Aklımdaki Parisli kadın

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
9 Eylül 2015 Çarşamba

Adın çıkmışsa dokuza, inmez sekize… Bu, iyi anlamda da olabilir. Bir Parizyen olmak, başlı başına bir meziyet… Yıllardır, modanın, zarafetin, kozmetiğin başkenti olmuş bir şehrin kadınıysanız, daha bir kadın oluyorsunuz sanki…

En azından bizim algımız bu doğrultuda. Ama altı ay önce gittiğim Paris’te hiç de o kadar şahane kadınlar görmedim. Bir haftaya sadece iki kadın koyabilirim. Biri bir alışveriş merkezinde ayakkabı deneyen, hayatımda gördüğüm en şahane siluete ve tarza sahip kadınlardan biriydi. İnce yüz hatları, küçücük burnu, şahane topuzuyla ortaya çıkardığı güzel başı, muhteşem vücut hatları, incecik beli… Üstünde nefis bir diz altı etek ve boğazlı, ince bir triko vardı. Son derece sadece ama bir o kadar da alımlıydı. Bir diğeri de baştan aşağı siyah giymiş, şahane bir sarışındı. Siyah gözlükleri ve nefis şapkasıyla tüm dikkatleri üzerine çekiyordu. Kalın, siyah taytı; üstüne tamamen oturan kazağı, kocaman siyah çantası ve uzun çizmeleriyle muhteşemdi.

Ama sadece saydıklarım değildi onları Parizyen yapan. Özgüven, duruş, asalet, kendinden emin olma hali, seksapelite, mutlu ifade ve güler yüz… Bütün bunlar bir araya gelince, kadın; kadın olabiliyordu. Bu özelliklerin hepsinin bir arada olması da tesadüf eseri değil; biraz yaradılış, biraz toplumsal bakış, biraz da kişisel seçimlerdi kuşkusuz.

Parisli Kadının Farkı, çok satan kitaplar listesine girdiğinde hemen aldım. Kadın, gözlerinin üstüne yeşil yaprağı değdirdiğinden beri güzelliğinin farkına varmış ve güzel olmanın peşine düşmüş bir yaratıksa, böyle bir kitaba yirmi birinci yüzyıl kadını olarak dört elle sarılmak normal olsa gerek.

Kitap aforizmalarla başlıyor ve insanı anında şaşırtıyor:” Herkesin çok sevdiği bir şey seç: opera, küçük sevimli kediler, çilek, vs... Ve sen ondan nefret et.”  ya da “Beyaz gömleğin altına siyah iç çamaşır giy. Göğüslerin, beyaz bir sayfada iki küçük siyah nota gibi görünsün.

İlgi çekici bu cümlelerle eğlenceli bir yolculuğa başlıyor insan kitapla… Dört kadın yazar bir araya gelmiş, Parisli kadının farkını, tüm incelikleriyle anlatıyor.

Parisli bir erkeğe Parisli kadını sorduklarında: “Parizyen bir kadın asla memnun değildir” cevabını vermiş. Bütün saydığım olumlu özelliklerin aynında benzer bu tanımı destekleyici en doğru sözcük; soğukluk…

Parisli kadın soğuk… Yüzü gülse de, şık olsa da, zarafetin en tepe noktasında dursa da sahip olduğu o tanımlanmaz mesafe sizi ondan bir adım geride durduruyor. Yaklaşamıyorsunuz ona, dokunmak isteseniz de dokunamıyorsunuz. Erkekler için bence Parisli kadının en cazip yönü de bu. ‘Acaba nasıl?’ sorusunun gerisindeki o uçsuz bucaksız merak.

Aşk, hayat, görünüş, makyaj, tavır… Bütün bunların bir araya gelmesi ve o kadının kişisel özellikleriyle birleşmesiyle oluşan şahane bir kadın modeli yaratılmış. Bize de bunu bir güzel sunmuşlar. Bakın uğruna kitaplar yazılıyor, filmler çekiliyor, moda onların ekseni etrafında dönüyor. Siz beğenseniz de beğenmeseniz de…

Mesela sizin dolabınızda kot pantolonunuz, maskülen bir ayakkabınız, çantanız, siyah bir ceketiniz, babetiniz, küçük bir fularınız, beyaz bir gömleğiniz, uzun trençkotunuz, kocaman bir atkınız, omuzları açıkta bırakan bir kazağınız, büyük bir güneş gözlüğünüz, bol bir gömleğiniz, pahalı ama sade bir tişörtünüz yoksa kitaba göre siz, Parizyen olmaya çok da yakın değilsiniz.