Sessiz geminin kaptanı: TIM DUNCAN

Uzun kariyerinde olduğu gibi sessizce veda etti basketbola Tim Duncan. Kariyeri boyunca kimilerinde sakin ama kararlı duruşundan, kimilerinde ise San Antonio Spurs’ü tanımlayan o takım birlikteliğinin taşıyıcı kolonu olmasından dolayı sarsılmaz bir saygı uyandırdı. Zaman zaman NBA’in ışıltılı dünyasında ‘eğreti’ durduğu düşünülse de aslında tam da o dünyanın aradığı anti-kahramandı.

İgal ERS Spor
10 Ağustos 2016 Çarşamba

19 yıllık kariyerinde olduğu gibi sessizce ve kameralardan mümkün olduğunca uzak bir şekilde veda etti basketbola Tim Duncan. Kariyeri boyunca kimilerinde basketbolun temellerine olan hakimiyetinden, kimilerinde sakin ama kararlı duruşundan, kimilerinde ise San Antonio Spurs’ü tanımlayan o takım birlikteliğinin taşıyıcı kolonu olmasından dolayı sarsılmaz bir saygı uyandırdı. Zaman zaman NBA’in o ışıltılı dünyasında ‘eğreti’ durduğu düşünülse de aslında tam da o dünyanın aradığı anti-kahramandı. Büyük paraların ve aynı oranda büyük egoların kendine yer bulduğu bu sahnede Tim Duncan, kendine bir yer edinmeyi başarmakla kalmayıp arkasından gelenlere de böyle bir alternatifin olabileceğini göstermiş oldu (evet, yazar burada Kawhi Leonard’dan bahsediyor).

1976 yılında Amerika’ya bağlı Virgin Adalarından Saint Croix’da doğan Tim Duncan, ailesinin desteğiyle küçük yaştan beri yüzme sporuyla ilgileniyordu. Amerikan yüzme takımıyla Olimpiyatlara katılma hedefiyle yolan çıkan Tim, antrenman yaptığı havuzun bir hortum yüzünden yıkılması nedeniyle bu hayalden vazgeçmek zorunda kaldı. Annesini 14 yaşına bir gün kala kaybedince yüzmeden iyice uzaklaşıp ablasının eşinin de teşvikiyle basketbola yöneldi.

Lisede fiziksel yeteneklerinin de yardımıyla ön plana çıkmaya başladı. Birçok üniversitenin dikkatini çeken Tim, Wake Forest Üniversitesi koçu Dave Odom’la yoluna devam etmeye karar verdi. Üniversite kariyerinin başlarında zorlansa da yavaş yavaş onu özel kılan o basit ama etkili oyununu keskinleştirmeye başladı. İleride Tim Duncan’ın imzası olacak kısa mesafeli şut ve pota altı etkinliği meyvesini verdi ve onun 96-97 sezonunda yılın oyuncusu seçilmesini sağladı. Ancak birçok yetenekli oyuncu draft’a diplomasını almadan katılmayı tercih ederken, o annesine ölüm döşeğindeyken verdiği sözü tutmak için mezun olana kadar NBA’ye adım atmayı düşünmedi.

Ve 1997 yılı hem onun hem San Antonio adlı NBA’in en küçük şehirlerinden birinin hem de NBA’in kendisinin tarihini değiştirecek yıl olacaktı. David Robinson gibi başka bir yıldızı kadrosunda bulunduran Spurs, Tim Duncan’ı takıma katarak geçmiş başarısız sezonlardaki makus talihini yenecek ve önündeki 20 yıl boyunca sadece NBA’in değil, bütün Amerikan profesyonel liglerinin en başarılı takımını haline gelecekti.

Robinson’la ‘İkiz Kuleler’ dönemini başlatan Tim, 1999’da Spurs’le Michael Jordan sonrası dönemdeki ilk şampiyonluğa ulaşmış oldu. Finallerin En Değerli Oyuncusu seçilen Duncan, artık NBA’in elit yıldızlarından biri olduğunu da kanıtladı. Bunu takip eden bir kaç sezonda Kobe-Shaq ikilisinin dominasyonuyla beraber şampiyonluk hedefine ulaşamayan Spurs, muradına tekrar 2003 yılında erdi ve ligin zirvesine ulaştı. Kulelerden David Robinson’ın son sezonu olması nedeniyle iyiden iyiye liderlik rolüne bürünen Duncan, artık takımın tamamen üzerine kurulduğu tek temel direk haline gelmişti.

2003’ten sonra Manu Ginobili ve Tony Parker’ı yanına alarak NBA tarihinin en çok galibiyet alan üçlülerinden birini oluşturan Tim Duncan, 2005 ve 2007’de iki kere daha şampiyonluğa ulaşarak artık adını Hall of Fame’e yazdıracağını ortaya koydu.

Ancak bence Tim Duncan’ı NBA’in efsaneleri arasında en tepelere koyan performansı 2014’te geldi. Bir sene öncesinde Miami Heat’e umut kırıcı bir şekilde şampiyonluğu kaybetmesine, artık yaşın ve yılların getirdiği yıpranmayla gelen ağrılara ve değişen oyun düzenine rağmen, o kendini bilen, takımına hakim,  hedefe odaklı karakterini ortaya koyan Duncan, takımının belki de finaller tarihinin en ezici performanslarından birini sunmasında önderlik etti. Kupa töreninde En Değerli Oyuncunun Kawhi Leonard seçildiğini duyunca beliren o nadir gülücük onun bu takımı ne kadar sahiplendiğini gösteriyordu.

Bundan sonra 2015-2016 sezonunda kısıtlı süreler alıp yolu gençlere açan Duncan, son bir yüzük için mücadelesini verdi. Ancak Oklahoma City’e beklenmedik şekilde elenilmesi artık iyice onun emeklilik kararı vereceği dedikodularını su yüzüne çıkardı.

Ve bir temmuz günü, gündemin sessiz, dalgasız olduğu bir anda emekliliğini açıkladı.

Onun vedası benim gibi 20’lerinin ortasında olan NBA severlerin hafiften artık büyüdüğünün (yazar burada yaşlandığının demek istiyor) de göstergesi. Gidişiyle sembolize ettiği dönemi yani benim çocukluk ve ergenliğimin geçtiği yılların bitmesi de yaşadığım melankoli esanslı nostaljinin de sebebini oluşturuyor. Galiba burada yapılacak en iyi şey, Duncan gibi vakur bir şekilde bu yeni döneme adım atıp kabullenmek olacak.