Çobanlıktan krallığa giden yol

Sevgili okurlarım bu hafta sizlere yine David Ameleh (Kral David) ile ilgili bir hikâye anlatmak istiyorum. Yahudi dininin inançlıları için binlerce yıldır önemini hiçbir zaman yitirmeyen David, Yahudi dininin ve tarihinin en önemli kilometre taşlarından biri olma niteliğini taşımakta

Sara YANAROCAK Kavram
24 Haziran 2015 Çarşamba

Küçük bir çoban, ıssız bir kırlıkta tek başına oturuyordu. Onun her gün düzenli olarak yaptığı iş, sessiz ve ıssız kırlık alanlarda, babasına ait olan koyun sürüsünü gütmek ve onları otlatmaktı. O sırada etrafında, kuş cıvıltılarından, ormandaki ağaçların rüzgârda hışırdayan dal ve yapraklarından çıkan seslerinden başkaca hiçbir ses ve gürültü olmazdı.

Küçük çoban, kuşlar cıvıldaşırken onların ne dediklerini anlamaya çalışırdı. Ormanın içinden kulağına gelen hayvanların sesleri ve hışırdayan ağaç dalları ona sanki doğadan mesajlar vermek istiyorlardı. Bu tatlı sesler kulağına çalındıkça, oğlanın yüreği sevinç ve coşkuyla dolup taşıyordu. İçi şarkı söylüyordu. Aslında şair ruhlu, duygusal bir çocuktu.

Bir gün yine bu pastoral ortamda sessizce otururken, kulağının dibinde duyduğu bir ses ile yerinden sıçradı. Sanki birisi ona sesleniyordu.

“David, David… Sen İsrail’in kralı olacaksın!”

Etrafına bakındı, çiçekler ve ağaçlar haricinde ortalıkta hiç kimse yoktu. Ormandan çıkıp, kırlıklara daldı ve etrafı kolaçan etmeye başladı. Çok uzaklarda tepelik bir nokta vardı. Tepenin üzerinde dalları olmayan upuzun bir ağaç duruyordu. Çocuk bütün hızıyla koşarak bu bembeyaz yükseltinin yanına vardı.

Çoban David, büyük zorluklarla çıplak bir kayadan ibaret olan tepeye tırmandı. Ağacın yanına vardığında bunun normal, odunsu bir ağaç olmadığını gördü. Ağaç hayvan boynuzundan yapılmış gibiydi. Çocuk kendi kendine:

“Burası çok acayip bir yer” diye düşündü.

“Sanki sihirli bir yer gibi. Ne ağaç var, ne ot, ne de çiçek. Toprak da yok. Sadece uzaklardan kulağıma ilahi müzik sesleri geliyor” diye düşünürken, belindeki kemerden bıçağını çıkardı ve tepenin zeminini kazımaya başladı. Zeminin yüzeyi bir milim bile kıpırdamadı. Ufacık bir delik dahi açılmadı. David korkup kaçacağı yerde, çocukluğunun verdiği bir cesaretle, “Eğer burada kalırsam, neler olacak acaba?”diye merakla düşündü. Boynuzdan oluşmuş ağacın dibine oturup, heyecanla olacakları beklemeye başladı. Etrafını incelerken, birden bire korkuyla irkildi. Bulunduğu tepe yavaşça dalgalanıyordu. Yükselip alçalıyordu. Sanki görünmez bir gücün sayesinde hareketleniyordu. Yüksek sesli bir vınlama duyuluyordu. Birden bire tepe ile birlikte başı bulutların içine girdi. Tepenin arkasından dumanımsı, kıvrılan bir gölge belirdi. David merak ve dehşetle:

“Bu bir kuyruğa benziyor” diye düşünürken hemen arkasından üzerinde durduğu tepeyi kuvvetle titreten bir şofar sesi duyuldu. Bulutlardan aşağı doğru baktığında yeryüzünün çok çok uzaklarda kaldığını korkarak gördü. David üzerinde olduğu tepenin mitolojik bir yaratık olan Tek Boynuzlu bir uçan at (Unicorn) olduğunu ayrımsadı.

“Şimdi anladım, benim uzaktan tepe sandığım şey aslında tek boynuzlu uçan atmış. Her halde uyuya kalmıştı. Ağaç zannettiğim şey de onun tek boynuzuymuş. Uyanınca uçmaya başladı” diye düşündü. Kendince bu bilmece gibi durumu çözmüştü. Sakinleşip düşünmeye devam etti.

“Birazdan karnı acıkınca aşağı iner, başını eğip bulduğu yiyeceği yerken, bende aşağı atlayıveririm” diyerek kendini rahatlatmaya çalıştı.

Nedir ki David’i şimdi de yeni bir sürpriz bekliyordu. Uzaklardan vahşi bir aslanın kükremeleri duyuluyordu. David aslanın ne dediğini anlayabiliyordu. Aslan:

“Önümde eğil, çünkü ben bütün hayvanların kralıyım!”diye kükrüyordu. David aslanı gözlerken, onun tek boynuzlu attan daha küçük göründüğünü düşünüyordu. Tek boynuzlu at aslanın emrini duyar duymaz, hemen aşağıya doğru inişe geçti. Yere yaklaşırken başını öne eğdi. David usulca atın başından aşağı yere kaydı. Ayağa kalkıp doğrulduğu anda, aslanı gördü. Hayvanların kralı tam karşısında duruyordu. Gözleri hışımla parlıyordu. Kuyruğunu kızgınlıkla kırbaç gibi şaklatıyordu. David bir saniye bile tereddüt etmeden belindeki kemerden bıçağını çekti ve hızla aslanın üzerine doğru fırlattı. O anda duyduğu farklı ve güçlü bir sesle tekrar irkildi. Bu ses bir geyikten geliyordu. Geyik:

“Seni kurtaracağım küçük çocuk. Sırtıma atla ve hızıma güven” dedi. Geyik önde, aslan arkada uzun zaman hızla yol aldılar. Aslan arkalarından öfkeyle kükrüyordu. Kırlıkları ve ormanı hızla geçtiler. Artık insanların sıklaştığı bir alanda geyik durdu ve David’e:

“Artık emniyettesin” dedi sonra sakin bir sesle ilave etti:

“Sen bir gün İsrail’in kralı olacaksın. Bana seni korumam emredildi. Sakın korkma, ben seni aslanın pençelerinden kurtaracağım” derken, David ona yürekten teşekkür etmeye başladığı anda, geyik şimşek hızıyla, çocuğun yanından uzaklaşıp gözden kayboldu. Aslan da durmuş ve sakinleşmişti. O da aniden yok oluvermişti.

David yaşadığı maceranın heyecanıyla kalbi küt  küt  atarak, ailesiyle yaşadığı küçük evine  vardı.

Aradan uzun yıllar geçti. David,  İsrail Kralı olduğu zaman, yaşadığı bu gerçek üstü olayı hatırlayarak, bestelediği bir mizmorda bu hikâyeden esinlendi.

23. Mizmor- David’in mizmoru.

RAB çobanımdır.

Eksiğim olmaz.

Beni yemyeşil çayırlarda yatırır,

Sakin suların kıyısına götürür.

İçimi tazeler.

Adı uğruna bana doğru yollarda öncülük eder.

Karanlık ölüm vadisinden geçsem bile,

Kötülükten korkmam.

Çünkü sen benimlesin.

Çomağın, değneğin güven verir bana.

Düşmanlarımın önünde bana sofra kurarsın,

Başıma yağ sürersin.

Kasem taşıyor.

Ömrüm boyunca yalnız iyilik ve sevgi izleyecek beni,

Hep RAB’bin evinde oturacağım.

Kaynak: Aunt Naomi’s Stories/ Gertrude Landau-1919

Tevrat/Mizmorlar Kitabı