İtalyan Sinagogunda farklı bir Şavuot

Her yıl İtalyan Sinagogunda geleneksel olarak düzenlenen Şavuot kutlamasına bu yıl tüm topluma verilen anlamlı mesajlar damgasını vurdu.

Mois GABAY Toplum
15 Haziran 2016 Çarşamba

Bu yıl yine her sene olduğu gibi Şavuot Bayramı İtalyan Sinagogunda yapılan dualar eşliğinde geçti. Ancak gerek Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh gerekse de İtalyan Cemaati Başkanı Rıfat Behar’ın kendileri konuşma yapmak yerine söz haklarını genç yöneticilere vermeleri bu seneki kutlamayı diğer yıllardan ayıran en önemli özellikti. Minha duasının ardından yapılan konuşmalarda sırası ile İtalyan Cemaati adına Alen Danon, Türk Musevi Cemaati yönetimi adına Gabi Behiri ve son olarak da Hahambaşı Rav İsak Haleva bayrama ilişkin görüşlerini dile getirdiler. Tüm konuşmacılar sözlerine bu anlamlı günde, geçtiğimiz haftalarda kaybettiğimiz 2012-2013 dönemi Cemaat Başkanı Merhum Sami Herman’ı anarak başladılar.

 Alen Danon: Tora, Yahudiliği ve bir halk olarak varlığımızı ayakta  tutan bel kemiğidir.

İtalyan Cemaati Yönetim Kurulu adına söz alan Alen Danon, konuşmasında Tora’nın alınışının ve bu bayramın amacından kısaca söz etti:

“Tanrı’nın Yahudi halkına Sina Dağında Tora’yı verdiği günün anısına kutlanan Şavuot bayramını, köklü bir geçmişe sahip olan sinagogumuzda kutlamaktan mutluluk duyuyoruz.

Dindaşlarımızın gösterdikleri ilgi sayesinde, Şavuot bayramı bu güzel sinagogda önümüzdeki yıllarda coşku ile kutlanmaya devam edecektir. Eski zaman halklarının arasında ortaya çıkan ve insan yaşamında sonsuza kadar geçerliliğini koruyacak kanunların ilki olan Tora, Yahudiliği ve bir halk olarak varlığımızı ayakta tutan adeta bir bel kemiğidir.

Tanrı Sina Dağında Tora’yı verirken, orada olan ve daha sonra doğacak olan tüm Yahudilerin ruhları olaya tüm ayrıntıları ile tanıklık etmişlerdir. Rabi Meir Ben Pinhas;

Aramice yazdığı’ AKDAMOT’ Şiirinin bir yerinde, Tüm gökler kağıt,tüm ormanlar kalem,tüm okyanuslar mürekkep  ve dünyanın tüm insanları yazar olsaydı bile,  Tanrı’nın büyüklüğünü dile getirmek olanaksızdır der. Kelime anlamı haftalar olan Şavuot’tan 7 hafta önce kutlanan Pesah, Şavuot’a açılan bir pencere gibidir. Özgürlüğümüze kavuştuktan sonra, Sina Dağında verilen Tora, yaşamamıza yön veren emirler ve yasaklarla bizleri bireysel mükemmelliğe ulaştırmayı amaçlar. Pesah, zamanı başlatandır, Pesah yolu açar, Şavuot da yörüngeyi belirtir.”

Gabi Behiri: Niye Tora’mız toplumumuzda daha görünür halde değil?

Şavuot kutlamasının bir diğer konuşmasını Türk Musevi Cemaati adına gerçekleştiren Gabi Behiri ise hem tüm toplumumuzu ilgilendiren eleştirel soruları hem de yansıttığı bakış açısı ile sinagogda bulunan herkesi düşünmeye davet etti. Behiri’nin konuşması yahidlerin yoğun ilgisi ile karşılandı.

“Temsilciler Meclisi toplantısı sonunda Hahambaşımız Şavuot’tan, bu bayramın toplumumuzda unutulduğundan ve bunun sebeplerinden bahsetti. Şavuot doğrudur ki toplumumuzun hoşlandığı ve dini kuraldan geleneğe çevirdiği bazı sembollerden ve ritüellerden oluşmuyor. Şofar çalmıyoruz, Suka’da oturup okunmuş üzüm yemiyoruz, sufganiyot yemiyoruz, sarhoş olmuyoruz veya yoheluu diye hep birazdan bağırıp matsa, maror ve harosetli sandviçimizi yemiyoruz.

Kabul edelim ki sadece sütlü yiyecekler yememiz ve gece yarısı yaptığımız Tikun Lel Şavuot da diğer sembol ve gelenekler kadar toplumumuzda popüler olmadılar.

Hâlbuki yine Hahambaşı’mın da dile getirdiği gibi Şavuot’un sembolünden daha önemli ne sembol olabilir. Tora’mızı almamız ve Am Yisrael, Yisrael Milleti olmamızdan daha önemli ne olabilir ki?

Bu bayramla ilgili daha çok sorular sorabiliriz. Ama sorunlarımız ile ilgili soru sormaktansa, çözümlerimizle ilgili sorular sormamız bana daha mantıklı geliyor.

Niye Tora’mız toplumumuzda daha görünür halde değil? Tora eğitimi niye olması gerektiği seviyede değil? Büyük Tora bilginleri yetiştirmiş bir toplumdan nasıl bu hale geldik?

Bir kere şunu anlamamız lazım. Toplumumuzda geçmişte Tora belli bir zümreye aitmiş gibi davranıldı. Bu zümre Tora eğitimini kendi fanusunda sürdürdü ve Tora’yı toplumumuzun her kesimine sunamadı.

Bu sadece yaşadığımız ülkenin değil dünyanın bir gerçeği oldu. Modernleşmiş, bilgi toplumu haline gelen dünya Yahudileri istenmediğimiz yerde durmayız diyerek Tora’yı yeniden şekillendirme ve yapılandırma gibi farklı yollara başvurdular.

Biz de şu an modernleşmeye ayak uyduramamanın, sonsuz Tora’mızın sonlu hale getirilmek istenmesinin sonuçlarına katlanmak durumunda kalıyoruz.

Ama bu gidişe bir dur demenin zamanı geldi. Tora’mızı sevilebilir bir şekilde, tamamıyla güncel olduğunun bilincini vererek toplumumuza kazandırmamız lazım. Tora’mızın kadim zamanlarda yaşamış bir grup kabile reisinin yazdığı bir yazılar bütünü değil, tam aksine tüm zamanlara ait, güncel mesajlar veren ve bizleri biz yapan eşsiz bir hayat kitabı olarak tanıtmamız lazım.

Bunu nasıl yapabiliriz?

Öncelikle denenmişi denemekten vazgeçelim. Dünyada modern Yahudilik eğitimindeki örneklerden de faydalanarak toplumumuza yenilikler sunalım. Eskiden yaşamış büyük bilginlerin hayat hikâyeleri her ne kadar bize ışık tutsa da artık kendimiz de kendi ışığımızı kendimiz yaratalım. Tora, hepimizin, ondan korkmayalım ve kimsenin de ondan korkmasına, ürkmesine izin vermeyelim. Yahudiliğimiz dünyaya sunduğumuz zenginliğimizdir. Farklı bir yaşam yolunda yürümek bizi insanlıktan çıkarmaz. Ama din ve devlet işlerini ayırarak, Yahudiliğimizin gereklerinden ve farklılıklarından hoşnut olmayıp, dünyanın diğer zenginliklerine benzemeye çalışmak, ruhumuza aykırı olmasının yanı sıra, Yahudilik zenginliğini dünyadan mahrum bırakmaktan öteye gitmez.

Şabat zenginliktir. Kaşerut zenginliktir. Bayramlarımız zenginliktir. Atalarımızın sözleri zenginliktir.

Tora’mız da bu zenginliklerin bulunduğu ilk günkü kadar sağlam hazine sandığımızdır. Bunu unutmayalım unutturmak isteyenlere de fırsat vermeyelim.

Çok şükür ki Tora derslerinin-sohbetlerinin geçtiğimiz senelere nazaran daha yoğun ve iyi gittiğini görmek sevindirici. Ancak daha çok çalışmamız ve bizi ayakta tutan Tora’mızı muhafaza etmek ve geleceğe taşımak için çok daha fazla çaba sarf etmemiz lazım. Bu konuda modern dünyaya uygun ama bizi Yahudiliğimizden daha da uzaklaştırmayacak her konunun, konuğun o kosher, bu glatt kosher, bu trefa demeden önünü açarak, toplumun her kesimine dokunmalıyız.

Cemaatimiz bu konuda yapılacak her yeniliğe, projeye, fikre sonuna kadar açıktır.

Gelin hep beraber bu Şavuot baş tacımızın Tora’mızın zenginliklerine kavuşalım. Uzakta olduğunu düşündüğümüz bir kardeşimizi elinden tutup onun da hayatına Tora’nın kavuşmasını sağlayalım.

Şavuot’un birinci akşamı saat 12.00’de hayatımızda bir değişiklik yapıp en yakın sinagogumuza yürüyüp sohbetlere katılalım ve ruhumuzu, kalbimizi ve beynimizi yenileyelim.

Çünkü buna hepimizin çok ihtiyacı var.

Tanrı bizleri nice bayramlara huzurla, sağlıkla ve mutlulukla eriştirsin.”

Hahambaşı Rav İshak Haleva: Her bayram bir Keila’da buluşma geleneğimizin olması ne kadar birlik ve beraberlik içinde yaşadığımızın göstergesidir.   

Bayramın son konuşmasını ise Tora üzerinden verdiği anlamlı mesajlar eşliğinde Hahambaşı Rav İshak Haleva gerçekleştirdi.

Rav Haleva özellikle Tora’da belirtilen ‘Sina Dağının etrafında toplanma ve kamp kurma’ mesajından yola çıkarak, Tora’nın hiçbir kelimeye boşuna yer vermeyeceğini ve bu kelimenin bir anlamı olduğunu belirtti. Burada Tora’nın bize verdiği mesaj İsrail halkının tek bir vücut ve bir bütün olarak Tora’yı aldığıdır. İşte bu yüzdendir ki, Tora o bölümün sonunda ‘Dayenu – Yeterdi’ ifadesini kullanır. Yalnız Sina Dağına yaklaşsaydık ve Tora’mıza kavuşamasaydık dahi bu birliktelik bizim için yeterliydi.

Rav Haleva’nın birliktelikle ilgili olarak verdiği çarpıcı bir diğer örnek ise bir çoban olan Moşe Rabenu’nun sürüden kaçan tek bir kuzunun peşine düşme hikâyesidir. Midraş’ta yer alan bu alıntıya göre Moşe tek bir kuzu için bütün kuzuları tehlikeye atma ihtimaline rağmen, o kuzunun peşine düşmüştür. Çünkü asıl tek bir kuzu bile sürüden ayrılırsa tehlike işte o anda başlar.

Rav Haleva konuşmasını Tanrı’nın Moşe Rabenu’ya ilettiği “Size ait olmayan topraklarda yaşarken dahi; sizinle anlaşmamı ve ulusunuzu unutmayacağım.” mesajı ile bitirirken tüm topluma “Allah bizimle beraber peki biz onunla beraber miyiz?” sorusu ile bitirdi.