Polisiye soslu ‘Suç ve Ceza’ filmi

Mizahi yaklaşımlı suç ve cinayet filmlerine meylini bildiğimiz Allen’in bu son filmi Hitchcock’u aratmayacak bir olay örgüsüne sahip.

Viktor APALAÇİ Sanat
14 Ekim 2015 Çarşamba

Bu romantik komedide, yaşama sevincini tekrar kazanmanın yolunun cinayet işlemekten geçtiğini düşünen bir felsefe profesörünün öyküsünü izliyoruz. Kötü olduğuna inandığı bir yargıcı öldürerek hayatına anlam katacağına inanan profesörün öyküsünde, Allen suç işlemenin mantığı üzerine bir ‘suç fantezisi’ yapmış. Bu film, sinemada ironiyi en iyi kullanan Allen’in başyapıtları arasında yer almayacak, ancak izlenmeyi hak ediyor.

‘IRRATIONAL MAN’

Yön. ve Sen: Woody Allen

Görüntü Yön: Darius Khondji

Kurgu: Alisa Lepselter

Oyun: Joaquin Phoenix, Emma Stone, Parker Posey, Jamie Blackley, Betsy Aidem, Joe Stapleton 

Mizahi yaklaşımlı suç ve cinayet filmlerine meylini bildiğimiz Woody Allen, ‘Mantıksız Adam / Irrational Man’ ile polisiye soslu bir romantik komediye imzasını atıyor.

Yaşama sevincini tekrar kazanmanın yolunun bir cinayet işlemekten geçtiğini düşünen felsefe profesörünün öyküsü, aşk oyunları, ahlaki değerler, yazgı temalarını işliyor.

Alfred Hitchcock filmlerini aratmayacak bir olay örgüsüne sahip film, kusursuz bir bir cinayet işlediğini düşünen, hayatta ne zevk ne de bir anlam bulamayan felsefe profesörü Abe’in (Joaquin Phoenix) hikâyesini anlatıyor.

Yaklaştığı orta yaş kriziyle birlikte büyük bir varoluşsal boşluğa düşen, alkolik, kadın düşkünü ve depresif Abe, hayatında yeni bir sayfa açmak için, tayin edildiği Newport’taki üniversitede yolu iki kadınla kesişir.

Aynı üniversitede hocalık yapan, mutsuz evliliğinde debelenen, tatminsiz Rita (Parker Posey) ve Abe’in sınıfının en başarılı öğrencisi, güzel Jill (Emma Stone).

Erkek arkadaşı Roy’a âşık olsa da Jill, katıldıkları partide Rus ruletinde kafasına iki kurşun sıkacak kadar hayattan bezdiğini, yaşama sevincini tümden kaybettiğini gösteren Abe’in, ıstırap dolu, sanatçı kişiliğini ve egzotik geçmişini karşı konulamaz derecede çekici bulur.

Erkek delisi, olgun kadın Rita, kâbusa dönüşen evlilik hayatından kurtulmanın Abe’in yatağından geçmekten kaynaklandığından emindir. Hayat dolu Jill, olgun erkek Abe’in ilk önce arkadaşı, sonra sevgilisi olur.

Duygusal açıdan dibe vurmuşken Abe, kendisini bu iki kadının yatakları arasında mekik dokurken bulur.

Abe, Jill ile birlikte olduğu bir gün, bir yabancının konuşmasına kulak misafiri olur, bir boşanma davasında bir kadına haksızlık ettiğini düşündüğü, herkese kötü davranan hâkimin peşine düşer.

Abe, bu olayla birlikte kendi hayatını ve başkalarının hayatını derinden etkileyecek radikal bir karar alır. Yaşama sevinci tekrar kazanmanın yolunun cinayet işlemekten geçtiğine kanaat getiren Abe, delil bırakmadan hâkimi ustalıkla öldürür. Hayatının cinayetin ardından eski düzenine kavuştuğuna inanan Abe, hayata yeniden tutunup, her anın keyfini çıkarmaya başlar.

Abe, polisin bulamadığı cinayet delillerine, son derece zeki iki kadın olan Rita ve Jill’in ulaşmasıyla sarsılır; yaşama sevincini sürdürmek için yeni kararlar almak zorundadır...

KUSURSUZ CİNAYET

Yemekteyken lokantada kulak misafiri olduğu bir olaydan yola çıkarak senaryosunu yazan Woody Allen, hâkimin haksızlığına uğrayan bir kadının yaşadıklarını filmine taşıdığını söylüyor.

‘Mantıksız Adam’ın kahramanı Abe, kötü olduğuna inandığı yargıcın, yanlış kararıyla bir insanın hayatını kâbusa çevirmesi karşısında eyleme geçiyor.

Hayat ve teori ayrı şeylerdir deyip, hayata felsefenin varoluşçuluk yönünden bakan Abe, yaşadığı varoluş sorunlarına bir çözüm getirmek adına, yeryüzünden bir kötüyü ortadan kaldırmanın hayatına anlam katacağına inanıyor.

‘Suçlar ve Kabahatler’, ‘Cassandra’nın Rüyası’, ‘Broadway Üzerinde Kurşunlar’ ve ‘Maç Sayısı’ filmlerinde işlediği ‘suç ve ceza’ temasına bu son filminde dönen W. Allen, suç işlemenin mantığı üzerine bir ‘suç fantezisi’ yapıyor.

Bir sahneyi çekmeden önce oyuncularına sahneyi anlatmakla yetinen, çekim sırasında onlara müdahale etmeyen W. Allen, üç başrol oyuncusundan tam verim almış.

İlk kez birlikte çalıştığı Joaquin Phoenix ile bağımsız filmlerin kraliçesi Parker Posey rollerinin hakkını veriyorlar.

Allen, Posey’in performansından memnun kalmış olacak ki, kendisine hazırlatmakta olduğu yeni filminde de rol verecek.

‘Sihirli Ay Işığı’ filminin baş kadın oyuncusu Emma Stone’a ‘Mantıksız Adam’da da önemli bir rol veren Allen, zengin ve şımarık burjuva kızlarının okuduğu yaz okulundaki Jill için mükemmel bir rol yazmış.

Film, sinemada ironiyi en iyi kullanan Woody Allen’in, başyapıtları arasında yer almayacak, ama izlenmeyi hak ediyor.

 

SEKSENLİK DELİKANLI

İki ay sonra seksenine basacak olan Woody Allen, her yıl bir film üretme prensibinden yorgun gözükmediğini, mayıs ayında Cannes’da dünya prömiyeri yapılan ‘Mantıksız Adam / Irrational Man’ ile kanıtladı.

Benzersiz dünya görüşünün katıksız bir temsili olan bu son filminde sanatçı, mizahi yaklaşımlı suç ve cinayet filmlerine meylini tekrarlıyor. Yahudi mizahının önde gelen temsilcisi Allen, Hitchcock filmlerini akla getiren olay örgülü filmiyle, hayranlarını şaşırtma huyundan vazgeçmediğini de gösteriyor.

12 filmle Cannes Film Festivaline yarışma dışı olarak katılma rekorunu elinde bulunduran Woody Allen, Fransa’da en az ülkesinde olduğu kadar sevildiğine birkaç kez tanık oldum. Üç filmini bu ülkede çeviren sanatçı Cannes’da hiç yarışmaya katılmadığı halde, bu festivalden iki ödülle ayrıldı.

1985’te ‘Kahire’nin Mor Gülü’ ile Uluslararası Sinema Eleştirmenleri (FIPRESCI) Ödülünü kazanan Allen’e, Cannes Film Festivali 2002 yılında, eserlerinin tümü için bir onursal Altın Palmiye sundu.

‘Hollywood Ending’ ve ‘Paris’te Gece Yarısı’ ile 2002 ve 2011 yıllarında Cannes’da Açılış Galalarında yer alan Allen’in filmleri ortalama 1 milyon Fransız tarafından izleniyor. Yani nüfuslarına kıyasla Fransa’da Amerika’dan çok izleyicisi olduğu söylenebilir.

Durum komedilerinin büyük ustası Allen, bilinen mizah gücünü yansıtan, makineli tüfekten çıkmışçasına espri üreten, hınzır ve zeki diyaloglarıyla izleyicisini güldürürken düşündüren yapıtlarıyla hayranlığımızı kazandı.

Kendisini ilk kez 1979’da Cannes’da gösterilen ‘Manhattan’ın galasında gördüm. Yanında ilham perisi, fetiş oyuncusu ve sevgilisi Diane Keaton vardı.

1984’te ‘Broadway Danny Rose’ için geldiği Cannes’da gördüğüm Allen’in yanında filmin başrol oyuncusu ve hayat arkadaşı Mia Farrow vardı.

Ertesi yıl ‘Kahire’nin Mor Gülü’ ile geldiği Cannes’da Allen’in yanında, Mia Farrow ve filmde iki kız kardeşi canlandıran Barbara Hershey-Diane West vardı.

2005’te, 15 yıl aradan sonra ‘Maç Sayısı’ ile Cannes’a dönen Allen’in yanında üçüncü karısı Soon-Yi Previn vardı.

Cannes’da asla halkın arasına karışmayan, oteliyle Festival Sarayı arasında arabayla mekik dokuyan utangaç mizaçlı Woody Allen, basın konferanslarında zeki cevapları ve tespitleriyle gazetecilerin sevdiği bir yönetmen. Vodvil tadındaki romantik komedilerinde “sizlere hayat dersi vermeyi sürdüreceğim” dercesine W.Allen, birbirlerine göbekten bağlı öykücüklerle, iç içe girmiş hayatları, keskin bir gözlem gücünün ürünü insan ilişkilerini işlemekten yorulmuyor.

 ‘Mantıksız Adam’ın finaliyle izleyicisini ters köşeye yatıran Allen, senaryosunda çok iyi çizilmiş karakterleriyle, hınzır ve zeki diyaloglarıyla, özgün buluşlarıyla, izleyicisini gülerken düşündürmeyi ihmal etmiyor. 2003 yılındaki ‘Anything Else’ filminden beri birlikte çalıştığı (fetiş) görüntü yönetmeni Darius Khondji kendisine teknik yönden destek vermeyi sürdürüyor.

Yazımı iki W. Allen nüktesi ile noktalayayım: “Ölümden korktuğumdan falan değil, sadece geldiğinde orada olmak istemiyorum”, “ben ölümsüzlüğü eserlerimle elde etmek istemiyorum, ölmeyerek elde etmek istiyorum”.