19 Ağustos 1856 - Zülfaris’te bir anma töreni

Naim GÜLERYÜZ Kavram
17 Ağustos 2016 Çarşamba

1671 yılından beri bir sinagogun bulunduğu belirlenen Karaköy Perçemli Sokak’ta mukim Zülfaris Sinagogu (Kal Kadoş Galata),  25 Kasım 2001 gününden Neve Şalom Sinagogu kompleksine taşındığı Eylül 2015 tarihine kadar 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’ne ev sahipliği yaptı.

Hizmet verdiği yüzyıllar boyunca sayısız sevinçli ve acılı günlere sahne olan Zülfaris Sinagogu’nun tarihinde anlamlı anlarından biri, tam 60 yıl önce, 19 Ağustos 1856’da, düzenlenen anma törenidir.

Paris Yahudi Hayırsever Cemiyeti Başkanı Albert Cahn [Kahn]’ın, kurumunun desteğiyle iki yıl önce İskenderiye, Kahire, Kudüs ve İstanbul’da kurulan Yahudi okullarını ziyaret için çıktığı tetkik gezisinin son durağı İstanbul’dur. Cahn’ın, o günlerde devam eden Kırım Savaşı’nda Rusya`ya karşı Osmanlı’nın yanında yer almakta olan Fransız ordusunda yaşamını yitiren Yahudi askerler onuruna bir anma töreni düzenlenmesi önerisi uygun karşılanır.

Tören için öngörülen 19 Ağustos Salı günü, sinagog,  anma duasına katılmayı arzulayan herkesi kabul edecek kapasite olmadığından, civarındaki Karaköy sokakları sabahın erken saatlerinden itibaren dolmaya başlar.

Hükümetin bu hususta onayını ve desteğini simgelemek üzere de, Kurmay Albay Garbi Bey komutasında bir Osmanlı tören müfrezesi sinagogda hazır bulunur.

Aralarında Fransa Elçiliği temsilcisi Batus’un, Kamondo Ailesi mensuplarının, toplum seçkinlerinin doldurduğu sinagogdaki töreni dönemin Hahambaşısı Rav Haim ha-Kohen yönetir.

Törenden sonra, ziyaretçilerin çoğu Hasköy’e giderek, İbranicenin yanında Türkçe ve Fransızca tedrisat yapan ve bu yüzden bazı fanatik hahamların tepkisini çeken okulu ziyaret ederek desteklerini ifade eder.

Albert Cahn, 21 Ağustos Perşembe günü Sultan Abdülmecid’in huzuruna kabul edilir. Sultan görüşme sırasında, tıp okullarına kabul edilerek devlet bursu ile Avrupa’ya tıp tahsiline gönderilen Yahudi öğrenci sayısının artırılmasını sağlayacağını belirtir. Cahn, Yahudi cemaatine yakın ilgisinden dolayı Sultan’a şükranlarını ifade etmek istediğinde, Abdülmecid’in cevabı tarihe geçmiştir: “Niye teşekkür ediyorsunuz ki? Bu benim görevim. Onlar da benim tebaam değil mi?”