Naso - “Ze – Bu”

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
27 Mayıs 2015 Çarşamba

Tora’nın en uzun peraşası olan Naso 176 pasuk içerir. İlginçtir Teilim kitabının en uzun mizmoru olan 119. mizmor da 176 pasuk içerir. İlginç bir yaklaşım da bu sayının ‘Aminadav- gönüllü olan’ sözcüğünün Gematria değeri olmasıdır. Peraşa Nazir kurallarını da içerdiğinden ancak ‘gönüllü’ olanların bu mitsvayı yerine getireceklerini bizlere öğretmeyi istemiştir.

Naso peraşasını okumayı öğrenirken Birkat Kohanim’e kadar olan bölümü öğrendiyseniz bilin ki kalanını da aşağı yukarı öğrenmişsinizdir. Çünkü kabile başkanlarının sunu getirmelerini işleyen ve Hanuka Bayramında okunan bu bölümde bütün kabile başkanları da aynı sunuyu getirdiklerinden isimler dışında yazılanlar hemen hemen aynıdır. Birinin tekrarı kalanlarını öğrenmeye yeter.

Burada sorabileceğimiz iki soru vardır. Birincisi neden kabile başkanları aynı sunuyu getirmişlerdir? Bunun nedeni nedir? İlk sunu getiren kabile olan Yeuda kabilesi için her şey daha kolaydır. Getirdiği sunu hem güzeldir hem de en başta getirdiği için kimseyle kapışacak bir şeyi yoktur. İkinci sunuyu Yisahar kabilesinin başkanı Netanel ben Tsuar getirir ve gerçekten sorunu büyüktür. Daha zayıf bir sunu getirirse Yeuda kabilesinin sunusu karşısında kabilesini küçük düşürecektir. Daha iyi bir sunu kabileler arasında anlamsız bir yarış başlatacaktır. Kabile başkanı tam bir başkana yaraşır şekilde davranır ve Yeuda kabilesi ile aynı sunuyu getirir. Hem kabilesinin onurunu korur hem de diğer kabileler arasında başlayabilecek anlamsız bir çekişmeyi baştan engeller. İşte bunun içindir ki kabileler hep aynı sunuyu getirimişlerdir.

Şimdi gelelim ikinci soruya. İkinci soru daha karmaşıktır. Madem hepsi aynı sunuyu getirmişlerdir neden Tora bunu oniki kez tekrarlamak gereğini duyar. Geleneğe göre Tora gereksiz harf bile kullanmaktan kaçınırken bu bolluğun sebebi ne olabilir?  Şimdi bir midraşa daha yer vererek durumu daha da karmaşık hale getirelim.  Midraşa göre “Kabile başkanlarının sunuları Tanrı için Bene Yisrael’in Yam Suf’ta söyledikleri şarkı ‘Şirat Ayam’ kadar değerlidir. Biraz daha ileriye gidelim. Midraş şöyle eklemektedir: Kabile başkanlarının sunumu Tanrı için On Emrin yazılı olduğu levhalar kadar değerlidir. Midraş bu iki olayı naklederken Tora’yı anlama yöntemlerinden biri olan ‘gezera şava’ yöntemini kullanır ve bu üç olayı şöyle birbiri ile bağlar:

Şirat Ayam’da şöyle bir cümle vardır: “Ze E.li veanveu – Bu Tanrı’mdır. Onu yücelteceğim.”

On Emir’in yazılı olduğu levhalar ile ilgili konuda şöyle yazar: “Mize umi ze em ketuvim – bu tarafta ve bu (diğer) tarafta yazılıydılar.” Kabile başkanlarının sunumunda ise her başkan için aynı şey yazar. Biz Yeuda kabilesi başkanı için ne yazdığına bakalım: “Ze korban Nahşon ben Aminadav – bu Nahşon ben Aminadav’ın sunusudur.” Hepsinde ortak kelime “ze – bu” kelimesidir ve bu noktada gezera şava yöntemini kullanmaya başlayacağız.

Rabi Şelomo Breur bu noktada şu açıklamayı yapar: Kabile   başkanlarının aynı sunuyu getirmelerine rağmen tek tek detaylı bir şekilde burada zikredilmeleri aslında hepsinin aynı değil farklı sunuları getirmesinden kaynaklanır. Burada onların ‘ne’ getirdiklerinden çok ‘nasıl’ getirdikleri önemlidir.

Bir kişiden yüklü bir bağış yapmasını istediğinizi düşünelim. Aynı miktarı bir başka kişiden de isteyelim. Her ikisinin yaptığı bağış aslında aynı görünse de farklıdır çünkü burada iki kişinin hissettikleri farklıdır.  Kabile başkanları da getirdikleri sunularda kendilerine ait özellikleri birleştirmekte ve sergilemektedirler. Duyguları birbirlerinden elbette ki farklıdır. Bu da her sunuyu özel ve eşsiz kılmaktadır.

Durumun Yam Suf ile olan bağlantısını da şöyle açıklayalım. Denizde bir ağızdan şarkı söyleyen altıyüzbin kişi vardır. Herkes aynı şarkıyı söylemektedir ama Tanrı’yı övmeye gelince “Ze E.loenu – bu bizim Tanrı’mızdır demektense “Ze E.li – bu benim Tanrı’mdır” demeyi yeğlemişlerdir. Yam Suf olayında altıyüzbin kişi aynı şeyi görmüşler ancak farklı bir biçimde algılamışlardır. Bu da onların neden tekil kullandıklarının bir açıklamasıdır. Midraş Yam Suf olayında basit bir ev hizmetçisinin gördüğünün yanında peygamber Yehezkel ben Buzi’nin gördüğünün hiçbir şey olmadığını belirtirken herkesin olayı aslında farklı algıladığının da altını çizmiştir.

Rabi Breur On Emir levhaları ile ilgili açıklamayı da vermektedir. On Emir levhaları mucizevî bir şekilde levhalara yazılmıştır. Delip geçer bir şekilde yazılmalarına rağmen ne taraftan bakılırsa bakılsın düz bir şekilde okunma özelliğine sahiptiler. Çünkü normalde levhayı delip geçen bir yazı bir taraftan düz diğer taraftan ters okunabilirdi. Ancak burada mucize devreye girmekte ve yazı normal bir şekilde okunabilmekteydi.

Buradaki sembolik mesaj çok ilginçtir. Yeryüzündeki her fiziksel olgu ne kadar pozitif görünürse görünsün mutlaka bir ‘ters’ yani olumsuz tarafa da sahiptir. Sadece Tora her yönü ile olumludur ve olumsuz bir şeyi yoktur. Pirke Avot; Tora’dan daha iyi bir şey yoktur derken bizlere her taraftan düz okunabilen levhaların sembolizmini de vermektedir.

Gelelim bunun ile sunular arasındaki bağlantıya. Midraş her şeyin bir ters tarafı; hatta bizce çok iyi zannedilen ‘servet’ gibi şeylerin de olumsuz bir tarafı mutlaka vardır. Daha Bereşit peraşasında Tanrı Hava’yı cezalandırırken Tora şöyle bir ifade kullanmıştır: “Beetsev – ağrı ile doğum yapacaksın” (Bereşit 3/17). Hava’nın günahı nedeniyle kadınlar sancı ile doğum yapmaktadırlar. Bunun daha da ağır cezası Adam’a verilmiştir: “Büyük bir acı ile ( beetsavon) yiyeceksin.”  Adam’ın günahı nedeniyle de ekmeğimizi kazanmak için sürekli çalışmaya ve sıkıntı çekmeye mahkûmuzdur. Doğum geçtikten sonra acılar biter. Ancak yaşam derdi, geçim sıkıntısı bütün yaşam boyunca devam eder. İnsan para kazandıkça ihtiyaçları çoğalır gibi gelir daha fazlasını ister. Bilgelerin söylediği gibi: “İsteklerinin yarısına ulaşmış bir şekilde ölen insan yoktur.”

Ancak terse sahip olmayan tek servet Tanrı’nın servetidir. Mişle; “Aşem’in serveti o zenginleşecektir” demektedir. Bu pasuk ve acı eklemeyecektir şeklinde noktalanmakta; bu servette acının yeri olmadığı belirtilmektedir. Bir insan, servetinin Tanrı’dan geldiğini kabullenir, bunu anlar ve servetini yine Tanrı’nın hizmetinde kullanacak olursa bu servet Tanrı’nın serveti özelliği kazanacak ve ‘ters’ olma özelliğinden sıyrılacaktır.

İşte Tanrı tarafından büyük bir servetle kutsanmış kabile başkanları servetlerini Tanrı adına Mişkan’a bağışlamak suretiyle  Tanrı hizmetine adamışlar hiçbir ters özelliğe sahip olmayan gerçek bir servete kavuşmuşlardır. Artık onların sahip olduğu tamamen olumlu ve ters olmayan bir servettir ki kabile başkanlarının sunularıyla on emir levhaları arasındaki ilişkinin nedeni buradadır.  Tanrı da bu kadar büyük bir özveri ile davranan kabile başkanlarının adlarını ve sunularını tek tek vererek onları bir anlamda ödüllendirmiştir.

Sahip olduğumuz servet Tanrı’nın bizlere verdiği bir servettir. Bu serveti Tanrı hizmetine de kullanarak onu daha olumlu bir hale getirmek elimizdedir. Devarim peraşalarında yanımızda çalışan köleyi azat ettiğimiz zaman sahip olduklarımızdan kendisine vermemizi emretmekte ve bu verişin gözümüzde kötü görünmemesini istemektedir. Çünkü bu şekilde Tanrı bizlerin de servetini çoğaltacak, yaşamımızda terslikler olmadan  daha olumlu bir şekilde yaşamamızı sağlayacaktır. Bunu gerçekleştirmek bizim elimizdedir.