12.Uluslararası D-Marin Klasik Müzik Festivali ile Bodrum’da müzik ziyafeti

Klasik müziğin gelişimine katkıda bulunmak, Türkiye´nin turizm merkezlerinden Bodrum´da yerli ve yabancı ziyaretçileri klasik müziğin evrensel değerleri çerçevesinde bir araya getirmek amacıyla Doğuş Grubu kurucu destekçiliği ile 2005 yılından bu yana düzenlenmekte olan Uluslararası D-Marin Turgutreis Klasik Müzik Festivali, 12.yılını kutluyor.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
22 Ağustos 2016 Pazartesi

2005 yılından beri D-Marin Turgutreis’te düzenlenmekte olan etkinlik, bir marinada düzenlenen ilk ve tek klasik müzik festivali. Çok sayıda ünlü soliste,  bir o kadar da ünlü orkestraya ev sahipliği yapan, 89 konserde 3800’ü aşkın sanatçıyla 200 bine yakın müziksevere ulaşmış olan festival, kısa geçmişine karşın, küçük bir yöresel etkinlik değil; 2009 yılından beri Avrupa Festivaller Birliği (European Festivals Association) EFA’ya kabul edilmiş, 2012 yılında Donizetti Klasik Müzik Ödülleri'nde ‘Yılın Klasik Müzik Etkinliği Ödülü’nü almış, Skalite Ödülleri'nde Bölge Özel Ödülünü kazanmış, üst düzey bir uluslararası organizasyon.

Geçtiğimiz yıldan itibaren sanatsal programlama ve planlamasını Pozitif Live’ın üstlendiği festivalin süresi bu yıl sekiz güne çıkarılarak 20-27 Ağustos tarihlerinde yapılmakta. 19.00’da marinanın küçük amfitiyatrosunda izlenen Gün Batımı Konserleri'nin keyfine, geçen yıl Gün Doğumu Konserleri de eklenmişti. Bu yıl festivalin adındaki ‘şenlik’, çeşitli atölyelerle, başta ‘İdil Biret Belgeseli’ olmak üzere klasik müzikle bağlantılı film gösterileriyle pekiştiriliyor. Çok önemli bir bölüm de, klasik müzikle çocuklar arasındaki mesafeyi kaldırmak ve sevdirmek amacıyla yapılmakta olan çocuklara yönelik müzik atölyeleri, film ve tiyatro çalışmaları.

Doğuş Grubu festivali, sadece bir sanatsal etkinlik olarak değil, bir sosyal sorumluluk projesi olarak da hayata geçirdiğinden, bilet fiyatları klasik müziğe ilgi duyan herkesin rahatlıkla katılımını sağlamak için makul seviyelerde tutulmuş ve bilet gelirlerinin tamamı, her yıl vakıf ve derneklere bağış olarak aktarıldı.

Bu sayede, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’yle birlikte yürütülen proje kapsamında, Türkiye genelinde 20 Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi'ne enstrümanlar bağışlandı, Tohum Otizm Vakfı ile gerçekleştirilen işbirliği çerçevesinde, vakfın özel eğitim kurumunda öğrenim gören çocukların eğitim materyalleri sağlandı, otizm alanında uzmanlaşacak öğretmenlerin eğitimine katkıda bulunuldu, engelli çocukların annelerine mesleki beceri kazandırmaya yönelik eğitimlerde kullanılmak üzere Bodrum Sağlık Vakfı'na da bağış yapıldı.

Marinadaki gece konserleri için, çekçek bölgesinde, 3000 kişinin rahatça oturtulabildiği dörtgenin bir kenarına büyük bir yükseltilmiş sahne kurulmakta. Sahne her yerden görülse de, en kalabalık orkestralar bile arkadakiler için mikroskopik boyutlarda kalıyor. Açık havada sesler de kayboluyor. Burada imdada üst düzey teknoloji yetişiyor. Birkaç kamera ile çekilen canlı konser görüntüleri mekânın sağ ve solundaki iki dev perdeye yansıtılıyor. Müziği iyi bilen görüntü yönetmenlerinin elinden çıkan, sadece solistleri değil, orkestra içindeki mini soloları dahi değerlendiren çekimler gerçekten başarılı. Gelişmiş ses düzeni, canlı müzik kalitesi bozulmadan, en arkadaki izleyicinin bile konserin içine girmesini sağlıyor.

Doğuş Grubu ana sponsorluğunda 2014 yılında hayata geçirilen “Bodrum Kalesi Kuzey Hendeği Konser Alanı İyileştirme Projesi” kapsamında yenilenerek oluşturulan 1350 kişilik açıkhava mekânı bu yıl da festivalin iki konserine ev sahipliği yapıyor.

Açılışta, geçen yıldan beri gece konserlerini marinanın dışına taşırarak Bodrum Kalesi’ne ulaşmış olan etkinliğin artık ‘Uluslararası D-Marin Klasik Müzik Festivali’ adını kullanacağını ve belediyenin de vadettiği destekle önümüzdeki yıllarda daha da genişleyerek bir Bodrum festivaline dönüşeceği müjdesi verildi.

 

Açılış konseri: C.S.O. ve İdil Biret

12. Uluslararası D-Marin Klasik Müzik Festivali’nin açılışını, 20 Ağustos gecesi şef Ender Sakpınar yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yaptı.

Konser öncesi, Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nde 75.yaş kutlamaları kapsamında, yirminci yüzyıl klasiklerini seslendirdiği dev maratonun ardından sıcağı sıcağına açılışa katılan İdil Biret’e, her zamanki alçakgönüllülüğü ile teşekkür ederek aldığı bir onur ödülü takdim edildi.

Wiener Philharmoniker 1882, Berliner Philharmoniker 1882, Concertgebouw Amsterdam 1888, ABD’nin ünlü Senfonik Beşlisi (New York, Boston, Chicago, Philadelphia, Cleveland) 1842-1918 yılları arasında faaliyete geçtiklerine göre, 1826'da II. Mahmut devrinde, İstanbul’da Mehter Takımı yerine batılı bir askeri bando oluşturmak düşüncesiyle Mızıka-ı Hümâyun adı ile kurularak Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın çekirdeğini oluşturan topluluk, 1802’deki St. Petersburg Filarmoniden sonra dünyanın en eski orkestralarından biri. Kuruluşundan itibaren, faal olan, Kurtuluş Savaşı yıllarında Osmanlı Sultanına bağlı bir kurum olarak varlığını devam ettiren Mızıka’ı Humâyun 1924’te Atatürk’ün isteği ile Ankara’ya taşınmış, 1932’de Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası adını alarak Cumhuriyet ile özdeşleşen orkestra, 1957’da çıkarılan Özel Kuruluş Yasası ile de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adını almış.

Açılış konserinde, 1987-2004 arasında İzmir Devlet Senfoni, 2004’den beri Eskişehir ve 2014’den itibaren İstanbul Senfoni Orkestralarının daimi şefliğini yapmakta olan Ender Sakpınar’ın yönettiği orkestra, popüler klasiklerden oluşan, kişisel müzik algıma göre fazla popüler bulduğum bir program sundu.

Konser, ikinci kuşak Türk bestecilerin en önemli temsilcilerinden, 1977’de 48 yaşındayken kaybettiğimiz Ferit Tüzün'ün ‘Çayda Çıra Uvertürü’ ile başladı. Konusunu Elazığ yöresinin bir efsanesinden alan bale süitininin açılış bölümünde, madeni üflemelerin parlak yorumunu, bilinçli ve bilgili görüntü yönetmenleri sayesinde ekranlardan görsel olarak da izledik.

Peşinden çalınan, solistliğini yaşayan en büyük piyanistlerden, efsanevi yorumcu İdil Biret’in yaptığı,  Edvard Grieg'in La Minör Piyano Konçertosu konserin odak noktasıydı. 
1948 yılında çıkartılan özel ‘Harika Çocuk Yasası’ ile Fransa'ya gönderilen İdil Biret, Paris Konservatuarı'nda Nadia Boulanger ile çalışarak, dünyanın bu en köklü müzik okulunu 1957’de ‘Birincilerin Birincisi’ bitirmiş, henüz 8 yaşındayken Paris Radyosu'nda ilk resitalini vermiş, Alfred Cortot ve Wilhelm Kempff’in öğrencisi olmuş, dünyanın en ünlü şefleriyle konserler vermiş olağan dışı bir müzisyen. Efsanevi hafızası sayesinde solo piyano için yazılmış neredeyse bütün bestelerle 100’den fazla konçertoyu repertuarında bulunduran bir canlı piyano ansiklopedisi, virtüöz ötesi bir araştırmacı yorumcu.

20. yüzyılın büyük klasik piyanistler kuşağının yaşayan bu son temsilcisi, Kuzeyin Chopin’i olarak bilinen Edvard Grieg’in Norveç halk ezgilerinden esintiler taşıyan ünlü (ve tek) konçertosuna, her bir notasını duyarak ve duyurarak benzersiz bir yorum getirdi. Bir yandan bestecinin dehasını 75 yıllık yaşamının tüm duygusal ve düşünsel derinliğiyle ortaya koyarken, diğer yandan da tüm gücünü 75 yıldır bu gece için biriktirmişçesine müthiş virtüozite isteyen konçertoyu olağanüstü bir enerjiyle icra etti. Ekranlara yansıyan, kimi zaman Biret’in yüzünü gösteren çekimler, yaptığı işi nasıl ciddiye aldığını, şefle kurduğu devamlı göz teması, piyanosu ile bütünleşirken bir an bile orkestrayı unutmadığını ortaya koyuyordu. Birinci bölümün sonundaki muhteşem kadansı, solo piyanosunu nerdeyse bir senfonik orkestraya çevirerek yorumlayışı tek sözcükle mucizeydi.

Birkaç yıldır festivalin müdavimi olduğumdan izleyicilerin konçerto bittiğinde ayaklanarak dakikalar sürecek coşkulu bir tezahürat yapacağını maalesef beklemiyordum. Çoğunluğun duygusuz ve neredeyse isteksiz alkışlarına karşın, heyecanını sahneye aktarmayı başaran küçük guruba teşekkür mahiyetinde Biret, biri ‘Rahmaninov’dan Tema ve Çeşitlemeler’ ikincisi de ‘Ecinnilerin Dansı’ adlı iki bis parçası seslendirdi. Bu iki müzikal mücevherin kusursuz yorumları Biret’in asrın en büyük müzik dehalarından biri olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu

Konserin ikinci bölümü, Charles Gounod’nun grand opéra’sı ‘Faust’daki ünlü ‘Valpurgis Gecesi’ balesinden 5 dansla başladı. Ardından ünlü Bohemyalı besteci Antonín Dvořák’ın op.46 12 Slav dansından en tanınmış üç tanesi çalındı. Konser Georges Bizet’nin L’Arlesienne Suitinden iki bölümle sona erdi.

Görüldüğü gibi ikinci yarı, genelde konserlerinin bitiminde, özellikle orkestral virtüozitelerini iyice ortaya çıkarmak amacıyla çalınan bildik bis parçalarından oluşuyordu. Zaten bu son parçadan sonra orkestra elemanları, bütün bis dağarcığını tüketmişçesine sahneyi boşaltmayı yeğlediler.

Tabii ki yorumları çok etkileyici ve başarılıydı ama, on yıl sonra 200. yaşını kutlayacak olan dünyanın en eski ve en köklü orkestralarının birinden böyle 40 değil, 440 kez çiğnenmiş bir sakız değil, çok daha doyurucu bir eserin yorumunu beklemek sanırım hakkımızdı.

Önümüzdeki hafta yine festival haberleri vermek üzere hepiniz iyi seyirler dilerim.