Kedi ve köpek neden uzlaşamaz?

Dünya, henüz yaratıldığı zamanlarda, Tanrı önce hayvanları, sonra ilk insanı (Adam-Âdem) yarattı. Okuyacağınız hikâye kedi-köpek husumetini anlatırken, aslında çeşitli insan karakterlerini ve kişiler arası menfaat çatışmalarını irdelemeye çalışıyor. İyilik, kötülük, bencillik, hoşgörü gibi yaklaşımların insanların kendi içlerinde taşıdıkları ve asla değiştiremeyecekleri karakter şekilleri olduğunu bir kez daha anımsatıyor.

Sara YANAROCAK Kavram
28 Ekim 2015 Çarşamba

D  ünya henüz yeni yaratılmışken ve Adam tüm hayvanlara tek tek isimlerini takıp onlara hükmederken, kedi ve köpek canciğer iki arkadaştı. Bunlar ortak yaşamlarında, tam kafadar olmuşlardı. Sevinçlerini ve sıkıntılarını, hatta yiyeceklerini bile hakça paylaşırlardı. Sıkı dost olup, tüm sırlarını paylaşırlardı. Onları tanıyan herkes bu arkadaşlığın arasına hiçbir gölgenin düşmeyeceğine inanırdı.

Adam ve Hava, Hakikat Ağacının ‘Yasak Meyve’sini, yiyip Tanrı’nın Cenneti’nden kovuldukları zaman, yeryüzünde yaşamaya mahkûm edilmişlerdi. Böylece onlarla birlikte tüm hayvan türleri de yeryüzünde yaşamaya başlamışlardı. Kendileri gibi, hayvanlar da rahatlarını kaybedip yaşam mücadelesi vermeye başlamışlardı.

Kış olanca şiddetiyle bastırınca, kedi ve köpeğin yaşamları felaket bir hale geldi. Soğuğa alışık olmayan bedenleri sürekli titreşiyor, yapraklarını dökmüş olan çıplak dallı ağaçlar onlara siper olamıyordu. Yiyecek bulamıyorlardı. Açlık ve soğuktan ötürü umutsuz ve kederliydiler. Köpek derin bir depresyona girmişti. Kedi ise hırçınlaşmış, kötü huysuz bir yaratık haline gelmişti. O kadar ki, artık çekilmez bir haldeydi.

Bir gün kedi sızlanmaya başladı:

“Bu böyle devam edemez. Biz artık bu arkadaşlığa bir son vermeliyiz. Biz birlikteyken her şeyi paylaştığımız için, bulduklarımız ikimize birden yetmiyor. Ama ayrılırsak, bulduğumuz veya avladığımız yiyecekleri tek başımıza yiyip karnımızı doyurabileceğiz” dedi. Köpek hemen atladı:

“Ben sana yardımcı olabilirim, ne de olsa senden daha kuvvetliyim” diyecek olduysa da kedi onu dinlemedi bile. Köpeğin çok iyi ve temiz yürekli olduğunu biliyordu. Ama kendini de çok iyi tanıyordu. Kendisi sinsiydi ve eğer tek başına kalırsa, yaşam kalitesinin daha yüksek olacağına çok emindi. Zavallı köpekçik, kedinin onu terk etmesi yüzünden korkunç bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Boynunu bükerek cevap verdi:

“Tamam o zaman, madem ayrılmakta kararlısın, sana ne diyebilirim ki?”

Kedi zevkten dört köşe olmuş vaziyette, “Tamam, anlaştık” dedi. Köpek, “Nereye gideceksin?”diye sordu. Kedi:

“Tabii ki Adam’ın evine gideceğim. Orada bir sürü fare vardır. Adam’lar beni severler. Hem karnım doyar hem de sıcacık evde rahat ederim” dedi. Köpek, “İyi tamam. Ben de kırlık alanlarda şansımı deneyeyim bari” dedi. Kedi ona peşinden gelmemesi için yemin ettirdikten sonra hızla köpeğin yanından uzaklaştı. Artık çıkar çatışmaları olmayacak, yolları çakışmayacaktı. Aslında bu fikri kediye veren, yılandı. Yılan, hayvanlar arasında kafası en çok çalışan canlı olarak tanınıyordu. Köpek başını önüne eğdi ve üzgün adımlarla sevgili arkadaşı kediden ayrıldı. Ağır ağır uzaklaştı. Kedi bir süre arkasından baktı, köpeğin iyice uzaklaştığından emin olunca, koşa koşa Adam’ın evine doğru seğirtti. Kapısının önünde duran Adam’ın ayaklarına sürtünerek, “Adam Baba’cığım, ben senin kölen olmaya geldim. Senin bu evde farelerle başın mutlaka derttedir. Ben onları avlarım, üstelik karşılığında hiçbir şey istemem” dedi. Mırıl mırıl sesler sesler çıkarıyordu. Adam, “Hoş geldin” diyerek onun yumuşacık tüylerini okşamaya başladı. Kedi ona sürtünürken, etrafına fare için bakınmaya başlamıştı bile. Hemen bir tane fareyi gözüne kestirdi. Üstüne atladı, iki dakikada midesine indirdi. Kedi artık çok mutlu ve toktu. Sevgili eski dostu köpeği çoktan unutmuştu bile.

Zavallı köpekçik ise çok mutsuzdu. Amaçsızca dolanıyor, yarı aç yarı tok günlerini geçiriyordu. Buzla kaplı toprakların üzerinde azıcık yemek artığı buluyor, midesi sürekli açlıktan kazınıyordu. Üç gün sonra yaralı ayaklar, yorgunluk ve umutsuzluk içinde kurdun yuvasının önünde durdu. Kurttan biraz dinlenebileceği bir yer vermesini rica etti. Kurt ona, birazcık yemek artığı verdi, O gece ininde konaklamasına izin verdi. Köpek minnettar olarak uyuya kaldı ama yine de kulağı kirişteydi. Gece yarısı kulağına gelen sinsi ayak sesleriyle uyandı. Kurda haber verdiğinde, “Çabuk git şu davetsiz misafirleri kov” diye emretti. Zavallı köpek itaat ederek dışarı çıktığında, beklenmedik misafirlerin vahşi hayvanlar olduğunu dehşetle gördü. Neredeyse canını alacaklardı ki bizimki canını zor kurtardı. Kendini şanslı hissederek, bulduğu bir su birikintisinde yaralarını yıkadı ve yoluna devam etti. Bütün gün dolaştı, yine açlıktan kıvranıyordu. Güç bela ve yara bere içinde sürünürken, bir ağacın tepesinde duran bir maymun gördü:

“Sayın maymun, lütfen bu gece burada kalmama izin verir misin? Çok açım, yorgunum, yaralıyım” dedi. Maymun bir daldan diğerine atlayarak, cırlak çığlıklarla, “Git buradan, git buradan, git buradan “diye haykırıyordu. Dişlerini gösteriyor, dudaklarını komik bir biçimde büküp açıyordu. Köpek hayretle ona bakakalmış, hatta ondan biraz korkmuştu. Maymun ağaçtaki Hindistan cevizlerini aşağıya fırlatıp onu topa tutmaya başladığında, zavallı köpekçik sefil bir vaziyette oradan uzaklaştı.

“Ne yapacağım?” diye ağlayıp inliyordu. Bu sırada bir koyun sürüsü meleyerek yanına yaklaştı. Onların yanına gidip, merhamet dilendi. Kuzular, “Tabii, çok iyi olur ama bizi kurtlardan korumalısın” dediler. Köpek kabul etti ve onların ağılına girdi. Orada bolca yemek vardı. Yedi, içti ve karnı iyice doyduktan sonra bir köşeye kıvrılıp uyuya kaldı. Ama yüklendiği görevin sorumluluğuyla, tek gözü açık ve tedirgince uyuyordu. Gece yarısı kurtların sesiyle uyandı, avazı çıktığı kadar havlamaya başladı. Koyunları uyandırmaya çalışıyordu. Kurtlardan biri bir kuzuyu kapıp koşmaya başladı. Sonra onu parçaladı ve midesine indiriverdi. Zavallı köpek üzüntüden perişan olmuştu:

“Bu benim hatam, benim hatam, ah ben ne talihsiz bir hayvanım. Şimdi benim bu kuzuları terk etmem gerekiyor” diye hıçkırıyordu.

Tekrar yola çıktı. Karşısına bir hayvan çıktığı zaman yolunu değiştiriyordu. Sürekli olarak yan yollardan gitmeye çalışıyordu, yine açlık ve yorgunlukla mücadele ediyordu. Vahşi bir hayvana yem olması işten bile değildi.

Bir akşam bir evin kapısını çalarak, bir lokma yemek istemeye karar verdi. Ona yemek verdiler. Sonra kapının önünde uyuya kaldı. Gece yarısı evin önünde sesler duydu. Hırsızlar eve girmeye çalışıyorlardı. Hemen havlamaya başladı. Evin erkeği ok ve yayını alarak dışarı fırladı. Onu gören hırsızlar hemen sıvıştılar. Adam köpeğin başını okşadı:

“İyi bir köpeksin sen. Çok zeki bir hayvansın. Sürekli olarak benimle kalabilirsin. Artık hep benimle yaşayabilirsin. Artık Adam Baba’nın koruması altındasın” dedi. Köpek- Adam Baba- adını duyunca yerinden sıçradı.

“Neee? Adam Baba mı? Ben burada kalamam!” dedi üzüntüyle. Adam, “Saçmalama, ben sana kal dediysem, kalacaksın” dedi. Köpek başını eğip minnetle onun elini yaladı.

Sabah olunca kedi, köpeğin onunla aynı çatı altında olduğunu görünce, doğruca Adam’ın yanına gitti. Köpeği şikâyet etmeye başladı:

“Köpek benimle yaptığı anlaşmayı bozdu. Benim olduğum yere gelmeyeceğine dair bana yemin etmişti” dedi. Adam onu okşayarak, “Merak etme senin yanına gelmez” diyerek iki hayvanı uzlaştırmaya çalışıyordu:

“O bana çok faydalı olacak. Onu burada tutmak istiyorum. Sana hiç ilişmeyecek söz veriyorum. Üstelik bu oda ikinize yetecek kadar geniş ve rahat” diyerek kediyi ikna etmeye çalışıyordu. Kedi kindar bir sesle, “Hayır, böyle olmayacak” diye tıslayarak sırtını döndü ve homurdanmaya başladı:

“Yeminini bozdu. Uğursuz yaratık! Bu yaptığını görmezden gelemem. Ne yani bu yaptığı gözümden kaçar mı zannediyor?” diye düşünürken gözlerini öfkeyle kısıyordu.

Zavallı köpekçik, kuyruğunu iki bacağının arasına kıstırmış, karamsar bir şekilde bir kenarda duruyordu. Kediye bakarak, “Buranın Adam Baba’nın evi olduğunu inan ki bilmiyordum. Çok aç ve yorgundum. Sefalet içindeydim” dedi alçak sesle. Kedi hızla tırnaklarını çıkardı, köpeğin üstüne atladı ve onu tırmalamaya başladı. Köpek dehşetle kaçıp bir yere saklandı. Ama kedi hiç vazgeçmedi. Eline geçen her fırsatta ona zarar verdi, canını yaktı. Köpek çok sabretti, sabırla, azimle olgun davranmaya çalıştı. Ama en sonunda bir gün pes etti. Adam’ın yanına giderek, “Seni terk etmem gerekiyor Adam Baba. Kedi artık hayatımı çekilmez hale getirdi” diye ağladı. Adam, “Ama ben senin burada kalmanı çok istiyorum” dedi. Köpekçik kibarca, “Çok üzgünüm ama senin hizmetinde kalmak benim için imkânsız artık. Oğlun Şit’in evine gitmeyi planlıyorum. O da beni çok istiyor çünkü” dedi. Adam, “Kedi ile tekrar dost olamaz mısınız?” diye sordu. Köpek, “Bana kalsaydı ben memnuniyetle tekrar dost olurdum. Ama ne yazık ki kedi bunu istemiyor” dedi. Adam Baba’nın sabrı birdenbire tükeniverdi:

“E, yeter artık, devamlı birbirinizi suçlayıp duruyorsunuz. Ne diyeyim, sen de herkeste kusur buluyorsun. Artık sizinle uğraşamam, ne haliniz varsa görün!” dedi ve son olarak, “Siz artık kesinlikle anlaşamayacaksınız!” diyerek ayağa kalktı…

Adam’ın tahmini çok doğru çıktı. O gün bu gündür kediler ve köpekler asla anlaşamazlar. Bir kedi asla bir köpek ile dost olmaya kesinlikle imkân vermez. Hemen tırnaklarını çıkartıverir.

Kaynak:Aunt Naomi’s Stories- Gertrude Landau/1919