziğinin harika çocuğu Lionel Bringuier yönetiyor.

Bringuier, 1986’da Nice’de doğmuş, 5 yaşındayken kabul edildiği Nice Bölgesel Konservatuarında viyolonsel, piyano, oda müziği, müzik kültürü, müzikal formasyon dallarında beş birincilik kazanmış, viyolonsel diplomasını oybirliğiyle almış.

13 yaşındayken kabul edildiği Paris Ulusal Konservatuarından mezun olduğunda, kurumun yüksek bölümünde eğitim hakkı kazanan en genç Fransız olarak 2002’de, henüz 15 yaşındayken orkestra şefliği öğrenimine başlamış.

Arada “pek iyi” derecesi ile viyolonsel bölümünden mezun olup, piyanist kardeşi Nicolas Bringuier ile piyano-çello konserleri vermiş.

Oda müziği ve orkestra şefi formasyonunu tamamladıktan sonra girdiği çok sayıda yarışmada

birincilikler kazanan, Fransa’da, Monaco’da, Çekoslovakya’da çok sayıda orkestra yöneten Bringuier, 2006’da Esa-Pekka Salonen tarafından Los Angeles Filarmoni’nin asistan şefliğine getirilerek, prestijli Amerikan kurumunun tarihinde bu görevi üstlenen en genç müzisyen ve ilk Fransız olmuş. Salonen’den sonra orkestranın daimi şefliğine gelen Gustavo Dudamel, hâlen beraber çalışmayı sürdürdüğü Bringuier’yi orkestranın ortak daimi şefliğine terfi ettirmiş. 28 yaşındayken de Zürih Tonhalle Orkestrası’nın müzik direktörü ve daimi şefi olmuş.

İlk gecenin solisti, genç yaşına karşın günümüzün en büyük viyolonsel ustalarından biri kabul edilen, çok sayıda ödül ve ödüllü kayıt sahibi Gautier Capuçon’du.

Berlin Filarmoni, Concertgebouw, Staatskapelle Dresden, New York Filarmoni, Londra Senfoni, Philadelphia & Boston Senfoni gibi orkestralarla verdiği konserlerde, Sir John Eliot Gardiner, Kirill Petrenko, Gustavo Dudamel, Charles Dutoit ve Lionel Bringuier gibi şeflerle çalışmış olan 1981 Chambéry doğumlu Çapuçon, olağanüstü solist ve oda müziği kariyerinin yanında saygın bir eğitmen olarak da isim yapmış. 2014’de Paris’te Louis Vuitton Vakfı desteği ile kurduğu ‘Classe d’Excellence de Violoncelle’de dünyanın dört bir yanından gelen üstün yetenekli genç çellistlere ders veriyor.

Bohemya’nın yetiştirdiği en büyük besteci olan, eserlerinde folklorik renklere yer vererek senfonik müzik dünyasına yepyeni bir soluk getiren geç romantik dönemin ünlü Çek bestecisi Antonín Dvořák’ın ABD’de bestelemiş olduğu ikinci en önemli çalışması olan ünlü Si minör Op. 104 Viyolonsel Konçertosu, hem müthiş bir teknik ustalık, hem de olağanüstü melodik yapısını yansıtacak özel duyarlılık isteyen bir eserdir.

25 Ağustos gecesi, Gautier Capuçon,  konçertoya dinleyicinin elini ayağını karıştıracak kadar kusursuz güzellikte, tertemiz, pırıl pırıl bir yorum getirdi. Eline aldığı her eseri yaşayarak ve yaşatarak icra eden Capuçon’u seyretmek, dinlemek kadar keyifliydi. Gösterişli ve havalı çalmaktan her zaman uzak durmuş olan sanatçı, bu anıtsal konçertoyu, etrafından iyice soyutlanıp müzikle sembiyotik bir ilişki kurarak, 1701 yapımı çellosu ile bütünleşerek, olağanüstü virtüozitesini tamamen bestenin hizmetine vererek, gözleri yarı kapalı, sadece arada birinci keman ve şefle bakışarak benzersiz bir duyarlılıkla çaldı.

Hakkedilmiş alkışlara bis olarak, fazla melodik sayılmasa da, çellonun bütün olanaklarını ortaya çıkaran ilginç bir deneysel parça ile cevap verdi.

Konserin ikinci yarısında, bir diğer romantik bestecinin, Robert Schumann’ın No.4 Re minör Senfonisini dinledik. Orkestral zenginliği, düş gücünün ve simgelerinin derinliğiyle romantizmin duyarlılığına felsefî bir boyut katan bu yenilikçi çalışmayı Zürih Tonhalle, müzik hâkimiyeti beden diline de yansıyan şef Lionel Bringuier yönetiminde olağanüstü bir birliktelik ve uyumla yorumladı.

Orkestra, bu müthiş rafine ve zarif icranın peşinden gelen coşkulu alkışlara, aynı derecede heyecan verici bir bis’le, Gioachino Rossini’nin Wilhelm Tell Uvertürü ile cevap verdi. 

26 Ağustos’un solisti Patricia Kopatchinskaja, Pyotr İlyiç Çaykovski’nin Re majör Op.35 Keman Konçertosu’nu seslendirdi.

1977’de Moldova’da doğan, kemanın çılgın yıldızı Kopatchinskaja, kimisi Fazıl Say’ın Keman Konçertosu gibi kendisi için yazılmış modern başyapıtlardan Barok ve Klasik eserlere çok geniş bir repertuara sahip. Çaykovski’nin korkunç evliliği bittiğinde sığındığı, hamisi Nadejda Von Meck’in Cenevre Gölü kıyısındaki yazlık evinde bestelenen ünlü eserini müthiş bir virtüozite ile çaldı.

Müziği tüm vücuduyla hissederek, tutkuyla, çok bol jestle çalan, eserleri özgürce yorumlamayı, tempoları ve “es”leri o anki ruh hâline bağlı olarak farklı çalmayı seven Kopatchinskaja’nın olağanüstü ustalığının ve enerjisinin, Çaykovski’nin müzikal güzelliğinin ve duyarlılığının biraz önüne çıktığı performansını pek heyecan verici bulduğumu söyleyemem. Kimi zaman kafasına göre takıldığı yorumu, bazen orkestranın kusursuz eşliğini birazcık aksatmadı değil. Tabii ki bu gösterişli ama bana göre biraz yüzeysel kalan performans, Gautier Capuçon’un kusursuza ulaşan, yalın ve içe dönük yorumundan daha fazla alkış aldı.

Kusursuzun ne olduğunu şef Lionel Bringuier ve Zürih Tonhalle Orkestrası ikinci bölümde çaldıkları Antonín Dvořák’ın 8 No’lu Sol majör Senfoni’siyle bir kez daha göstereceklerdi. Yeni Dünya Senfonisi kadar bilinmese de en az onun kadar güzel melodik zenginliklere sahip bu eseri tüyler ürpertici güzellikte yorumladılar.

Mükemmeli tekrar tekrar izlemek, sıkıntı değil keyif verir. Bis olarak çaldıkları Gioachino Rossini’nin Wilhelm Tell Uvertürü bir kez daha artan bir heyecan ve coşkuyla izlendi.

Bir Bodrum Festivali de böylece sona ermiş oldu. Bitirmeden önce, festival yönetimine konser saatleriyle ilgili bir önerim olacak. Marinada da, Bodrum Kalesinde olduğu gibi başlangıç saatinin 21.30’a alınmasının uygun olacağı ve böylece, örneğin Çaykovski keman konçertosunun birinci bölümündeki solo kadansı ezan sesiyle düet olarak izlemek gibi durumların önlenebileceği kanısındayım.

Bayram sonrası İstanbul’da tiyatro izlenimlerimi paylaşmak üzere hepinize iyi tatiller dilerim.