Yalnızlar için özel

Avram VENTURA Köşe Yazısı
6 Nisan 2016 Çarşamba

Kutsal Kitap, Havva’nın yaratılmasının bir nedeni olarak, Adem’in yalnızlığını gösterir. Daha ilk insandan bu yana, yalnızlık olgusu her zaman önemli bir sorun olmuştur.

Son yüzyılda bu sorunun giderek arttığını, okuduğumuz makale ve kitaplardan görebiliyoruz. Nedenleri uzun bir liste oluşturabilir, oysa sonuca odaklandığımızda, insanın yaşam kalitesini olduğu kadar, mutluluk ya da mutsuzluğunu nasıl etkilediği ortaya çıkmaktadır.

Geçenlerde Sağlık Bakanlığı’nın bir raporunda gözüme ilişti: Ortalama ömrümüz giderek uzuyormuş! Öyle ki, 50-80 yaş aralığını artık “orta yaş” olarak görmek gerekiyormuş. Geçmiş yüzyıllara baktığımızda, bu verilerin insanlık için çok olumlu bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz; ancak yalnızca bedenimizi değil, ruhsal sağlığımızı da koruduğumuz sürece…

Günümüzde, teknolojik ilerlemeyle birlikte tüm iletişimimizi neredeyse elektronik ortamda gerçekleştiriyoruz. Bu da aile bireyleri içinde olduğu kadar, bulunduğumuz iş ve sosyal çevrelerde de yalnızlığımızı arttırmaktadır. Bu şekilde başkalarıyla duygusal ve düşünsel bir bağ kurmakta zorlanıyor, yanı başımızda duyumsamak istediğimiz insan sıcaklığının eksildiğini gördükçe de üzülüyoruz. Kısacası, kimi zaman kendimizi dalgalı bir denizin ortasında, küreksiz bir kayık içinde, umarsız beklerken buluyoruz.

Konu yalnızlık olunca, gerek kendimizin, gerekse başkalarının penceresinden bakarak çok şey söyleyebiliriz. Ben sözü Murat Gülsoy’un yakın zamanda okuduğum son romanına getirmek istiyorum: Kitabın adı, Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet.

Yazar bir söyleşisinde, kitabın ortaya çıkmasına neden olan düşüncenin, insanların yalnızlığı ve bununla baş etme yolları olduğunu söylüyor. Bu çıkış noktası Gülsoy’u, ölü bir insanı bir başka insanın belleğinde yaşatarak, yalnızlıktan kurtarma düşüncesine yöneltiyor. Anlatımın bir yerinde yalnızlığın, çevresiyle ilgili bir şey değil, tersine insanın içindeki boşluğun büyüyüp onu yutması olduğunu belirtiyor. 

Kuşkusuz bilimkurgu bir yapıttan söz ediyoruz; ama kurgusu öyle olsa da, romanın kahramanı Mirat, duygu, davranış ve düşünceleriyle bizden biridir. Sıradan yaşantısı içinde, okuduğu bir ilan onu yeni bir serüvene yönlendirir: “Yalnız mısınız? Dert etmeyin. İçinizde başkalarına yer açın.” Mirat, Janus deneyine ortak olmadan önce kendisine şöyle söyleniyor:

“Bir kişiyi içinize alıyorsunuz, o zihninizde size arkadaşlık ediyor, nereye giderseniz gidin, yanınızda sizin dostunuz oluyor. Onunla konuşabiliyorsunuz, deneyimlerinize ortak edebiliyorsunuz. Yanınızdan hiç ayrılmayan bir arkadaşınız olarak.(…) Artık hiç yalnız kalmayacaksınız.”

 Bu sözlere inanan Mirat, yakın zamanda ölmüş önce Esra adında genç bir kızı, sonra da yaşarken sevgilisi olmuş Tuncay’ı da içine alarak, belleğinde üçlü bir yaşama yol açıyor.

Roman üstüne daha çok şey söyleyebiliriz, ben birkaç satırla yalnızlıktan kurtulmanın çarelerini arayan kahramanın durumunu anlatmaya çalıştım.

Yazar sözü aldığında şöyle diyor:

“İnsan gençliğinde kalabalıklar içinde yalnız olduğunu sanıyor. Oysa yalnızlar içinde yalnızdır insan.”

Ne yaman bir çelişki:

İnsanlar çoğalıp kalabalıklaşırken, biz daha çok yalnızlaşıyoruz!

 

*******************************