2 ‘kendini iyi hisset’ filmi

Hıristiyan âleminde aileleri bir araya getiren ananevi Noel filmleri, çoğu sonu iyi biten ‘kendini iyi hisset’ filmleridir.

Viktor APALAÇİ Sanat
30 Aralık 2015 Çarşamba

 Bol karakterli, çok oyunculu sempatik bir film olan ‘Mutlu Yıllar’ izleyiciyi hüzünlendirip aynı zamanda mutlu da edebilen öyküsüyle eğlendirip iyi vakit geçirtiyor.  En uzaktaki akrabaları dahi birbirine yakınlaştıran Noel yemekleri, aile bireyleri arasında çözümsüz kalmış konularda hesaplaşma fırsatını verir. Eski kırgınlıkların ve tatsızlıkların su yüzüne çıkmasından sonra finalde her şey tatlıya bağlanıyor.

 

‘Nadide Hayat’ ile Çağan Irmak’ın, ‘Ma Ma’ ile İspanyol Julio Medem’in kariyerlerinin en kötü filmlerinin, 7 filmlik Star Wars serisinin ‘Güç Uyanıyor’ ile en sönük bölümünün vizyona girdiği bir haftada, sizlere iki adet ‘kendini iyi hisset’ filmini yazmayı tercih ettim.

Hollywood’un, yılbaşı arifesindeki Noel’i kutlamak için ‘Christmas movie’ pazarlamadaki hüneri tartışılmaz.

Hıristiyan âleminde aileleri bir araya getiren muhafazakâr Noel kutlamaları konseptindeki filmlerde, çoğu sonu iyi biten ‘kendini iyi hisset’ filmleri aralıkta vizyona sürülür. Kadın yönetmen Jessie Nelsen’in ‘Mutlu Yıllar/Love the Coopers’ı bu zincirin son halkası.

Frank Capra ve Charlie Chaplin’den günümüze, Amerikan rüyasına çağrışım yapan, kutsal aileyi yücelten yılbaşı filmlerinin bu son örneğinde, sırları bol Cooper ailesine misafir oluyoruz.

Bol karakterli, çok oyunculu bu sempatik film, izleyiciyi hüzünlendirip aynı zamanda mutlu da edebilen öyküsüyle eğlendirip iyi vakit geçirtiyor.

En uzaktaki akrabaları dahi birbirine yakınlaştıran Noel ve Paskalya yemekleri, aile bireyleri arasındaki çözümsüz kalmış konularda hesaplaşma fırsatını verir. Sinemanın en pozitif, iyimser yönetmenleri arasında sayılan Frank Capra’nın en ünlü Yılbaşı Filmi olarak bilinen ‘Şahane Hayat/It’s A Wonderful Life’ da aslında bir hesaplaşma öyküsüdür. Filme ismini veren Cooper ailesinin Noel kutlaması öncesinde başlayan ‘Mutlu Yıllar’ ailenin dört kuşağını aynı masa etrafında topluyor. Mutlu etme amaçlı bu yeni yıl buluşması için seçilen ev abla Charlotte’un (Diane Keaton) evi. Geleneksel Noel kutlamasında bir araya gelen Cooper ailesinde beklenmedik misafirler, su yüzüne çıkan eski ihtilaflar ve ters giden olaylara rağmen, aralarında hiç kopmayacak bir bağın mevcudiyeti ortaya çıkar.

Renkli insan portreleri resmi geçidi

Büyük baba (Alan Arkin) platonik aşk beslediği bir garson kızın (Amanda Sayfried) çalıştığı lokantaya her gün uğrar. Büyük kızı Charlotte’un, kocası Sam (John Goodman) ile 40 yıldır sürdürdüğü evliliği bir çıkmaza girmekte ve çift boşanmayı son çare olarak görmektedir.

Ortanca kızı Emma ( Marisa Tomei) hiç evlenmemiş, yalnızlıktan bunalım geçiren orta yaşlı bir kadındır. Sebepsiz yere alışveriş merkezlerinde yaptığı hırsızlıkların sonucunda yakalanır ve yakışıklı bir polis (Anthony Mackie) tarafından tutuklanır.

Erkek kardeşleri Hank (Ed Helms) uzun zamandır işsiz olduğunu ailesinden gizlemek durumundadır. Karısı Angie (Alex Borstein) ile huzurlu bir evliliği olduğu söylenmez. Ailenin en küçüğü ve en güzeli Eleanor (Olivia Wilde) hayatına dört dörtlük bir erkek sokamamanın sıkıntısı ile havaalanında tanıştığı yakışıklı bir askeri (Jake Lacy) ailesine nişanlı olarak takdim etmenin telaşındadır.

Kızlarla iletişim kurmadaki beceriksizliğini dert edinen yeni yetme torun Charlie (Timothee Chamelet) alış veriş ettiği mağazada tanıştığı girişken bir kızdan ilk öpücüğünü alır. Ailenin en yaşlı bireyi, bayramdan bayrama Noel ve Paskalya masalarına davet edilen Fishy Teyze ile kadro tamamlanır.

Herkesin derdini gizleyip, bayram akşamı suni bir neşe ile aile bireylerine mutluluğunu gösterme çabası bazı hüzünlü durumların yaşanmasına yol açar. Kalplere seslenen bu Noel filmi, faklı kuşaklardan gelme deneyimli oyuncu kadrosu ve iyimser atmosferiyle sadece izleyiciye hoşça vakit geçirtmeyi hedefliyor.

Kalplere seslenen bir film

 Bu muhafazakâr ailedeki eski kırgınlıklar ve tatsızlıklardan sonra kalp krizi geçiren büyük babanın götürüldüğü hastanede iyileşmesi ile her şeyin tatlıya bağlandığını görüyoruz. Noel’in masalsı atmosferi altında, hatalar affediliyor kırgınlıklar unutuluyor, en azından halının altına süpürülüyor. Büyük laflar söylemeden, ailenin önemini hatırlatan, iddiasız, sadece hoşça vakit geçirmeyi amaçlayan bu tip filmlere kuşkusuz ihtiyacımız var.

Hollywood’un henüz önemli bir çıkış yakalayamamış vasat kadın yönetmenleri arasında yer alan Jessie Nelsen’i, ‘Corrina, Corrina’ (1994), ‘Omuz Omuza / Stepmom’(1998) ve ‘Benim Adım Sam/I Am Sam’ (2001) adlı bazı filmlerinden tanıyoruz.

BANA DA MI ‘LOLO’

 Fransız yönetmenlerin en Amerikalısı, Fransız sinemasının bağımsızlar kraliçesi   yönetip başrolünü oynadığı ‘Lolo’ ile hoş bir romantik komediye imzasını atmış. Julie Delpy altı film yapmış bir senarist- yönetmen olmanın verdiği tecrübe ile ‘Lolo’da komediyle kara film türlerini ustalıkla harmanlıyor.

Mizah sosuyla tatlandırılmış bu eğlenceli, seksi, hiciv yüklü romantik komedide oyuncular döktürüyor.

Fransız sinemasının ustası olduğu duygusal komedi türüne iyi bir örnek teşkil edebilecek film, lezzetli diyalogları eşliğinde kadın - erkek ilişkileri ve cinsellik üzerine hoş tespitlerde bulunuyor.

1969 Paris doğumlu Julie Delpy, 1994’te Krzysztof Kieslovski’nin  ‘Üç Renk: Beyaz’ başyapıtındaki unutulmaz performansıyla uluslararası ün kazandı. Hollywood’da sağlam bir yer edinmesine yol açan, ‘Gün Batmadan/ Before Sunset’ (2004) ve ‘Gece Yarısından Önce/ Before Midnight’ (2013) filmleriyle En İyi Senaryo dalında Oscar adaylıkla rı aldı.

‘Pariste 2 Gün’ (2007), ‘New York’ta 2 Gün2 (2012) ve fantastik kara film türündeki ‘Kontes’ (2009) yönetmen olarak ününü pekiştirdi. ‘Gece Yarısından Önce’ filminin üç şarkısını besteleyerek müzisyen olarak başarısını sergiledi.

Fransa’nın güneyindeki şık tatil kasabası Biaritz’de başlayan konusuyla ‘Lolo’, 40’larını aşmış bekâr bir kadın grubunun aşk arama özlemini dile getiriyor. Boşandıktan sonra ilişki kurduğu erkeklerde hep düş kırıklığı yaşamış modacı Violette (Julie Delpy), yakın arkadaşı Ariane’ın (Karine Viard) teşvikiyle, kendisine kur yapan bir bilgisayar uzmanı olan Jean René (Dany Boon) ile yakınlaşır. Yaşamdan büyük keyif alan Jean René ile Violette bütün zıtlıklarına rağmen anlaşırlar ve ikilinin arasında inkâr edilmez bir kimya oluşur. Tatil bitip Paris’e dönünce ilişkileri ciddiye binmesiyle Jean-René’nin karşısına büyük bir engel çıkar; sevgilisinin biricik oğlu 19 yaşındaki Lolo.

Melek yüzlü, dışarıdan tatlı sevimli gözüken Lolo çok kıskançtır ve annesini başka bir erkekle paylaşmayı reddeden bencil bir gençtir. Oğlunun kurduğu tuzakları karşısında Violette’i oğlu ile aşkı arasında zorlu bir tercih beklemektedir.