Ani değişim anlarında dengede kalmanın 7 adımı

Dalia MAYA Köşe Yazısı
27 Temmuz 2016 Çarşamba

Bazan öyle anlar vardır ki yaşamda çalan bir telefon, ya da bir ‘son dakika’ haberi allak bullak eder insanı. Bildiği ilişkiler, bildiği düzen bir anda tepe taklak olabilir. Bir anda bin bir parçaya bölünür.  Alışmış olduğu, rehavet içinde oturduğu ortam bir artezyen kuyusunun tam merkezi imiş de, bulduğu bir sızıntıdan açığa çıkıp patlamıştır sanki! Açığa çıkan trilyon duygu ve düşünceye dağılır insan. Değişim kendisidir yaşamın da, yine de insan, hiç bir şey değişmeyecek gibi yaşamayı sever. Bir güvenlik alanıdır kendine yarattığı, içinde rahatı ve huzuru bulduğu. Oysa güvenlik alanı çatlar, kırılır, patlar bazan. Böylesi durumlar, kişinin yaklaşımına, dünyaya ve olaylara bakışına göre, cehennemi de yaşatabilir insana, ya da bir çözüm buluyorsa, keyifli bir limana da çıkarabilir onu. 15 Temmuz Cuma gecesi ülkemizin yaşadığı darbe girişimi ve sonrasına gerçekleşen temizlik operasyonlarında olduğu gibi. İlk anlarda ne olduğunu anlamadı çoğumuz, haberleri izledikçe neler olduğunu ufak ufak anlamaya başladıysak da, sorular, sorgular istila etti  beynimizi. Geçmiş bilgilerimizi, korku ve yargılarımızı geleceğe yansıtmaya başladık hemen. Yargılar derin bir endişe ve korkuya dönüştü hemen. Sosyal medyada, whatsApp gruplarında hemen dolaşmaya başladı korkuyu ve olumsuz enerjiyi taşıyan mesajlar. Bireysel ya da toplumsal, böylesi ağır etkili bilgileri hazmetme ve serinkanlı bir şekilde sükunetle karşılayıp en uygun çözümü üretmenin yollarına bakalım istedim.

1. Derin bir nefes alın. Haberi ilk aldığınız anda derin bir nefes alın ve zihninizi başka bir konuya odaklandırın. Sinemaya gidin mesela. Neşeli bir komedi izleyin. Dans edin. En muzip arkadaşınızı arayın, onunla bir kahve için ya da beyninizi düşünce ve endişe sarmalından çıkaracak bir etkinlik yapın. Yap-Boz yapın mesela. Zira sıkıntılı haberin geldiği ilk an; ilk şok anı, darbenin en ağır vurduğu andır. Yine de beyin, o anın ardından sizi farklı bir konuya odaklansanız bile arka planda şoku hazmetmeye başlar. Şokun hazmedilmesi, beynin olayı algılaması ve vücut biyokimyasının dengeye oturması için aşağı yukarı iki saatlik bir süreç gereklidir. Ancak ondan sonra beyin olayı daha objektif bir şekilde değerlendirebilir ve böylelikle başkasını sorununa bakar gibi yaratıcı düşünme becerilerini yeniden işleme koyabilirsiniz.

2. Ne ekersek onu biçeriz. Beynimizi nasıl beslersek o oluruz. Sorunu sürekli, üstelik de büyüterek kendinize tekrarlamak yerine çözüme odaklanın. Mümkün olduğunca sosyal medyadan uzak durun. Sosyal medyada inanılmaz bir korku operasyonu yürütülüyor. Elbet, eşeğinizi sağlam kazığa  bağlayacak, çevrenizde olanlara karşı uyanık ve dikkatli olacaksınız. Elbet olası dolandırıcılara ve karşılaşabileceğiniz her türlü ters duruma karşı olabildiğince farkında ve dikkatli olacaksınız. Ancak önünüze gelen herhangi bir mesajı duygularınıza ve korkularınıza kapılıp aslı olup olmadığını azıcık araştırmadan paylaşmayın. Azıcık araştırmaya başladığınızda, çoğu zaman bu mesajların gerçek olmadığını fark edip rahatlamanız çok olası.

3. Her şey sadece olduğu gibidir. Oysa insan sıklıkla olanı görmez. Olan hakkındaki kendi yorumlarını görür. Olana anlamını katan insanın kendi zihnidir. Yaşama ve karşılaştıklarınıza kattığınız anlamlara dikkat edin.

4. Soruna değil çözüme odaklanın. Durum her ne ise, bir çıkış yolu mutlaka vardır. Değişim yaşamın her nefesinde vardır. Endişe ve korku geçmişin deneyiminin geleceğe aktarılmasıdır ve çözüme katkısı pek yoktur. Üstelik kişi hayatta kalma paniği yaparsa, yüzmeyi bilse bile boğulur. Çözüm, olmakta olanı mümkün olan en doğru şekilde değerlendirip, olası en uygun adımı atmakla mümkündür. Duygusala bağlandığınızda çözüm üretmek zorlaşır. Duygusal olmak yerine duyarlı ve farkında bir zihin olası en doğru tepkiyi verir. Yaşam, olmakta olana verdiğimiz tepkilerle şekillendiğine göre, yaşamlarımıza her an en uygun yönü vermek için adım atmak mümkündür. En doğru adım da ancak sükunetle verilir. Ancak sükunetle, olmakta olan doğru algılanır, doğru analiz edilir, doğru sentezlenir, yaratıcılıkla çözüm üretilir ve çözüm için eyleme geçilir. Unutmamalı ki hayat bir strateji oyunudur.

5. Hayata her zaman iyimser yanından yaklaşın. İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında yaşadıklarını kendi psikiyatrik öğretisi bağlamında ‘İnsanın Anlam Arayışı’ isimli kitabında paylaşan Avusturyalı Psikiyatr Viktor E. Frankl‘ın da belirttiği gibi iyimserlik, en umutsuz durumlarda bile duyguları kontrol etmekte ve duruma uyum sağlamakta çok güçlü bir silahtır.

6. Doğaya dönün. Denize dalın, rüzgarın bedeninizi okşamasına izin verin. Ormana gidin mesela, kurbağaların vıraklamalarını, kuşların şakımalarını dinleyin. Kendi de doğanın bir parçası olan insan beyni normal şartlarda doğa ile uyum içinde titreşir. Ancak stres, korku ya da baskı altında bu titreşim artar. Doğaya gittiğimizde Schuman Rezonansı olarak tanımlanan frekansa beyin kolaylıkla uyumlanır ve dert ettiğimiz sorunların esasen gerçek sorunlar değil üretilmiş sorunlar olduğunu daha kolay fark ederiz.

7. Sevin. Çok sevin. Bu yazıda son sırada gelmesine bakmayın. Her daim sevin. Sarın sarmalayın. Zamanınızı soruna odaklanan insanlar yerine çözüme odaklanan insanlarla geçirin. Zira insan zihinsel ve duygusal olarak çevresinden etkilenen bir varlıktır. Bu etkileşimi anladığımızda, ikinci adıma geri dönün. 

Şanslıysanız, - ki sadece şanslı olduğuna inanan kişiler şanslıdırlar - ve yolunuzda farkındalıkla ilerlerseniz, önünde sonunda doğal olarak bu adımları atar bulacaksınız kendinizi.