Vicdanın sesi Banksy ‘kral çıplak’ diyor

‘The Art of Banksy’ koleksiyonu, GLOBAL Karaköy binasında ziyarete açıldı.

TUNA SAYLAĞ Sanat
20 Ocak 2016 Çarşamba

Türkiye’deki sergisinden haberi olmasa da, sanatının fıtratına ters düşse de, sokakların meçhul asi çocuğu Banksy’nin en ünlü 85 eserini bir araya getiren ‘The Art of Banksy’ koleksiyonu, GLOBAL Karaköy binasında ziyarete açıldı. Banksy sıradan bir sanatçı değil! O bir filozof, bir aktivist, duyarlı bir yürek. Şimdilerde görüşmeseler de onu yakından tanıyan ender insanlardan biri olan Steve Lazarides küratörlüğündeki sergi, ülkemizde bir ilk! Değişik bir formatla sergilenen eserleri seyrederken kendinizi bir anda Londra sokaklarında ya da bir İngiliz’in evine konuk olmuş halde bulabilirsiniz. Graffitiyi özellikle de bu sanatın en yetenekli dehasını tanımak için ‘The Art of Banksy’ kaçırılmaz bir fırsat… 

Serginin prömiyerine katılmak üzere GLOBAL’e gittiğimde küçük çapta bir kırmızı halı durumuyla karşılaştım. Karşı kaldırıma konuşlanmış on kadar projektör tarafından kırmızıya boyanan binanın önü, görüntü ve röportaj almaya çalışan bir muhabir ordusuyla kaynıyordu.  Arka arkaya sıralanan lüks arabalardan ‘celebrity’ler indikçe flaşlar patlıyor ve her seferinde girişte bir kargaşa yaşanıyordu. Tabii biz yani ben başka bir dünyanın insanı olduğumdan sessizce sergi alanına geçiş yaptım ve akabinde kendimi İngiltere’nin duvarları graffitiler ile bezenmiş bir sokağında buluverdim. Tepemizden geçen metronun gürültüsü kulaklarımda uğuldarken bir yanda variller, bir yanda kırmızı telefon kulübesi, sokak lambaları, duvarlarda Banksy’nin inanılmaz zekâsı ve duyarlılığı beni şaşkına çevirdi. Etraf çok kalabalık olmasına, hatta bir ara Cumhurbaşkanının kızı Sümeyye Erdoğan ve korumaları ile burun buruna gelmeme rağmen hiçbir şey konsantrasyonumu bozmadı. Fonda, Fahir Atakoğlu’nun bu sergiye özel bestelediği ‘Musical Reflections of The Art Banksy’ çalıyordu.  Sanatçının tezatları bir araya getirerek ortaya koyduğu gerçekler, içimde derin bir hüzün ve burukluk yarattı. Her bir yapıt, adeta bir manifesto nitelliğindeydi. Eşsiz yaratıcılığı ve acı acı gülümseten mizahı karşısında saygı duruşuna geçtim. Her bir mesaj ancak bu kadar yerinde ve büyük laflar etmeden, süslemeden-püslemeden, yalın bir dille verilebilir.

Graffiti İkonunun İşleri

Sergide, yirmi koleksiyonerden toplanan eserler yer alıyordu. Bazı resimler küçük bazıları ise tüm bir duvarı kaplıyordu. Aynı graffitinin değişik renk ve boyutta olanları da mevcuttu. Pisliği halının altına süpüren ‘Hizmetçi’, Banksy’nin alâmetifarikası ‘Kırmızı Balonlu Kız’,  İsrail ile Filistin arasındaki duvara çizdiği ‘ Çiçek Fırlatan Çocuk’, ‘Bomba Kucaklayan Kız’, ‘Öpüşen Polisler’, ‘Namlunun Ucundaki Çocuklar’, tabancalar, savaş uçakları, füzeler arasındaki masum insanlar ve daha onlarca graffiti… Yağlıboyaları da vardı. Banksy, o anarşist ruhuyla yeriyor, protesto ediyor, olabilecek en barışçı yolla, yani sanatıyla, öylesine saplıyordu ki eleştiri oklarını, dünyanın ve insanlığımızın halinden utanç duydum. Ama gerçekler acıdır ne yazık ki… Ne zaman bu kadar duyarsız olduk? Uyaran birileri olmasa görmezden gelmeye, uykuya ve küçük konforlu evrenimizde yaşamaya devam mı edeceğiz…

Çizimleriyle sosyal adaletsizliği, tüketim çılgınlığını, savaşı, mültecilerin durumunu, fakirliği, silahlanmayı, hayvan haklarını,  çevre sorunlarını, büyük şirketlerin aç gözlülüğünü yani gezegenimiz üstündeki her derdi tenkit eden, sorgulayan,  farkındalık yaratmaya çalışan Banksy, bizi sarsarken, elimizi taşın altına koymaya  da çağırıyor. Bugün sanatçının milyonlarca takipçisi var. Kapitalist sistemi ölesiye eleştirdiği halde eserleri milyon dolara satılıyor. Hatta 2010 yılında İngiltere’de çocuk işçi çalıştırılmasına gönderme yapan bir eseri çizdikten bir gece sonra duvarı ile sökülerek ABD’ye kaçırıldı ve fahiş bir fiyata satıldı. Tüm gizemine ve mahremiyetine rağmen, anti star bile olsa, kendini ünlüler dünyasına dahil olmaktan men edememiş, kısaca o da çarkın dişlilerinden kurtulamamış.

Sergide, açılışa özel miydi bilemeyeceğim, Banksy’nin stencillerindeki bazı figürler, ete kana ve kıyafete bürünerek ziyaretçilerin arasında dolaşıyorlardı. Özellikle ait oldukları graffitinin önüne gelerek aynı oradaki gibi hareket edip adeta poz veriyorlardı.  Mesela elinde süpürge ve faraşı ile ‘Hizmetçi Kız’; silahı, askeri kostümüyle ‘Gülen Suratlı, Eli Silahlı Asker’; bombasıyla‘Kucağında Bomba Taşıyan Kız’ gibi… İlginç miydi? Bana göre değildi, komik ve gereksiz bir performanstı.

Bu arada graffiti sanatının bu kadar yayılmasına, ses getirmesine ve yüzlerce sanatçı yetişmesine rağmen Türkiye dâhil birçok ülkede bu sokak sanatının suç sayılması, özellikle de izin alınmamışsa, oldukça ironik bir durum. Zaten Banksy’nin kendini saklaması da başlarda bu yüzden olmuştu. Kendisi hâlâ medyanın karşısına kar maskesiyle çıkıyor.

Mekânda, serginin bittiği noktada hediyelik eşya satışı yapılan bir de bölüm vardı. Üzerinde Banksy’nin çalışmalarının baskısı olan envai çeşitte ürün satılıyordu: takvimler, bardak altlıkları, mouse padleri, kalemler, defterler, havlular, spreyler, tabureler vs. Bir Londra klasiği olarak rafları türlü türlü renkli bonbon ve kurabiye kavanozlarıyla dolu olan şekerleme dükkânı da oldukça ilginçti.

Entertainment Group, Global Yatırım ve Piu Entertainment işbirliğiyle İstanbul’a getirilen sergi, 14 Nisan’da sona erecek.

 İçinden geçtiğimiz karanlık zamanlara, bir mum kadar bile olsa, ışık veren Banksy’e, zamanınızdan bir-iki saat, bütçenizden de küçük bir pay ayırmanız diliyorum.