İş Sanat’ta ‘Bahar Noktası’

19. İstanbul Tiyatro Festivalinde Shakespeare’in 450. doğum yılını kutlamak amacıyla oyunlarının yedi farklı yorumunu izledikten sonra, bu tiyatro mevsimi de Shakespeare’siz kalmadık. Kısmetimiz ‘A Midsummer Night’s Dream / Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası’yla açıldı.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
10 Haziran 2015 Çarşamba

Festivalin başlarında, Shakespeare dönemindeki gibi, tümüyle erkek oyunculardan oluşan, klasik metne ve dönemin diline olabildiğince sadık kalmaya çalışan Propeller’in, nerdeyse imkânsızı başararak elindeki malzemeyi kahkahalarla gülünen, soluk soluğa izlenen müthiş birer eğlenceliğe dönüştürdüğü yorumu vardı. İzleyiciyle müthiş bir iletişim kuran Propeller’in yorumu, 12 Eylül 1980 darbesini izleyen günlerde, Başar Sabuncu’nun İstanbul Şehir Tiyatrolarının Tepebaşındaki Deneme Sahnesindeki olağanüstü ‘Bahar Noktası’ndan beri en çok beğendiğim sahneleme olmuştu.

Ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda Makedon Yönetmen Aleksandr Popovski’nin Sven Yonke’nin tavandan yere kadar uzanan dar kumaşlarla oluşturduğu sahne tasarımını oyunun kilit karakterlerinden biri olarak kullandığı çağdaş yorumu geldi. Bu gerçekten başarılı sayılabilecek sahneleme kanımca, Levent Üzümcü’nün komedi ile fars arasındaki sınırları zorlayarak, bulvar komedisine yakın oyunculuğuyla epey zedeleniyordu. Bir sanat savaşçısı olarak her zaman yanında olduğum bu kaliteli oyuncuya Popovski’nin Theseus/Oberon’u yorumlatmasının birkaç yıl önceki Valmont’u gibi bir ‘miscasting’ olduğunu düşünüyorum.

Tiyatro mevsiminin sonlarına doğru, İş Oyuncuları, oyunu, Can Yücel’in Türkçe Yeniden Söylediği, Abdullah Cabaluz’un yönettiği ‘Bahar Noktası’ adıyla sahneledi.

Tiyatroya tutkulu, çoğu üniversite tiyatrolarında deneyim edinerek üniversite tiyatrosunun “birlikte üretme, ortak emek harcama” anlayışını üretim biçimlerinin bir parçası olarak benimseyen bir gurup insanın çabaları ve emekleriyle 2006’da kurulmuş olan Oyunbaz’ın Genel Sanat Yönetmeni Abdullah Cabaluz, ‘Ekmek Parası’ dışında, topluluğun sahnelediği bütün oyunların yönetmenliğini yapmış.

Çalışanı olduğu İş Bankası’nın sponsorluğunda Oyunbaz’dan, Klark Kent Tiyatrosu’ndan ve kurumda çalışan amatör oyunculardan oluşturduğu ekiple kurduğu İş Oyuncuları’yla geçen yıl, klasik metinlere, metinle pek oynamadan, farklı bakış açısıyla çağcıl yorumlar getirme çabasının başarılı bir örneğini verdi. Erkan Uyanıksoy’un Feste’ye hayat veren, izleyiciyi Feste’nin dünyasına sokan müthiş yorumunun da desteğiyle, Shakespeare’in On İkinci Gece’sini olağanüstü bir eğlencelik olarak sahneye koydu.

Abdullah Cabaluz,  bu kez William Shakespeare’in ‘A Midsummer Night’s Dream / Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası’na el atıyor.

Cabaluz, Shakespeare’in yaşama sevincinin, aşkın, şehvetin açığa çıktığı bu güldürüsünde ustanın özgün metni yerine, yabancı dilde her yapıta el attığında onu usta işi bir Türkçeye dönüştürmeyi çok iyi bilen Can Yücel’in Bahar Noktası’ndan yola çıkmış. Özellikle ‘çeviri’ sözcüğünü kullanmadım, oyunun broşüründe de “Türkçe Söyleyen” ifadesi kullanılıyor. Gerçekten de, hem bedenlerin, hem de düşlerle düşüncelerin şehvetinin söz konusu olduğu Bahar Noktası, Can Baba’nın pırıltılı, şenlikli, Shakespeare’in şehvetine şehvet katan olağanüstü güzel Türkçesiyle Bahar Noktası bir William Shakespeare-Can Yücel komedisi.

Amazonlar’la girdiği savaştan galip çıkan Tezeus, Kraliçe Ipolita’nın sadece ülkesini değil, kalbini de zapt etmiştir. Katı ataerkil yasaların hüküm sürdüğü Atina’da, herkes dört gün sonraki düğününü bekleyen Tezeus kadar mutlu değildir. Babasının sevdiği gençle evlenmesine izin vermediği Hermiya, Hermiya’sına kavuşamayan sevgilisi İskender, Hermiya’ya duyduğu karşılıksız aşkla kıvranan Dimitri ve Dimitri için yanıp tutuşan Eleni için Atina yaşanmaz hale gelmiştir. Hermiya ile İskender, güvenli ama esaret dolu Atina’daki ‘baba yasası’nın ölümcül hükümlerinden kurtulmak için, kentin dışındaki, doğaüstü varlıkların kol gezdiği özgür ama tekinsiz koruya kaçarlar. Dimitri onların, Eleni de Dimitri’nin peşine düşer.

Koruda, Periler Kralı Babaron, Hindistan’dan gelen köle çocuğu kendisine vermek istemeyen Kraliçesi Müzeyyen’i cezalandırmak için, Cin’e tılsımlı bir çiçeği bulması için emir vererek, Cin’in getirdiği çiçeğin suyunu Müzeyyen’in gözüne sıkar. Kraliçe uyandığında ilk gördüğü yaratığa âşık olacaktır.

Testere (Serhat Kurtay), Mengene (Sonat Dinçbaş), Körük (Arda Turan), Öreke (Emre Erturan), Teneke (Bülent Dedeoğlu), Yüksük’den (Sezai Koştu) oluşan Atinalı bir esnaf gurubu da düğün şenliklerinde sahnelemek üzere yazdıkları oyunun provalarını yapmak için koruya geldiler. Müzeyyen uyandığında, yaramaz Cin’in kafasını eşek kafasına dönüştürmüş olduğu Öreke’ye çılgınca âşık olur.

Eleni’nin Dimitri tarafından devamlı aşağılanmasına kızan Babaron, Cin’den tılsımlı çiçeğin suyunu, Dimitri’nin gözüne sıkmasını ister. Cin tılsımlı suyu Dimitri yerine yanlışlıkla İskender’in gözüne sıkınca içinden çıkılmaz hâle giren olaylar sonunda tatlıya bağlanır ve çiftlerin sevdiklerine kavuştuğu çoklu düğünde esnaflar, düğün şerefine oyunlarını sahnelerler.

İlk kez, Türkiye’nin ağır bir baskı döneminden geçtiği 1980’lerin başlarında, Tepebaşı Deneme Sahnesi’nde Başar Sabuncu’nun kült statüsüne dönüşen yorumu ile sahnelediği Bahar Noktası, karşılıklı iki platformda oturan seyircilerin ortasında oynanıyordu. Birinci perde finalinde Öreke’nin hilâl şeklinde bir salıncakta Müzeyyen’in üzerine çıkarak salıncağın her iniş ve çıkışında anırarak sevişmesiyle esnaf gurubunun oyununun, dönemin Yeşilçam melodramlarının parodisi olarak acıklı mı acıklı üflenen ney eşliğinde sahnelenmesi izleyenlerin unutulmaz tiyatro anılarının arasına girmiştir.

Allahtan o zamanlar bebek ya da çocuk olan Abdullah Cabaluz, o efsanevi yorumu izlememiş de hiçbir etki altında kalmadan oyunu bildiği gibi yorumlamış.

Bahar Noktası, İş Sanat’ın mekânında Kerem Çetinel’in irili ufaklı yastıklar ve devasa bir yorganla oluşturduğu soyut ve işlevsel dekor ve Utku Kara’nın Işık tasarımı ve uygulamasıyla sahneleniyor. Hilal Polat’ın hiçbir dönem ve modaya ait olmayan başarılı kostümleri oyunun zamanın ve gerçeğin dışındaki oluşumunu vurguluyor.

Perilerin gerçeküstü dünyasıyla, saraylarda soyutlanıp halkla ilişkisini koparmış yöneticilerin bir o kadar gerçek dışı dünyasını aynı paralele oturtan Cabaluz, Tezeus-İpolita ikilisini canlandıran oyunculara Babaron’la Müzeyyen’i de oynatarak bunun altını çiziyor.

Oyunun tamamına ‘bizden’ bir tonlama vermektense, insanların ve perilerin dünyasına kendi gerçekleri dâhilinde göreceli olarak klasik yorum getirirken, esnaf gurubunu, çalgılı bir çadır tiyatrosu, bir tuluat kumpanyası olarak ele almayı yeğliyor. Diğerlerinin ölçülü yorumlarına karşın, esnaf takımının oyunculuklarında aşırılıklar ve ”rol kesmeler” keyifli bir karşıtlık oluşturuyor.

Abdullah Cabaluz’la bu iki farklı oyunculukla ilgili konuştuğumda, ekip olarak uzun uzun düşündükten sonra bu karara vardıklarını söyledi. Finalde, seyircilerle birebir iletişim kurabilen halktan adamlarla, geldikleri dünyaya geri dönen uzaylılar gibi çekip giden yönetici ve asiller arasında iyice belirginleşen ayırım belki de böyle bir yoruma hak verdiriyor.

Bir keyifli ayrıntı, sahneye belden yukarısı insan dört ayaklı bir “satir” olarak giren Cin’in ikiye bölünerek birbirini tamamlayan biri kadın biri erkek yin-yang ikilisine dönüşmesi. Zaten oyunun tamamı ikililerden oluşuyor: Tezeus/Babaron & İpolita/Müzeyyen (Tuna Öztunca & Sanem Gençalp); Hermiya & İskender (Nergis Uslu & Onur Berk Arslanoğlu);

Dimiri & Eleni (Orkan Varan & Başak Sakarya); Cin (Arda Turan & Buket Pala ) ve Filostrata & Saraylı (Evren Güngör & Emre Çetin). Müzeyyen’in perileri de (Evren Güngör, Ezgi Sönmez, Merve Ekmekçi, Melis Sucuoğlu) iki çift.

Hiç ayırım yapmadan, bir kısmını Oyunbaz’dan ve On İkinci Gece’den tanıdığım oyuncuların hepsi de çok iyiler.

Tek eleştirim metinlere olan tutkusu yüzünden bir sözcüğü bile feda edemeyen Abdullah’ın oyunu her zamanki gibi fazla uzun tutmuş olması. İzlediğim prömiyer gecesinde birkaç uzun “es” de vardı. Bu minimal sarkmalar yok edilip, çok değil birkaç cümlelik bir iki kesinti yapılarak ara dahil 3 saat 20 dakika süren oyunun çok daha tempolu bir 3 saate indirgeneceğini düşünüyorum.

Yanlış anlaşılmasın, seyrettiğim haliyle de müthiş eğlenceli ve tempolu bir güldürü, Mutlaka izlenmesi gerek. Bu mevsim 13 Haziran’da İş Sanat’ta son kez izlenebilir. Yoksa gelecek sezona…

Hepinize İyi seyirler.

KÜÇÜK BİR NOT: Propeller’le başlamış olan Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası serisi, Abdullah Cabaluz’un Bahar Noktası yorumuyla bitmiş değil. Moda Sahnesi de gelecek tiyatro mevsiminin açılışını, çevirisini kendilerinin yeniden yapmakta oldukları A Midsummer Night’s Dream ile yapacak. Bilgilerinize.