Opus Amadeus’ta gong çaldı

Meraklılarının sabırsızlıkla beklediği 4.Opus Amadeus Oda Müziği Festivali 14 Nisan akşamı başladı. Bu yıl festivalde ilk kez Aşkenaz Sinagogu ve Schneidertempel Sanat Merkezi de iki farklı konsere ev sahipliği yapacak. Festivalin detaylarını Sanat Yönetmeni Mehmet Mestçi’den dinledik.

TUNA SAYLAĞ Sanat
15 Nisan 2015 Çarşamba

Oda Müziği, renkli tınıları ve kulağı okşayan melodileriyle müziğin evrensel sesi. Bazen hüzün bazen neşe kokan bu klasik, romantik ya da modern ezgiler, bir iki saatliğine bile olsa yaşadığımız vahşi dünyadan alıp götürür, bizleri iyi insan kılar.

Her yıl bahar aylarında müzikseverlerle buluşan, bu sene de 14 Nisan- 26 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek festivalde, birbirinden seçkin ve harika müzisyenlerin ustalıklı yorumlarını değişik mekânlarda, mabetlerde dinleme imkânı bulacağız.

Festivalin Sanat Yönetmeni Mehmet Mestçi, sadece Opus Amadeus’un değil, farklı salonlarda hayata geçen klasik müzik konserlerinin de arkasındaki isim. Birçok ünlü, uluslararası sanatçıyı Türkiye’deki müzikseverlerle buluşturan yönetmen, iki yıl üst üste düzenlenen ve Türkiye’de şimdiye kadar yapılan en kapsamlı piyano festivalleri olan ‘İstanbul 2010 Chopin Piyano Haftaları’ ile ‘2011 İstanbul Liszt Piyano Haftaları’nın da organizatörü.

Mestçi, sadece sıkı bir müziksever, başarılı bir sanat yönetmeni değil müzikten sinemaya, sanatı içselleştirmiş, iyi eğitim almış bir flüt sanatçısı. Başarısının sırrı, yeteneğinin yanı sıra, bence bu eğitimde de gizli. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’nda başladığı tahsiline Franz Liszt Müzik Akademisi Debrecen Konservatuarı’nda flüt virtüözü İstvan Matuz’un sınıfında devam eden Mestçi, 1992’de mezun oldu. Bir yıl sonra da Edinburgh Üniversitesi Müzik Fakültesi’nde Peter Maxwell Davies’in ‘Missa Super l’Homme Armé’ eseri üzerine yaptığı incelemeyle master tezini verdi. Daha sonra sinemaya yönelen sanatçı, ‘Yaşasın Macar’ ve ‘Merzuga Çölün Eşiğinde Bir Kasaba’ adlı belgeselleri ile kısa metrajlı filmi ‘İskenderiye Tütünü’, Budapeşte sinemalarında, Macaristan ve Fas televizyonlarında gösterildi, festivallere davet edildi. Uzun yıllar Macaristan, Fas ve Fransa’da yaşayan Mestçi’nin Oda Müziği’ne olan ilgisi ise Budapeşte’de filizlendi.

 Her yıl artan bir ilgiyle izlenen Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nin bu yıl 4.sünü gerçekleştireceksiniz. Beyoğlu’ndaki St Antoine Kilisesi’nin yanı sıra bu sene ilk kez iki ayrı sinagogda da, Aşkenaz Sinagogu ve Schneidertempel’da (Terziler Sinagogu) konserler düzenliyorsunuz. Bu fikir nasıl doğdu ve buralarda kimleri dinleme imkânı bulacağız?

Aşkenaz Sinagogu ve Schneidertempel, bana kalırsa son derece mistik ve daha girer girmez hemen hissedebileceğiniz mertebede derinlikli mekânlar. Klasik müziğin ölümsüz değerleriyle ibadethane (Aşkenaz Sinagogu) ve sanat merkezi (Schneidertempel) olarak kullanılan bu mekânların tılsımını birleştirmek ve bu alşemiyi (simya) dinleyicilerle paylaşmak büyük bir mutluluk. Bana bu imkânı veren Aşkenaz Cemaati’ne ve sanatsever Robert Schild’e teşekkür ederim. Aşkenaz Sinagogu’nda, 7 Mayıs’ta, son derece tutkulu bir topluluk olması yanında bu konserde muhteşem bir Monteverdi uyarlaması seslendirecek İtalyan Conductus Trio ile 26 Mayıs’ta Schneidertempel’da 14. yüzyıldan 21. yüzyıl’a kadar çok geniş bir repertuar sunacak olan Macar Passacaglia Trio, klasik müzikseverlere lezzet dolu iki konser vaat ediyor.

 Mabetlerde gerçekleşen dinletilerin farklı bir ruhu oluyor sanki; bir sanat yönetmeni olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Düşüncenize tamamen katılıyorum. Mabetlerde gerçekleşen dinletiler müziğin muazzam ruhunu daha da yücelterek duygularımızı sınırları belirsiz ve ödüllerle dolu boyutlara taşıyor.

 Festivalde başka kimleri izleyeceğiz?

Orta genç yaş kuşağın üç başarılı piyano sanatçısı Kandemir Basmacıoğlu, Özgür Ünaldı ve Gökhan Aybulus festivalde son derece ender bir proje gerçekleştiriyorlar. Opus Amadeus Oda Müziği Festivali konserlerinde dört elin yanı sıra altı el piyano için orijinal eserleri ve yine altı el piyano için birbirinden keyifli uyarlamaları seslendirecekler. Uluslararası Handel-Festspiele Göttingen Yarışmas’nda parlak dereceler elde eden Hollandalı barok topluluk Radio Antiqua ve kontrtenor Leandro Marzeotte, kanımca ülkemizin en iyi Oda Müziği topluluklarından olan Bilkent Nefesli Topluluğu, çok ödüllü, muazzam bir repertuara sahip Fransız trompet virtüözü Romain Leleu ve kendi topluluğu olan Ensemble Convergences festivale katılacak diğer topluluklar.

 Pera Müzesi’ndeki ‘Küçük Gece Müzikleri’ konser serisinin de sanat yönetmenisiniz. Burada genelde ne tür konserler gerçekleşiyor?

Pera Müzesi ‘Küçük Gece Müzikleri’ tamamiyle Oda Müziği’ne ayrılmış etkinlikler olarak birkaç senedir artan bir ilgiyle devam ediyor.

 Oda Müziği’ne olan bu sevdanız nereden kaynaklanıyor?

Doğduğum günden bu yana –tek bir tanesi dışında- yaşamımı geçirdiğim bütün odaları çok sevmemden kaynaklanıyor olabilir. Bir de tabii Oda Müziği’nin yarattığı eşsiz duyguların imparatorluğu yüzünden.

 Konserlerde çalınacak repertuarın karar aşamasına katkınız oluyor mu?

Oluyor, ancak sanatçıların çalmak istemeyeceği hiçbir eser elbette programda yer almıyor.

 En sevdiğiniz üç besteciyi, müzisyeni, maestroyu ve orkestrayı sorsam…

Mahler, Mozart, Bach, Fischer Dieskau, Zoltan Kocsis, Richter, Bruno Walter, Furtwangler, Fricsay, Berlin Filarmoni, Viyana Filarmoni ve Amsterdan Concertgebouw.

 Budapeşte’nin yaşamınızdaki yeri oldukça önemli; bu şehri anarken aklınıza ilk düşenler nelerdir?

Aslanlı Köprü’nün tüm açılardan gece görünüşü, Festival Orkestrası,  Andrassy Bulvarı’ndaki nefes kesici cepheler, tortaların tamamı…

 

TRİO PASSACAGLİA

Bu sıra dışı topluluğun üyeleri hem ülkeleri Macaristan’da, hem de dünyanın seçkin sahnelerinde aranan solistlerden oluşuyor: Koyu, etkileyici ses rengiyle kontralto Judit Rajk; karizmatik bariton László Keringer ve insan sesine yakınlığıyla enstrümalar arasında ayrı bir yeri olan viyolonselde Tamás Zétényi, uzun zamandır birlikte çalışan, usta icracılar.

Gruba adını veren ‘Passacaglia’ bir müzik türüne işaret ediyor: 17. yy başlarında, İspanya’dan çıkan, ardından 18. yy’da, başta İtalya olmak üzere Avrupa genelinde popüler olan bu tür, müziğin endamına, tavrına da yön veren ‘sokaktan geçme, gezinme’ pratiğine dair sakin, ağır başlı bir müzikal davranışı yansıtıyor.

 

www.opusamadeus.com