Bir müzik tutkunu Cenk Rofe

Küçüklüğünden beri müzik sevdalısı olan Cenk Rofe, son zamanlarda düğün törenlerinde canlı seslendirdiği performansıyla karşımıza çıkıyor. Notalara ve müziğe olan tutkusunu, projelerini Cenk’in kendisinden dinledik.

Dora NİYEGO Toplum
20 Nisan 2016 Çarşamba

Kendini Şalom okurlarına tanıtır mısın?

1977 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimimi tamamladıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümü’nü bitirdim ve ardından Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Devlet Konservatuarı’nın şan bölümünden mezun oldum.

Müziğe olan yoğun ilgin nasıl başladı?

Kendimi bildim bileli müziğe hep merakım vardı. Konuşmaya başlamadan önce şarkı söylemeye başlamışım. Akşamları yatakta, yastık yerine radyonun üzerinde uyuduğumu anlatır annem hep. Çocukluğum komşu evlerini kapı kapı dolaşarak, elimde deodorant şişesiyle şarkı söyleyerek geçti. “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorduklarında hep “Şarkıcı olacağım” derdim.

Ailen bu ilgini nasıl karşıladı?

Annem beni o zamanki Dostluk Yurdu Derneğine götürdü. Orada yolum İzzet Abi (İzzet Bana) ile kesişti. Onun yönettiği birçok projede görev aldım. Benim aklımda hep oyunculuk vardı aslında ama dernek çatısı altında yaptığımız çalışmalarda sesim o kadar ön plana çıktı ki, bu benden çok etrafımdakileri heyecanlandırdı. Sonrasında, bu işin benim için hobiden çok meslek olacağına karar verdim ve bu konuda kendimi geliştirmem gerektiğini düşündüm. Annem, başlarda profesyonel anlamda bu işi yapmama karşı çıktı. Ancak daha sonra beni hep destekledi.

Kendini geliştirmek için ne yaptın?

Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Devlet Konservatuarı’nın şan bölümünde okudum.

Şu anda müzik adına neler yapıyorsun?

2007 yılında, ilk solo albümüm olan ‘Affet Beni’ yayınlandı. Ekonomik sebepler ve zamanlama hatası nedeniyle televizyon için klip çekemememize rağmen, şarkım birçok radyoda listelerde yer aldı. On yıldan beri de, ‘İstanbul 12 Orkestrası’ ile çalışıyorum. İstanbul 12 Orkestrası, dünya müzikleri yapan, şarkıcılığımı özgürce yaşayabildiğim, tam bir aile orkestrası. Üyelerinin çoğunluğu eşlerden oluşan, müziğe gönül vermiş on dört kişiden oluşuyor. Bu orkestrada eşim Lizet ile birlikte şarkı söylüyoruz. Türkiye’nin birçok farklı ilinde, farklı kesimlere şarkı söylediğimiz gibi, Amerika Birleşik Devleti ve Kanada turnelerimizle yurt dışına da açılma fırsatı buluyoruz. 2011 yılında ‘İlk’ isimli albümümüz yayınlandı.

Eşin ile birlikte mi sahne alıyorsunuz?

Bu orkestra bizim hayatımızdaki en büyük şans. Düşünsenize, uzun saatler süren sahne çalışması yapıyorsunuz ve sizi evde bekleyen bir eşiniz yok. Üstelik sahnede eşinizde düet bile yapıyorsunuz. Neyse ki oğlumuz Can’a bakma konusunda annem destek oluyor.

Müzik dışında başka çalışmaların oldu mu?

Konservatuarda okuduğum yıllarında oyunculuğumla dikkati çekince, o dönemde sahne hocam olan Yekta Kara’nın daveti ile İstanbul Devlet Opera ve Balesi çatısı altında birçok müzikal ve yapımda rol aldım. Daha sonra, tesadüf sonucu bir TV yapımcısı ile tanıştım ve bir dönem, reytingleri yüksek olan dizilerde oyunculuk yaptım.

Oyunculuk bitti mi sonra?

Aslında bitmedi, ancak bir tercih yapmak zorunda kalıyor insan. Benim gönlümde her zaman için oyunculuğun ve müzikal yeteneğinizin birleştiği, müzikal sanatçılığı yatıyor ama içinde yaşadığımız şartlarda bunu başarabilmek pek de mümkün değil. Bu nedenle farklı yönlere savurabiliyor hayat sizi. Ama ben yine şanslı savrulanlardanım, çünkü sevdiğim işi yapıyorum. Müzikten hiç kopmadım sonuçta. Müziğe olan tutkum o kadar fazlaydı ki, bana müzik öğretmenliği kısmet oldu. Sekiz yıldır, özel bir okulda müzik öğretmenliği yapıyorum. Anlayacağınız sahne dışında da müzik, hayatımın her anında yer alıyor.

Son dönemlerde müzik dışında başka çalışmaların, projelerin var mı?

Okuldaki öğretmen arkadaşlarımla birlikte, müzik derslerinde kullanılacak bir kitabın seslendirmesini ve yorumculuğunu yapmanın heyecanını yaşadım ve sonunda kitabımız piyasaya çıktı. Bir de son zamanlarda televizyon formatlarına kafayı taktım. Bol bol format izliyor ve dünyada yapılmamış bir format yaratmaya çalışıyorum. Televizyon için dizi hikâyeleri yazıyorum ancak tabi ki bu işler sabır istiyor, hemen olmuyor. Sonuçlarını bekleyip göreceğiz.

Şalom okurlarına söylemek istediğin bir şey var mı?

Hem okuyucularınıza, hem de cemaatimizin tüm üyelerine müzikal yaşamımda bana destek oldukları ve çalışmalarımı takdirle karşılayıp, benimle paylaştıkları için çok teşekkür ederim.

Son zamanlarda Neve Şalom Sinagogunda düzenlenen düğün törenlerinde seni canlı şarkı söylerken de görmeye başladık. Biraz bundan bahseder misin?

Bu proje beni çok heyecanlandırıyor. İzzet Abi’nin Estreyikas d’Estambol çocuklarıyla birlikte hazırladığı projeye dâhil olmuş şanslı bir yorumcuyum. Eski dönemlerde sinagoglarda düğün müzikleri canlı söylenir ve yorumcular paravan arkasında sanatlarını icra ederlerdi. Daha sonra, teknolojinin gelişmesiyle, bu sanatçıların yerini bant kayıtları aldı. İzzet Abi ile hazırladığımız bu proje, eskiye dönüş açısından beni çok heyecanlandırıyor. Sahne önünde, tamamen canlı müzik ve canlı icra eşliğinde, bugünün ‘sound’ı ve müzikal lezzetiyle, gelin ve damadı karşılıyorsunuz. Onların özel gününde heyecanlarına ortak oluyorsunuz. Son dönemde, düğünler Neve Şalom Sinagogu dışında, başka mekânlarda da yapılmaya başladı. Düğün sahipleri, kortejlerini canlı müzik eşliğinde tercih etmeye başladılar. Canlı müziğin, düğüne ayrı bir renk, ayrı bir heyecan katmasının yanında, davetlileri ve düğün sahiplerini de duygusal açıdan çok etkiliyor. İlerleyen günlerde, repertuarımızı genişleterek, düğünlerde yer almaya devam edeceğiz.