Shakespeare’in soneleri notalarda dile geldi

Yeteneklerini birleştiren iki parlak müzik adamı, William Shakespeare’in ünlü sonelerine hayat verdi. Beste ve vokalde Alper Almelek, piyano ve düzenlemede Oğuz Kasap. İkili yaklaşık bir yıldan beri farklı mekanlarda konserler veriyor. Üstelik sadece ülke sınırları içerisinde değil…

TUNA SAYLAĞ Sanat
8 Haziran 2016 Çarşamba

 Gelin hep birlikte Alper ve Oğuz’u yakından tanıyalım.

 

Ambactus of Music’i geçtiğimiz günlerde Yeldeğirmeni Hemdat İsrael Sinagogunda dinleme fırsatı buldum. Konser süresince bende yarattığı duyguyu iki kelime ile ifade etmek istersem ‘huzur ve estetik’ diyeceğim. Hele sonelerin ne anlattığına da kulak verince, bir duygu seline kapılmamak elde değil.

İkili şimdiye kadar Büyükada Anadolu Kulübü, Özyeğin Üniversitesi, Cercle D’orient Büyük Kulüp, Moda Deniz Kulübü ve Hemdat İsrael Sinagogu ile İngiltere’de Oxford Üniversitesine bağlı Said Business School’da ve The Damon Wells Chapel- Pembroke College’de konser verdi.

ALPER ALMELEK

 

Müzik eğitimin olduğunu ve piyano çaldığını biliyorum; Shakespeare’in sonelerini bestelemeye nasıl karar verdin?  Fikir aklına ilk kez ne zaman düştü?

Shakespeare’in sonelerini lise-üniversite dönemlerimde zaten keyifle okurdum ve hayranlık içinde kalırdım. O dönemlerde de soneleri yalnız insan sesi için bestelemeye başladım. Kendi kendime seslendirmek ve arkadaşlarımla paylaşmak bana çok keyif verirdi her zaman.

Müziğin tamamında bir bütünlük var; sanki her sone ayrı bir parça değil de, uzun bir bestenin bölümleri gibi. Bunu nasıl sağladın?

Aslında her bir sone birbirinden bağımsız bestelerden oluşuyor. Hatta bestelerin de içinde besteler var. Yani her bir sone üç tane dört mısralık cümleden ve bir tane iki mısralık cümleden oluştuğu için ben de bir sone içinde çoğunlukla birbirlerinden bağımsız ama aynı armoni içerisinde dört melodi besteliyorum. Öte yandan da tüm soneler arasında müzik olarak çağrışımlar var. Bir ressamın her biri birbirinden farklı da olsa bir sergi çalışmasını atlar ya da deniz üzerine yapması gibi. Bu sonelerin kendisi için de geçerli. Soneler de birbirlerinden bağımsız olmakla beraber birbirlerini çağrıştırıyorlar.

Besteleri yaparken Shakespeare’in şiirleri seni nasıl etkiledi? En çok hangisini sevdin?

Shakespeare’in şimdiye kadar kırktan fazla sonesini besteledim. Aslında aralarında çok ayrım yapmıyorum benim için her birinin anlamı ve değeri büyük. Belki nispeten ön plana çıkanların sone 18, 116, 130, 154 olduklarını söyleyebilirim.

Daha önce Shakes-peare sonelerini notaya döken olmuş mu?

Tabii olmuş ama sayısı çok az. Youtube’a ve dünya çapında bazı müzik kütüphanelerine baktığımda yaptığımın nispeten seyrek bir iş olduğunu görebiliyorum.

Şiirlerin temaları hakkında kısaca bilgi verir misin okuyucularımız için? Sone seçiminde ana kriterin ne oldu?

Şiirlerin ana teması aşk. Bunun dışında Shakespeare zaman zaman felsefe temaları da kullanıyor. Hayatın bir sahne oluşu gibi. Şiirlerde Shakespeare her âşık gibi âşkın farklı evrelerini kendisiyle adeta tartışıyor: aşkını kıskanmak, ondan uzaklaşmaya çalışmak, çocuklarının ona benzemesini istemek, ona fiziksel olarak yaklaşmak, romantizmin tüm olanaklarından faydalanmak gibi.

Parçaları seslendirme tarzın, sade yorumun ve ses tonun oldukça etkileyici; sinagogda dinlemek de farklı bir deneyimdi benim için. Daha önce, değişik tarzda da olsa, hiç konser vermiş miydin?

En son 1998 yılında sahneye çıkıp bir konser vermiştim. Aradan 17 sene geçtikten sonra Oğuz’un teşvikiyle soneleri kendim seslendirmeye başladım. Lise dönemimde müzikallerde oynamıştım, üniversite döneminde de opera ve lied tarzı şarkıları okul konserlerinde okumuştum.

Oxford’daki dinletiniz nasıl gerçekleşti?

Oxford Üniversitesinde önce, şimdi part time olarak ‘Kurumsal Liderlik’ konusunda mastır sonrası diploma programında eğitim aldığım Said Business School’da, 14 Mayıs günü bir konser verdik. Çok ilgiyle karşılandı. Yaklaşık 20 ayrı milletten 100’e yakın izleyiciyle müziğimizi paylaştık. Ertesi gün benim de öğrenciliğimden dolayı bir üyesi olduğum yine Oxford Üniversitesine ait, bu kez Pembroke College -The Damon Wells Chapel’da bir dinleti verdik. Bir şapelde performans yapmanın keyfi de başkaydı.

Aslında bir iş adamısın ama aynı zamanda sanatın çeşitli kollarında da- müzik, yazı- oldukça üretken ve yaratıcısın. Genetik midir dersin?

Genetiğin mutlaka rolü vardır. Yalnız genetiğin ötesinde anne ve babanın küçüklükten beri sizi içinde bulundurduğu ortamın da çok büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Ta 10 yaşımdan beri hep ailemin beni operalara, tiyatrolara, müzikallere götürdüğünü, ziyaret ettiğimiz her yabancı yerde müzeleri, sergileri gezdiğimizi hatırlarım. Bu etkenlerin de büyük rolü var.

Ambactus of Music… Müziğe hizmet etmek bir aşk ve özveri işidir; ne dersin?

Evet, Ambactus Latince ‘elçi veya hizmetkâr’ demek. Biz kendimize ‘Müziğin Hizmetkârları’ açıklamasını daha çok yakıştırıyoruz. Müziğe hizmet etmek kesinlikle yoğun bir tutkunun ve bunu paylaşma arzusunun getirdiği bir nosyondur. Bunu yaşayanlar ve yaşatanlara ne mutlu!

OĞUZ KASAP

Hem müzik öğretmeni hem harika bir piyanistsiniz; Alper Almelek ile yolunuz nasıl kesişti?

Harika piyanist dediğiniz için çok teşekkür ederim. Güzel ve samimi çalmaya çalışıyorum sadece. Siz beğendiyseniz ne gurur benim için. Evet, aynı zamanda öğretmenim SEV Okullarında, ki benim için büyük bir gurur, hem öğretmen olmak hem de SEV’da öğretmen olmak. Alper ile tanışmamı da SEV’a borçluyum. Alper’in eşi Sayın Vedya Hocam ile aynı kurumda öğretmeniz. Vedya Hocamın da sesi güzeldir. Ben geçen sene başladım. Okulumuzda yeni yıl kutlamaları için konser verecektik. Solistlerden biri de Vedya Hocamdı. Ben de piyano çalıyordum. İşte o konserden sonra Vedya Hocam Alper’e benden bahsediyor. “Bir piyano öğretmeni geldi muhakkak tanışman lazım” diyor. Böylelikle tanışmamıza vesile oluyor ve bizim uzun yolculuğumuz başlıyor.

Eğitmenlik dışında müzik alanında başka ne gibi uğraşlarınız var?

Eğitmenlik alanı dışında müzik açısından Alper ile yolculuğumuz dışında ben ‘Ölümün dört rengi’ konulu bir çalışma yapıyorum. İnsanların hırsların, gereksiz ihtiraslarını, dünyanın geçici illüzyonlarını kendi içlerinde öldürmelerini piyano ile anlatacağım, daha doğrusu üstünde çalışıyorum. Zaten doğaçlama piyano eğitimi aldım. Şimdi konu üzerinde araştırmalar yapıyorum, kendim hissediyorum sonra piyano ile hissettireceğim inşallah.

Sizi en çok hangi sone etkiledi?

Aslında böyle bir ayırım yapmak zor ama Sone 98’i biraz daha beğeniyorum. Şair çok üzgün sevdiğinden dolayı. En neşeli gezegen Satürn bile onu mutlu etmeye yetmiyor. Gökyüzünü kullanıyor. Düşüncenin ufukları bu kadar geniş olabilir mi...

Ambactus of Music olarak müzikseverlerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Ambactacus of Music olarak aldığımız tepkiler o kadar gurur verici ki… Öncelikle şimdiye kadar verdiğimiz tüm konserlerimizde salonlar doldu hatta taştı. Bir konserimiz sadece taşmadı. Herkes çok beğendi. En klasik dinleyiciler bile “Schubert’in liedlerini dinlemiş gibi olduk” dediler. Ama en güzeli Shakespeare’in memleketinde bile güzel övgüler almamızdı. Kendim eleştiriler de aldım. Ama hep yapıcı eleştirilerdi. Eşim hep uyarılarda bulunur, sonra tiyatronun duayenlerinden Cem Kurtoğlu eleştirdi. Çalmam ile ilgili değil, soneleri anlatma ve kelimeleri kullanmam ile ilgili. Tepkiler önemli bizim için. İlk konserimizden en son konserimize kadar Alper ile konuşuruz, değerlendiririz. Sorarız birbirimize nasıldık diye.

Birlikte başka projeleriniz olacak mı?

Birlikte en büyük projemizi zaten yaptık: ‘Dostluğumuz’. Dostluğumuz nice projeler doğuracak. Alper’in bestelerini çok beğeniyorum. Sanki ben çalayım diye bestelemiş. Shakespeare gibi çok önemli şairlerin şiirlerini de besteledi Alper. İsim vermeyeyim sürpriz olsun. Çünkü çok bilinen şairler ve çok etkileyici.

Bu arada şunu muhakkak eklemeliyim. Hayatım müzik ile piyano çalmakla geçiyor. Milyonlarca şarkı biliyor, çalıyor ve öğretiyorum ama bu dünyada en sevdiğim ve çalmaya doyamadığım eser ‘Shalom Aleichem’.